Gelelim şu Can Dündar ve Erdem Gül olayına!
Kamuoyunda genel olarak bilinen kanı ile Can Dündar ve Erdem Gül gazetecilik mesleklerini icra ettikleri için tutuklandılar.
Her ikisi de mesleğinde uzman ve uzun yıllardır bu alanda çalışmalar yapmaktaydılar.
Özelikle Can Dündar`ın popüler olması, araştırmacı yönünün, belgesel kültürünün geniş olması, gençliği etkileyecek güzel cümleler kurması olayı bir masum gazeteci-zalim iktidar haline getirdi.
Hatırlayalım bu iki gazeteci tutuklanırken haklarındaki itham neydi?
Bu iki gazeteci tutuklanırken haklarında okunan itham şuydu;
“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından, niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri, siyasal veya askeri casusluk maksadıyla temin etmek'', ''Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları bakımından niteliği itibarıyla gizli kalması gereken bilgileri siyasal veya askeri casusluk maksadıyla açıklamak'' ve ''silahlı örgüte üye olmak''
Bu gerekçelerle tutuklandılar 92 gün sonra Anayasa Mahkemesi Can Dündar ve Erdem Gül için ‘hak ihlali’ kararı vererek tahliye yolunu açtı. Kararda ‘kuvvetli suç şüphesinin olmadığı’ da vurgulandı.
Bundan sonraki süreci yine hukuk belirleyeceği için süreci izleyeceğiz.
Demokrasi kahramanı ilan edilerek alkışlayanlara, sırf anti -Tayyip anlayışı ile bu insanlara alkış tutanlara, solcu gelenekten gelmesi dolayısı ile onları kucaklayanlara veya gazetecilik mesleğini açısından olaya bakanlara bir başka bakış aşısından birkaç hatırlatma yapmak isterim;
-pkk`nın meclisteki temsilcileri için, “ Viskim içip HDP`ye oy vermek şerefsizlikse ben de HDP`ye oy verdim” diyen Can Dündar`dı.
Bu yüzdendir ki tahliye kararına en çok HDP`liler sevindiler.
-Canlı bombalara taziye çadırlarına baş sağlığı dilemeye giden, memleketin bir bölümünü cehenneme çeviren yüzlerce askerin, polisin sivil vatandaşların, hatta küçük çocukların ölümüne sebep olan kravatlı pkk'lıların seçip propagandasını yapan bu adamlardı…
-“Ergenekon” diye bir belgesel yapıp daha sonra o belgesel üzerinden TSK`ya operasyon yapılmasını sağlayan ve askerimizle teröristleri aynı salonlarda yargılatan bu gazetecilerdi…
Örnekleri çoğalta bilirim.
Birçok başarısı olan, birçok ödül alan bu gazetecilerin tutuklanma gerekçesi MİT sırlarını deşifre etmekti.
Bunu da gazetecilik adı altında yaptılar.
O tırlar hakkında her türlü belge ve delili ele geçiren bu gazeteciler hikmetse pkk`nın güneydoğuda şehirlerin altından tüneller kazmasını, binlerce hendek kazmasını, tonlarca cephane yerleştirmesini, pkk`lıların kadın-uyuşturucu-insan kaçakçılığı ticareti v.b… konular hakkında hiç haber yapmadılar, hiç belgesel yapmadılar.
Bu iki gazeteci tutuksu yargılanmak üzere serbest bırakılınca ülkede bir demokrasi gösterisi yapıldı.
Basın özgürlüğünü devleti yıpratmak, sırf iktidar düşmanlığı yüzünden her türlü belden aşağı vurarak yapmak değildir.
Basın özgürlüğü İzmir`i işgal eden Yunan`a karşı silahını çeken Hasan Tahsin`in yaptığıdır…
Basın özgürlüğü “pkk ve apo” kitabını yazdığı için, pkk`ya yönelik yazılarından terör örgütleri tarafından öldürülen Uğur Mumcu`nun yaptığıdır…
Basın özgürlüğü “Bergama ve Alman Vakıfları” kitabını yazdığı için öldürülen Hablemitoğlu`nun yaptığıdır…
Bunlara “operasyonel gazetecilik yapıyorlar” diyerek bakıp, işi yumuşatmak isteyenler de var.
Tekrar ediyorum ne hikmetse bunların hiç pkk ve uzantılarına karşı operasyonel gazetecilikleri yok.
İki gazeteci üzerinden ülkemizde yeni bir senaryo yazılmaktadır.
Bu senaryonun gideceği yer “basın özgürlüğü” adı altında ülkemizin en önemli kurumlarını yıpratmalara yol açmak, bu yıpratmalar sonucu devletin bölünmez bütünlüğüne her türlü tartışmayı açmak nihayetinde TSK`yı bugün güneydoğuda yürüttüğü operasyonlardan dolayı katıl ilan ederek ülkenin bölünmesini tetiklemek…
Can Dündar ve Erdem Gül artık gazeteci değil, siyasi birer figürdürler.
Dolayısı ile şerefleri ile doğru orantıda gördükleri HDP`den siyasete atılmalıdırlar.