İdeolojik dürbünlerle tarih okumak tarihe düşmanlıktır; niyeti kirlidir, hedefi kirlidir. Son zamanlarda siyaseten alıcı bulan tarihi kompartımanlara ayırma üslubu; sosyal yarılmaya tarihsel dayanak oluşturmak, gelenek oluşturmak, ideolojik arka plan oluşturmak gibi hain bir niyet içerir. Tarih mesleğiyle uğraşanlar bilirler ki her milletin tarihi, varoluşlarından nihayete kadar kendini tazeleyen bir devamlılık arzeder; töresel kod devamlılığı, kültürel gen devamlılığı, üslup devamlılığı…
Gelin itiraf edelim; her birimizin görmemize rağmen görmediği, duymamıza rağmen duymadığı, hissetmemize rağmen hissetmediği Osmanlı tarihine iliştirecek birçok dipnotu vardır. Bazı milletsiz milliyetçilere sevimli gelmeyecekse de biz bugün akortsuz konuşacak; ideolojik dürbünlerin göstermediğini göstermeyi deneyeceğiz.
Gelin itiraf edelim; Osmanlı, ekonominin fıtratını kavrayamamış bir hamasetler hiyerarşisidir; sistemi yok, üslubun çarpıktır. Ekonomik hedeflerine askeri metotlarla ulaşma kolaylığı, Osmanlı’da iktisadi zihniyetin gelişmesini engellemiş; saray merkezli bir ganimet kültürü iktisadi mecburiyetlerin kavranmasını imkânsızlaştırmıştır. Fethedecek, ganimet devşirecek, Allah adına hilafet eden sarayın envanterine kaydedeceksiniz… Osmanlı ekonomik yapısının kaba fotoğrafı budur. Yükselişi ekonomik envanterinin bir sonucu değil, keskin kılıcının armağanıdır. Bir sürü yapısal sıkıntıların yanı sıra kılıcı kırılınca yıkılır Osmanlı.
Yüzyıllarca ekonominin doğasını oluşturan matematikten uzak, rakamlardan uzak, rasyonel akıldan uzak ganimet ekonomisiyle düzen tesis eden Osmanlı; kendi ekonomik üslubunu oluşturamamış, nevi şahsına münhasır bir yapı tesis edememiştir. Hayatın birçok köşesinde kendini, kendi üslubunu ve kendi ufkunu tesis etmiş olan Osmanlı’nın ekonomik sahadaki bu üslupsuzluğu hazindir, manidardır.
Bütün bir Osmanlı tarihine baktığımızda ekonomik sahadaki “Bu Osmanlı’nın...” diyebileceğimiz nispeten özgün tek uygulama miri toprak sistemidir. Akıncı beylerinin binlerce yıllık geleneği olan “toprağın sahibi toprağın fatihidir” üslubuna tekabül eden ikda sistemi Osmanlı’yı korkutmuş; boylar arası mücadeleye zemin teşkil edeceği endişesi, töresiz bir iktisadi yapıya zemin hazırlamıştır. Bütün bir imparatorluk coğrafyasının “Mülk Allah’ındır” üslubuyla yönetimini devlete, daha doğrusu saraya ihale etmenin adı olan miri toprak sistemi; özel mülkiyetin zihinlerde tesisini engellemiş, sonucu itibariyle de özel teşebbüsün doğuşunu ertelemiştir. İktisadi hafızamızdan biliyoruz ki bireyin üretmediği, özel teşebbüsün üretime katılmadığı ekonomilerin ömrü; süvarilerin koşum mesafesinden ve ganimet envanterinden ibarettir. Kılıcınız kırılınca, ganimetiniz bitince yıkılırsınız.
Osmanlı’da sarayın ihtiyaçlarından başka ekonomik hayatın fotoğrafını ortaya koyacak kayıtların olmaması bu töresiz yapının çocuğudur. Bugün bu ekonomik kuşatılmışlık dairesi içinde zihinlerimizi bulanıklaştıran tarihi kod; ekonominin mecburiyetlerini, hamaset perdesiyle gizleme garabetidir; Osmanlı’dan hediyedir, realiteden kopuktur, ekonominin fıtratına aykırıdır.
Gelin itiraf edelim; Bugünün ekonomik fotoğrafını karartan “üretmeden iktisat ihya etme” zihniyetinin, ganimetçi geleneğin, daha doğrusu sıcak paranın büyüsüne kapılmışlığın uykusudur.
Ve gelin itiraf edelim; alt etmemiz gereken dış mihrak yok, uyanmamız gereken bir uyku vardır.
S. Ağa Baydili
Siyasetcafe.com