Senin oradaki varlığın yıllarca birbirlerini görmeyen yakınların, akrabaların, dostların bir araya gelmelerine, birbirlerini görmelerine vesile olmuştur.
Kılınan namazdan önce veya sonra; İmam efendinin; hakkınızı helal ediniz
söylemine, seni tanıyan da tanımayanda helal olsun derler.
Bu söylem ve cevap yüreğin ve vakıanın söylemi ve cevabı değildir, alışıla gelmişliğin söylemi ve cevabıdır. İşte o an senin ruhun yaptığın günahları gözlerinin önüne getirdiğinde kendi kendine iyi ki de günahlarımı bilmiyorlar dersin.
Sizleri ürperttiysem ne olur kızmayın bana!
Bu, hepimizin dünya hayatına, yaşayışına, düşüncesine, fillerine, söylemlerine, kaleme aldıklarına yeni bir bakış açısı yakalamamız içindi.
Çünkü ölümü düşünmek, ölümün koynunda yaşıyormuş gibi bir hal almak, ölüm ile dost olmak, son nefesin, mezarın, hesabın tefekküründe ve kaygısında olmak az hata yapmamızı sağlar.
Sizi tanıyan ve ölümünüzden haberdar olmayan dostlarınız, tanıdıklarınız birinci dereceden akrabalarınızın dükkân vitrininin camına yapıştırılmış olan A4 kâğıdındaki “Cenaze dolayısıyla kapalıyız” yazısını okuduklarında akıllarına, varsa yaşlı dedeniz ya da ömrünün son demlerini yaşayan büyükleriniz gelir. Oysaki o ilan senin adına yapıştırılmıştır oraya.
O yazıyı gören ve dünyaya tamamen dalanlar o haberden pek etkilenmezler, sıra kendilerine gelmeyecekmiş gibi işlerinin peşi sıra giderler. Ancak dünyaya tamamen bağımlı olmayanlara bir anlık ölüm meleğinin etrafında dolaştığı hissini verirsin.
Azrail, onun kulağına; “Bir gün seninde adını yazdıracağım bu tür kâğıt parçalarına” diye adeta fısıldar.
Ölümün; ağır ve ölümcül hastalığa yakalananların, trafik kazalarının, hastanelerin etraflarında kol gezdiğini düşünenlere çok güzel dersler verir senin ölümün.
Ölüm hicret vakti gelenlerin yaşına, cinsiyetine, toplumdaki makamına, kariyerine, değerine ya da zenginliğine, fakirliğine hiç mi hiç
bakmaz ve bunları hesaba katmaz.
Cenaze namazının kılınacağı mekân yakınlarını, akrabalarını, dostlarını bir araya toplar. Kimisi aylardan, kimisi ise yıllardan beri görüşmeyenler ayaküstü muhabbete başlarlar. Bazıları bir gün kendileri için de böyle bir topluluğun bir araya geleceğini düşünmeden işlerini, aşlarını, çek-senetlerini, aldıkları arabalarını konuşurlar. Ama oradakilerin birçoğunun konuşmalarında sen varsın. Seni konuşurlarken adının başına “Rahmetli” kelimesini koyarak konuşurlar.
Eğer imanı bütün, ameli salih, hayırsever, birleştirici, faydalı, samimi biriysen güzelliklerin, iyiliklerin konuşulacak o kalabalıkta. Bu durum insan için hamd-ü sena edilecek bir durumdur. Ama maazallah fasık, fitneci, bozguncu, yobaz, itici, münafık, riyakâr biriysen orada toplananların çoğusu senin birinci sınıf akrabalarının duymayacakları şekilde mikropluklarını, pisliklerini, kırdıklarını, döktüklerini konuşur dururlar ve birbirlerine kurtulduk derler.
Bir yazarın kaleme aldığı eserler öldükten sonra değer kazandığı gibi, bazılarına göre siz de öyle olursunuz. Yaşarken sizi önemsemeyenler, size değer vermeyenler başlarlar size değer vermeye, ah vah ederek sizi konuşup dururlar.
