Eyvah! Kalbim sıkışıyor kalp krizi mi geçiyorum? Evet, kendiniz veya bir yakınınızdan duyduysanız eğer kardiyolojik bir rahatsızlık olmadığı sürece kalbinizin sıkışması kalp krizi değildir.
Peki, ne olabilir? Panik atak kiminize tanıdık gelebilir. Peki, panik atak nedir bilinen yanlışları ve doğruları nelerdir bir bakalım. En sık bilinen bir yanlış vardır ki panik atak olarak isimlendirdiğiniz panik bozukluk olabilir. Arasında şöyle bir fark vardır. Panik atak ani ve beklenmedik bir zamanda 1 veya 2 defa yaşanmış olan kalp sıkışması, çarpıntı, kan basıncında artma ya da azalma, bayılma hissi, yüz kızarması, boğazda düğümlenme, yorgunluk hissi, nefes alış verişlerde hızlanma göğsün yanması, ellerde titreme, kasların gerilmesi gibi belirtileri yaşamasıdır. Panik bozukluk ise panik atak geçirdiniz sonrasında yineleyen yani daha sık atak geçirmeye başladıysanız bu belirtiler varsa rutin hayatınızın bir parçası haline geldiyse panik bozukluk teşhisini alıyor.
Yukarıda yazmış olduğum fiziksel belirtilerin yanında psikolojik belirtileri yazımın başında yazdığım gibi kalp krizimi geçiyorum? Eyvah bayılacağım, rezil olacağım gibi otomatik düşünceleri ve felaketleştirici yorumları meydana getiriyor. Emosyonel olarak ise kişi kendini mutsuz, keyifsiz, korkulu, endişeli, gergin ve çaresiz hissediyor.
Gündelik yaşamının bir kısmında bu korku ile yaşamaya devam ederken beklenti anksiyetesi meydana geliyor. Yani tekrar yaşar mıyım? Bunu çok sık yaşadığı yerler kapalı alanlar veya açık alanlar olabilir beklenti anksiyetesi olan bireyler tekrar yaşar mıyım düşünesi ile gündelik yaşamlarında çokta rahat olamazlar. Ortaya çıkardığı davranışlar ise örneğin toplu taşımada nefessiz kalırım düşüncesi ile kapının yanında durur, sinemaya giden kişi çıkışa yakın oturur, başka bir örnekte uçağa binecek kişi sakinleştirici almaya başlar ve bunların geneline verilen isimde güvenlik arayışıdır. Çünkü kendini güvende hissetmek ister dolmuşa bindiğinde müzik dinlerken, telefon görüşmesi yapan kişiler bu durumu erteleyebileceğini düşünür. Atağı çağırmamış olur.
Tedavisine gelindiği zaman ilaç tedavisi yanında psikoterapi oldukça önemli bir yol izler. Öncelikle şu yanlışı düzeltmek istiyorum. Panik bozukluk önlenemez! Bizim amacımız panik bozukluğu önlemek değildir. Geldiği zaman bu durumla nasıl mücadele edildiğini psikoeğitimini vermektir.
Dikkat odağı nasıl değiştirilir, kısaca bahsetmek gerekirse zihin bu tür anksiyete bozukluklarında şunu düşünür; kendinizi küçük karşınızdaki uyaranın yani tehlikenin büyük olduğunu düşünür. Bizim amacımız kendinizin baş etme gücü, karşısında görmüş olduğunu tehlikeden daha büyük olduğunu aşılamaktır. Bu sahalarda çalışmak genel tablonun gidişatını hızlandırır. Zihniniz bedeninizi ve düşünceleri kontrol altına almayı çok sever fakat şunu düzeltiriz siz zihninizi kontrol altına alabiliriz. Tehlikeli uyaran örneğin toplu taşımalar, kapalı alanlar, tüneller, yeraltı treni geçişleri bunlar şuan ki yaşamımızda olmazsa olmazlarımız ve bunları değiştiremeyiz. Fakat değişimi insanın kendisinde başlar.
Son olarak öyle ki toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar. Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür peki risk etkenleri nelerdir derseniz buyurun;
* Çevresel faktörler ve yaşam olayları
* Genetik
* Kişilik özellikleri (bağımlı kişilik)
LÜTFEN DİKKAT!
*PANİK BOZUKLUĞU, KESİNLİKLE ÖLÜME, ÇILDIRMAYA YA DA FELÇ OLMAYA YOL AÇAN BİR HASTALIK DEĞİLDİR.
*DOKTORUNUZ ÖNERMEDİKÇE KORKULARINIZ İLE BAŞ ETMEK İÇİN KALP, TANSİYON, ÇARPINTI İLACI, VİTAMİN, SAKİNLEŞTİRİCİ YA DA ALKOL KULLANMAYINIZ YA DA “YA GEREKİRSE” DİYE YANINIZDA TAŞIMAYINIZ.
Merve ALKAN
Uzman Klinik Psikolog