Esad iktidarının sonu: 'Suriye Kurtuluş Savaşı' propagandasının ardında ne yatıyor?

Özgür UYANIK

Beklenen oldu: İdlib merkezli çatışma Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirdi. Önce Rus istihbaratının dört subayı İdlib merkezli örgütlerin yerleştirdiği mayınla tuzağa düşürüldükten sonra kurşuna dizildi.

Sonra Esad’a bağlı güçlerin topçu atışında Türk konvoyu hedef alındı.

Beşi asker üçü sivil sekiz şehit verdik. Türk Silahlı Kuvvetleri, Suriye mevzilerine yoğun bir saldırı gerçekleştirdi.

Bazı Türk füzelerinin Rus hava savunma sistemleri tarafından etkisizleştirildiği gelen bilgiler arasında. 

Önce şunu tespit edelim Esad rejimi 2011’de bitti. Artık Esad ailesinin egemenliğinden ve ülkenin kaderini belirleme güçlerinden bahsetmek mümkün değil.

Rusya ve İran’ın askeri varlığı Suriye’de bir cihatçı istilasını engelledi. Suriye bunu kendi komuta ve insan gücüyle başaramadı. Bunun doğal sonucu olarak da kendi kaderini tayin hakkını yitirdi.

Artık kaderi Moskova ve Cenevre’de belirleniyor. Kurulması planlanan yeni “bölgesel devletin” anayasası, rejimi Şam’da değil buralarda belirleniyor. 

Aslında Esad rejimi Hafız Esad’ın 10 Haziran 2000’de ölümüyle bitmişti. Çünkü bir ailenin merkezinde olduğu iktidar tiplerinde “şef”in yeri asla doldurulamaz.

Hatta doksanların başında Körfez Savaşından hemen sonra bile Esad rejiminin bitişi konuşuluyordu. O dönemde bunu bazı Suriyeli milletvekillerin ağzından duydum.

Şam’da belki de Saddam korkusundan, ABD hayranlığı artmıştı. Siyasi gruplar açıkça ABD ile işbirliği yapılmasını gerektiğini savunuyorlardı. 
O sıralarda Londra’da göz doktorluğu okuyan Beşar Esad’dan kimse bahsetmiyordu.

Hakaret ya da onu aşağılamak için yazmıyorum, sanırım görünüşünden dolayı Beşar’ın halk arasındaki lakabı “aptal”dı. Gerçekte babası onu hep iktidar dışında tutarak “kirlenmesinin” önüne geçmişti. Batılı eğitim almış, batı merkezlerinde kabul edilebilecek “soylu” bir görünüm kazanmıştı.
O yıllarda Beşar’dan iki yaş küçük kardeşi Mahir’in yıldızı parlıyordu.

Esad ailesinin yönetimdeki en etkin üyesi Mahir’di. İstihbarat, ordu ve ticarette hep onun adı geçiyordu.  1994’de Hafız Esad’ın büyük oğlu ve halefi Basil’in şüpheli bir trafik kazasında hayatını kaybetmesiyle Mahir’in gücü daha da arttı. 

Diğer yandan Hafız Esad’ın asıl halefi kardeşi Rıfat’tı. Aynı zamanda başkan yardımcısı olan Rıfat 1982’deki “Hama Katliamı”ndan sorumluydu. Hama kenti o tarihte Müslüman Kardeşler’in kalesi haline gelmişti. Hafız kurnaz bir politikacı olduğundan önce Suriye genelinde bir referandum yaparak operasyon için destek aldı.

Sonrada Müslüman Kardeşler’e destek vermeyen herkes kentten çıkmasına izin verdikten sonra uçaklarla bombardımana tuttu. Resmi rakamlara göre 40 bin kişi öldürüldü. O tarihten 2011’e kadar Suriye’de İslamcıların esamesi okunmadı. Fakat Hafız 1983’de kalp krizi geçirince sırasını beklemekten sıkılan Rıfat darbe yaptı.

Hafız iyileşince Rıfat’ı yargıladı. Beşar’ın ablası Büşra amcasına sahip çıkınca Rıfat cezalandırılmaktan kurtuldu ve Moskova’ya sürgüne gönderildi. Rıfat uzun yıllardır Avrupa’da yaşıyor ve bir gün Suriye’ye başkan olmayı hayal ediyor.

Büşra’nın kocası, askeri istihbaratın ve ordunun başında olan, Asıf Şevket de 2012’de ÖSO tarafından öldürüldü. Büşra kocasının ölümünden hemen sonra beş çocuğuyla Suriye’yi terk ederek Dubai’ye yerleşti.

Tüm Esad ailesi üyeleri, kuzenleri, yeğenleri, evlilik yaptıkları diğer akrabaları da dahil Esad sülalesi ülkenin para ve güç merkezlerini ellerinde tutuyordu.

Hepsi Arap şeyhleri kadar zengin oldu. Baas partisi yönetimi, ordu ve istihbarat, tekelleşmiş şirketlerin hepsi bu ailenin elindeydi. Suriye’deki rejimin oligarşik bir niteliği vardı.

Hukuk, yargı ve meclisin bir işlevi yoktu. 

Mahir’in değil de Beşar’ın başkanlık koltuğuna oturtulmasındaki amaç liberalleşmeydi. Ancak bunun tanınması için batılıların da kabul edebileceği bir yüze ihtiyaçları vardı.

Beşar’a babasından iyi bir miras kalmamıştı.  Orta Doğu’da geleneklere uygun olarak yeni başkan politik tutuklulara afla işe başladı. Bir dizi anayasal değişiklik gerçekleştirdi. Buna Baas’ın tek partiye dayanan rejiminin anayasadan çıkarılması da dahildi. 

Kuşkusuz sistemin değiştirilmesi o kadar kolay bir şey değildi ve baba Esad’ın İsrail üzerinden kurduğu dengeyi bozmak zordu. Lübnan başbakanı Refik Hariri suikasti Beşar yönetimini uluslararası planda sıkıştırdı. İsrail, ABD, Rusya’nın ve hatta İran’ın daha çok işine yarayan Hariri cinayeti Suriye’nin sırtına yıkıldı.

İlginçtir Suriye’deki İç Savaş başlamadan önce Beşar’ın son affettiği tutuklu Kemal Labvani açıkça İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri’nde Suriye’nin haklarından vazgeçmesini savunan tek Arap muhalifti. İşin gerçeği Beşar yönetimi İsrail’le olan tüm ihtilaflarından vazgeçmeye dünden razıydı. Ama karşı taraf meseleyi bu kadar kolay kapatmak istemedi.

Nihayetinde Esad rejimi trajik biçimde sonlandı. Bugün Esad adına Suriye’de atılan her adım ona değil Rusya ve İran’ın hegemonyasına hizmet ediyor. Tüm askeri operasyonlar yıllardır bu iki bölge gücünün komutasında yürüyor.

Gerçek anlamda Suriye’nin bir ordusu ve komutanı yok. Hala birçok kritik noktada operasyonları bizzat Rus ve İran’a bağlı kuvvetler gerçekleştiriyor.

Bunları tüm dünya biliyor. Bizde ise birileri Suriye’de Esad liderliğinde bir “Kurtuluş Savaşı” verildiği propagandası yapıyor.

Bir emperyalist gücün müdahalesine karşı çıkmak için diğerine mecbur olduğumuz yalanı gerçeklerle aramıza perde çekmekten başka bir işe yaramıyor.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.