Siz böylelerine çok kızgınlık duyar, öfkelenirsiniz ve hatta haykırarak daha düne kadar selamınızı bile almadıklarını, sizden nefret ettiklerini onlara haykırırsınız ama nafile, çünkü onlar sizi duyamazlar ki.
Ruhunuzun tabutunuzda hareketsiz yatan bedeninize geri dönerek yeniden tekrar hayata dönmesini ve oradaki sima ve lisanların yapmacık ve sahtekâr olanlarına şunları haykırmak ister ruhunuz; Ben hayattayken hakkımda bu güzel sözleri neden söylemiyordunuz da ölümümden sonra bunları konuşuyorsunuz? Dilleriniz yalan söylüyor! Sizler cenaze yanı başında bile sahtekârlık, ikiyüzlülük yapabiliyorsunuz ve bu yapmacık ah vahlarınız en fazla üç-beş gün sürer, o da her yerde değil sadece beni gerçekten sevenlerin yanında bu durumunuz böyle olur.
Senin ve orada toplananların hali insanın aklına ister istemez Kur'anda, gemi ile yolculuk yapanların kıssasını getiriyor. Kısaca kıssamızı okuyalım;
“Sizi karada ve denizde gezdiren O'dur. Hatta siz gemilerde bulunduğunuz, o gemiler de içindekileri tatlı bir rüzgârla alıp götürdükleri ve (yolcular) bu yüzden neşelendikleri zaman, o gemiye şiddetli bir fırtına gelip çatar, her yerden onlara dalgalar hücum eder ve onlar çepeçevre kuşatıldıklarını anlarlar da dini yalnız Allah'a halis kılarak: "Andolsun eğer bizi bundan kurtarırsan mutlaka şükredenlerden olacağız" diye Allah'a yalvarırlar. Fakat Allah onları kurtarınca bir de bakarsın ki onlar, yine haksız yere
taşkınlık ediyorlar.
“İnsanların başına bir sıkıntı gelince, Rablerine yönelerek O'na yalvarırlar.
Sonra Allah, katından onlara bir rahmet (nimet ve bolluk) tattırınca, bakarsınız ki onlardan bir gurup yine Rablerine ortak koşuyorlar.”
Cenazene katılanların hepsi kendilerini senin yerine koyarak tıpkı gemidekiler gibi bazı tarihi kararlar alırlar. Geminin karaya çıkmasıyla cenazenin dağılması ne kadar da benzerlik gösterir! Ölüm korkusunu gemide bırakan herkes eski küfrüne, günahına geri döner ve günahlarına devam ederler.
Cenazenden ayrılanların birçoğu da aldıkları kararları çok çabuk unuturlar ve kendilerini aldattıklarının farkında olmadan her zamanki modlarına dönüş yaparlar. Ve derken bir anda imam efendinin tekbir sesi duyulur…
Yakın akrabaların ön safta yerlerini almış sana hüzünlü bir kalp ile bakarlar.
Bir türlü kabullenmek istemezler genç yaşta ölümünü senin.
Azizan!
Bu hakir kul bu satırları yazarken ve şu an siz bu satırları okurken iki metrelik çukuruma-çukurumuza ne kadar mesafem-mesafemiz var bilemiyorum… Bir saat… Bir gün… Bir hafta… Bir ay… Bir yıl… Kırk yıl…?Bilemiyorum… Kimimizin on, yirmi, otuz, kırk, elli, hatta yüz yıllık bir mesafesi olabileceği gibi, kimimiz son saatlerini yaşıyor olabilir.
Cenaze namazından sonra sana vefa örneği sergilemek isteyen yakınların seni omuzlarında taşır. Oysa onlardan bazıları sen hayatta iken en ufak bir yükünü bile omuzlamazlardı ve hatta yer yer senin omuzlarına yük bindirirlerdi.
Şimdi ise utanmadan, arlanmadan, iki yüzlülük yaparak timsah gözyaşları dökerek tabutunu omuzlamışlardır senin…
Vay be! Yazıklar olsun sana… size diyesin gelir ama nafile… Yazık değil mi, hem de çok yazık…
Selam ve dua ile...