Bu makalemizde moralleri bozan, canları sıkan, sevinçleri, neşeleri, zevk-i sefaları acıya, hüzne, gözyaşına dönüştüren bir konu ile siz azizlerin karşısına icap etmeseydi çıkmazdım. Ama ne yapayım çıktım bir kere. Nasıl karşılayacaksınız bilemiyorum ama kasem ederek bu konunun herkese gerekli olduğuna parmak basarım.
Ölüm ve sonrası yazı dizimiz ile içimizdeki kokuşmuşluğu, özden uzaklaşmamızı hatırlatmak, nefsi ilah edinme neticesinde makam, dünya sevgisinin zararlarını vurgulamayı hedefliyoruz…
Ölüm büyük bir ayet, önemli bir ibret olduğundan ve ölümü hatırlamak işlenecek herhangi bir günahın cazibesini yok ettiğinden veya aza indirdiğinden ötürü yerinde bir konu ile karşınıza çıktığımı söyleyebilirim.
Her inanan dünya hayatının bir ekim yurdu, dünyanın bir köprü olduğunu bilir.
Dünya kendi haddi zatında, bir mekânda konaklayan kervandan arda kalan artıklara benzer.
Dünya cilvesini çok iyi yapıp cazibesini gösteren ahlaksız bir kadına benzer.
Dünya kocalarını sık sık boşayan vefasız bir kadına benzer.
Dünya yurdu bir tiyatro sahnesinden ibarettir. Öyle ki, bu tiyatro sahnesinde gündüzleri "gündüz", geceleri ise "gece sahnesi" oynanır ve bu her gün devam eder. Bu sahnede ve bu oyunda rolü tamamlananlar sahneden istemeseler de ayrılırlar.
Ölen insanları görmek, ölen birisinin ölüm haberini almak insan için kısa bir nasihat, bir ibret ve derstir. Ama insanın kendi ölümünü derinden, ciddi ve önemle düşünmesi insan hayatının akışını, seyrini değiştirir, yaşam tarzında önemli değişikliklere neden olur. Ömründen geri kalan bölümün değerini anlar, boşa geçirecek bir lahzasının bile olmadığına kanaat eder ve her anını faydalı şeylerle geçirmeye adar. Bunu yaparken de muşaret, murakabe, muhasebe ve muatebe'yi asla unutmaz.
Allah her insanın ömrünü güzel ve salih amellerle geçirmesini ister. Bu güne kadar ömrünü bataklıklarda, çöplük alanlarında geçirenler ölümden ibret alarak bari bundan sonra ömür bakiyesini cennet bahçelerine adamalıdırlar. Zira gün gelecek er ya da geç ölüm meleğiyle baş başa kalacağız.
Gerçek olan şu ki; Dalmışsın dünyanın derin kaygıları ve uğraşları içine. Sabah, akşam demeden hep dünyanın yarınlarını düşünerek işinin, aşının, kasanın, paranın, evladının, makamının, arabanın, kılık, kıyafetinin, her gün başka başka yerlerde türlü türlü yemekler yemenin hesaplarını yaparak çalışıp didiniyorsun. Yaptıkların bunların daha da güzel olması içindir. Akıl dünyanda hep dünyanın yarınları var. Başka da bir şey yok. Bir dönem dünyamın yarınları, başka bir dönem evlatlarımın dünyalarının yarınları, bir başka dönem ise torunlarımın dünyalarının yarınları dersin ve bu yarınlar hiç bitip tükenmek bilmez ve sen bu yarınlar için helal haram gözetmeden çalışıp didinirsin. Ama ahretin, insanı haz ve huzur veren şafaklarını asla düşünmezsin. Düşün ki hiç beklemediğin, ummadığın bir anda ölüm sana genç yaşta geldi. Zaten ölüm beklenmeyen bir anda gelen elçi değil midir?
Bu elçi geldi ve artık kapıya dayandı. Şimdi ise kapıyı çalmakta. Bir anda önce evin içinde kara bir haber insan yüreğini boğan siyah bir bulut gibi dolaşmaya ve duyulmaya başlandı. Falanca hakkın rahmetine kavuştu. Oğlum öldü. Babam öldü. Kocam öldü. Eşim öldü. Kardeşim öldü…
Kara haberi verilen sizseniz ve evliyseniz; eşiniz, dul, çocuklarınız da yetim vasfını almış oldular. Helal haram, gece gündüz demeden hep dünyanın yarınlarını düşünerek çalışıp, kazanıp topladıklarında artık geride kaldı. Şimdi hiç biri sana bir fayda sağlamaz artık.
