Her insanın düşüncesine, mizacına ve inanç yapısına göre fazilet ve erdem terazisi farklıdır. Ancak asl olan fazilet ve erdem terazisinin ilahi emirler olduğudur. Yani faziletli veya en faziletli olmanın ölçüsü Allah’u Teâla’dır.
Dinimizde en faziletli amel, en faziletli mekân, en faziletli zaman, en faziletli ibadet, en faziletli insan, en faziletli mümin… kavramları vardır. Yani en faziletli kavram inanç metinlerimizde çok geniş olarak ifade buyurulmuştur. Fazilet ise olumlu bir sıfat olduğundan, herkes kendisini faziletli ve hatta bazıları en faziletli olarak görürler. Oysa fazilet kazanılması ve elde edilmesi kolay olmayan bir haslettir.
En faziletli insan; takva, ihlas içerikli ilahi değerlere ve Allah’ın kullarına aşk/samimiyet ile hizmet etmek ve faydalı olmaktır.
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihivesellem): “İnsanların en hayırlısı faydalı olan, birlik içinde olan ve yardım edendir.” (Medinet-ülBelağa, c.2, s.492)
Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve alihivesellem): “İki güzel sıfat vardır ki onların üstünde güzellik yoktur; Allah’a iman ve Allah’ın kullarına faydalı olmak. İki kötü sıfat vardır ki onların üstünde şer yoktur; Allah’a şirk koşmak ve Allah’ın kullarına zararlı olmak.”(Bihar-ülEnvar, c.74, s.137)
İmam Ali (aleyhisselam): “En faydalı cevher kalplerin sevgisidir.”(Gurer-ül Hikem, c1, s.181)
İmam Ali (aleyhisselam): “Şehvetlerin kendisini esir aldığı kimsenin faziletli bir insan olması, ne kadar zor bir şeydir.”
İnsanın faziletliler sınıfından olması, kendisini iyi kontrol etmesine bağlıdır. Her hareketini ölçülü yapacak. Eline, diline, beline, aklına, vücut azalarına sahip çıkacak. Her ağzına geleni konuşmayacak. Her aklına geleni yazmayacak. Sözüne dikkat edecek; söylemesi, söylememesi gereken sözü ölçecek biçecek ve ona göre hareket edecek. Kimseler bana karışamaz, ben her istediğimi yaparım diyen bir insanın, faziletli bir insan olması mümkün değildir.
Hani meşhur bir fars sözü var ya; Testi içinde zehir varsa zehir, şerbet varsa şerbet dökülür. İnsan gönlü de böyledir. Gönülde takva, iman, ihlas, doğruluk, sadakat, insaf ve iyilik varsa kişilik ve karakterde güzellik olur. Kişilik ve karakter güzel olunca; insanın her yerde; evde, sokakta, çarşıda, camide, arkadaş ve iş ortamında, çevrede, akrabalar arasında, sosyal medyada ilişkileri güzel olur.
Din önderlerimiz bizlerden yaşadığımız toplumda en faziletli veya faziletli insan olmamızı istemektedirler. Zira dini metinlerimiz “takva, ihlas, şefkat, sevgi, necabet, nezahet, nezafet, nefaset, nezaket, maharet, metanet, asalet, cesaret, mertlik, ahiret, samimiyet, onur, edem izzet, şeref, ilim” gibi, tümü “fazilet”i oluşturan kavramları içselleyip hayatın “olmazsa olmaz”ı yapmıştır.
Dini metinlerimiz “fazilet”in insanı “adam” yaptığının gerçeğini bildiğinden dolayı bu kavrama fazlasıyla yoğunlaşmıştır.
Ancak üzülerek arz edecek olursak; Faziletin yerini her çeşit “alçaklık, namertlik, kalleşlik, rezalet” aldı. Adeta değersizleştik! Düne kadar övdüklerimizden ve hatta öve öve bitiremediklerimizden bugün adeta yezitlermiş gibi nefret etmeye başladık.
Aslında bazılarının gözünde yezitlermiş gibi nefret edilenler dün durdukları yerde ve tarafta durmaktadırlar ve onlarda değişen bir şey yoktur. Asıl sıkıntı faziletli gibi görüntü verip de aslında faziletli olmayanlardır. Böylelerinin faziletli olmayışları zamana göre anlaşılır. Kimileri çok kısa bir zaman içinde bir iki hadisede, kimileri ise uzun yıllar sonra faziletli olmadıkları anlaşılır. “Böyleleri değersizleştikçe, başkalarına değer vermez olurlar.”
Dini metinler ve Ehlibeyt imamlarının yaşamlarından anladığımız kadarı ile fazilet sahibi insanın üç şeyi açık olacak:
“Şuuru açık olacak.” Yani basiret ehli olacak. Yani iki yaşındaki deve gibi olacak ve kendisini insanlardan ve cinlerden olan şeytanlara kullandırtmayacak ve nefsinin oyununa gelmeyecek.
“Gönlü, kalbi açık olacak. ”İnsanları, hayvanları, doğayı, çiçeği sevecek, kısacası mahlûka sevgi gözü ile bakacak nefret ve kin gözü ile bakmayacak.
“Cömert olup eli açık olacak ”Vermesini, paylaşmasını, yardım etmesini bilecek, hayır yapacak, yapamıyorsa hayra vesile olacak, kapısı, sofrası açık olacak.
Ancak çağımız insanının genelinin ve hatta âlim, cami, minber ile diyaloğu olan bazılarının yozlaşmasından dolayı sözde dindar/mümin görüntüsü veren bir zümrenin şuuru da, yüreği de, eli de kapalıdır.
“Faziletli, erdemli, onurlu, mert, yiğit, mümin, muttaki, muhlis…insanı” tanımanın yolları nelerdir?
Toplum içerisinde dürüstlüğü, uzlaştırıcılığı, takvası ile tanınan; eline, diline, beline sahip çıkabilen… Her konumda ve her manada güvenilir olan, insanların sırrını ifşa etmeyen, insanların ailevi veya ferdi ayıpları ile uğraşmayan, insanlarda ayıp varmışçasına “oku atıp yayını saklayarak” temiz insanlar hakkında suizanlar yapılmasına sebep olmayan, kıskanç ve kinci olmayan, yalana, hileye sarılmayan, akrabaları ile sıla-i rahimi olan ve akrabaları tarafından sevilen, minnet edici olmayan, hak ve hukuka riayet eden, gıybetçi bir kimyaya sahip olmayan, tebessümü olan, sabır ehli olan, kötülerden uzak olan, kendisine kötülük yapılsa bile kötülük etmeyen, mütevazi olan, alimler ile dost olan ve alimler meclisini bir ganimet bilen, her yaptığında Allah rızasını murat eden….
Ayetler ve rivayetler bağlamında yukarıdaki sıfatları daha da çoğaltmak mümkündür. Ancak yukarıda zikrettiklerimize bile amel olunduğu takdirde insanın kuruluşuna yeterli olacağı kanaati ile bu yazı serisini de noktalıyoruz. Amel edenlerden ve dolayısıyla kurtuluşa erenlerden olmamız dilekleri ile…
Selam ve Dua ile…