1950’li yılların son çeyreği iki kutuplu yani ABD ve SSCB arasındaki soğuk savaşın en sıcak anları 5 Mart 1957’de Amerikan temsilciler meclisinden Eisenhover Doktrinine onay çıkmış ve Türkiye vakit kaybetmeden 22 Mart 1957’de Eisenhover Doktrinine dahil olduğunu açıklamış, bu doktrini bölgede gerçekleştirmek için hazır olduğunu açıklamıştı.
Öncesinde ABD ve NATO üyesi ülkelerin SSCB ile soğuk savaşın ‘’Kitlesel Karşılık Doktrini’’ ilkelerine göre sürdürüleceğinin kararını almaları ardından Eisenhover Doktrini ile Ortadoğu’nun içlerine kadar müdahale etmesi SSCB tarafından pek hoş karşılanmamıştı. ABD yönetimi 1957 yılına kadar coğrafi ulaşılmalığın ve de teknolojik üstünlüğünün verdiği rahatlıkla SSCB’nin yayılmacı politikasına karşı, engelleyici ve daha yayılmacı bir politika izlemişlerdi.
1957 yılında SSCB ‘’Sputnik’’adlı uyduyu fırlatıncaya kadar her şey yolundaydı aslında. Sonrasında ABD’nin, SSCB karşısında coğrafi ulaşılmazlığı ve teknolojik üstünlüğü zayıflamıştı. Atık ‘’Kitlesel Karşılık Doktrini’’nden vazgeçilmeliydi ve öyle de oldu. Durum ‘’dehşet dengesi durumu’’ olarak adlandırılıp, ABD ve NATO üyesi ülkeler ile ‘’esnek karşılık doktrini’’ne geçiş yapıldı. Sonrası İzmir Havva üssüne orta menzilli Jüpiter füzelerinin yerleştirilmesiyle Türkiye SSCB’ye karşı savunulmaya çalışılsa da, 1959’daki Küba Devrimiyle yönetimin Komünistlere geçmesi büyük stratejik ortağımızın bize karşı tutumunu değiştirmesinin başlangıcıydı. J. F. Kennedy başkanlığındaki ABD Liberal Demokrasi götürmek amacıyla Küba’ya hemen askeri müdahalede bulunmuş ama başarısız olmuştu.
1940 ve 1950’li yıllarda, ABD açısından Türkiye’de işler gayet iyi gitmişti. Stalin’in Kars ve Ardahan yaylasını istemesi, Boğazlarda üss talebi karşısında, ABD’nin ülkemizdeki batılılaşma çalışmaları, ekonomik olarak uygulanan Truman Doktrinleri, Marshall yardımları karşılığında, on yıl boyunca; mülkiyeti ve statüsü belli olmadan açılan yaklaşık yüz askeri üss.
Neyse efendim. 1962 yılında İzmir Çiğli’deki Jupiter füze rampalarından huylanan SSCB, ABD yönetimine bir nota vererek ‘’rampalar kalkmazsa, Küba’ya Nükleer başlıklı füze rampaları yerleştireceğini ve hedeflerinin de Birleşik Amerika Devleti’’ olacağını bildirir. Bunun üzerine, ‘’Amerikan ulusunun güvenliği bütün uluslardan üstündür.’’ Anlayışıyla Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin bütün itirazlarına aldırış etmeden İzmir Çiğli Hava üssü füzelerden arındırılır. Türkiye SSCB’ye karşı savunmasız bir halde bırakılır. Türk hükümeti yetkilileri durumu anlamış, dış politika stratejisini ‘’karar al müttefiklerine danış’’ olarak değiştirmiştir.
1963 yılına gelindiğinde Kıbrıs sorunu patlak vermiş, adadaki Rumlar Eoka militanları, Kıbrıs’ı sömürgesi olarak elinde bulunduran İngilizlere karşı ‘’ENOSİS’’ eylemlerinde adanın demografik yapısını monotip olarak değiştirmek için, Türklere soykırım yapmaya başlamışlardı. İsmet İnönü Hükümeti Konuyu Milletler Cemiyeti’ne götürmüş, ABD yönetiminin arabulucu olmasını istemiş, en son çare adaya müdahale için Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden onay almıştı. Durum Amerika tarafından öğrenilmiş ve 5 Haziran 1964 yılında ABD başkanı Lyndon B. Johnson tarafından Başbakan İsmet İnönü’ye, diplomatik dilden, terbiyeden ve nezaketten uzak üst perdeden bir mektup gönderilir. İki ülke arasındaki füze rampası krizinden sonra yaşanan ilk diplomatik pürüzdür.
Sonrasında ne mi olur? 1965’de Süleyman Demirel Başbakan olur, Kruşçev liderliğindeki SSCB ile ikili ziyaretler başlar sonra ekonomik işbirliği anlaşması imzalanır, Demirel Hükümeti Amerika ile yapılan ikili anlaşmaları tek metinde toplamak amacıyla 1969’da ABD ile üslerin statüsünü belirleyen bir anlaşma yapar. Üslerin denetimi-kontrolü ve mülkiyeti Türkiye Cumhuriyeti’ne geçer. SSCB ile yakınlaşma ABD tarafında karşılık bulur 1967’de Kıbrıs konusunda ABD, Türkiye’den yana tavır alır ve Yunanistan Türk heyetinin bütün şartlarını kabul eder.
ABD başkanı Joe Baydın’ın 24 Nisan açıklamalarına Türk dünyası ortak tepki gösterdi. 1945’te Stalin Türkiye’ye nota verip Toprak ve Boğazlardan üs talep ettikten sonra ABD askeri üsleriyle cevabını almıştı. SSCB lideri Kruşçevin şu ünlü sözü gelir aklıma’’Stalin’den önce Güneybatı komşumuz Türkiye idi, Stalin sayesinde ABD üsleri ile komşu olduk.’’ Umarım bundan sonraki dönemde Yunanistan ve diğer sınırdaşlarımız Türk Cumhuriyetleri Ekonomik ve stratejik İşbirliği Topluluğu ile komşu olur.
Bir sonraki yazımda, eğer Tacikistan’ın başına bir şey gelmezse Tojak’ları yazmayı planlıyorum.
KALIN SAĞLICAKLA!