Daha dün üzerine titreyen eşin, çocukların şimdi senden ürpermekte veya korkmaktalar. Cenazenin bulunduğu odaya hiç birisi girmek istememektedir. Cenazen etrafa koku ve korku saçmasın diye buz gibi morga kaldırılıyor. Dün gece lüks ve sıcak yatakta mışıl mışıl uyuyan sen, şimdi ise demirden olan buz gibi bir mekândasın. Oysa günlük programında, yapacakların arasında o günü o adreste geçireceğine dair en ufak bir düşüncen bile yoktu. Acaba o güne dair ne planların vardı! Hangi günah kapılarına gidecektin! Bir gece veya bir geceden daha az bekletileceğin o soğuk ve dar mekâna getirilirken ve oraya bırakılırken kimseye itiraz bile edemezsin. Morgun soğukluk derecesini fazla yükseltmeyin, üşürüm diye de söylenemezsin.
Hesabını hiç yapmadığın morgda beklerken ölüm haberini sonradan alan sevdiklerin başına üşüşecekler. Ölümü sana yakıştırmayacaklar, ah vah ederek kendilerinden geçecekler. Kimi kendisini yerlere atacak, kimi ise saçını başını yolacaktır. Üzerindeki örtünün baş tarafını açarak cesedinin soğuk yüzünü görenlerden kimisi ise fenalık geçirerek bayılacak. Sen hiç tasavvurunu bile yapmadığın buz gibi morgda bekletilirken, boyuna göre küçük evin (kabrin) de hazırlanmış seni beklemektedir. Dünyada üç oda bir salon evini çok küçük görüyor ve daha büyük bir evi düşünüyordun. O geceyi o soğuk yerde geçirirken sıcacık yatağında olmayışından dolayı ev halkının içini bir korku ve derin bir hüzün kaplayacak. Sana ait olan her şey yeni bir unvan bulacak. Merhumun odası, merhumun yatağı, merhumun elbiseleri, merhumun kalemi, merhumun kitapları, merhumun tespihi…
Artık hiç birisi size ait değildir. Hiç birisi size bir fayda sağlamaz.
Sabah oldu, insanlar her gün senin yaptığın gibi rutin işleri için uyandıklarında evlerinde olanlar, sokakta işlerine gidenler cami minaresinden duyuru mahiyetinde okunan salât-ı selamları duyarlar. Merakla pür dikkat kulaklarını sese verirler. Acaba kimin adı söylenecek, ölen kimdir acaba! Sizi tanıyanlar duydukları zaman kim bilir kimisi sevinir, kimisi de üzülür. Allah'a göre yaşıyorduysanız sizin gibi yaşayanlar üzülür "Allah rahmet etsin, iyi adamdı, yeri zor doldurulur" diyerek üzüntülerini dile getirirler. Ama şeytan adamıydıysanız şeytan adamları üzülür ama diğerleri ölümünüze sevinirler "iyi ki öldü, kurtulduk" derler.
Sen cenaze namazının kılınacağı saati morgda beklerken, ölümün konuşulacak evlerde. Yakınlarının ve sevdiklerinin gündeminde sen ve senin ölümün vardır. Senden başka onlar için bir gündem yoktur. Hakkında şunlar konuşulmaktadır:
- Allah rahmet etsin, ölümü ani oldu!
- Rahmetlinin daha göreceği günler vardı!
- Ölüm sana hiç yakışmadı! - kurtuldu!
- Keşke şöyle böyle yapsaydı, yapsaydık!
- Acaba sıra kimde?
- Acaba şimdi sıra kimde, kimin adı okunacak?
- Daha dün görüşmüştüm sapasağlamdı!
- Hala inanamıyorum!
- Demek ki ölümün yaşı yok!
- Bir gün biz de öleceğiz…
- Ecel genç yaşlı dinlemez!
Ve derken gusül vakti geldi çattı. Bir an evvel defnedilmeni arzularlar, bir gün, birkaç saat bile kalmana razı olmazlar. Düne kadar ayrılığına tahammül edemeyenlere, hasretini, özlemini duyanlara senin varlığın sıkıntı verir artık.
Şimdi ise gusül zamanın geldi. Ömürde bir kez yıkanılan bir mekânda gusül verenini beklemektesin...
Devam Edecek...
Selam ve dua ile…
Mehdi Aksu