Nisan ortasındaki referandumdan sonra Erdoğan’ın “tek kişi egemenliği” bütün gücüyle devam ediyor. Bunu, elbette, demokrasiyi idrak edememiş ve aslında reddeden bir kesim “demokrasi adına” sağladı bu ülkede..
O malûm kesimin dışındakiler ise genel olarak bir suskunluk içindeler.. Ülkenin buna karşı çıkan veya çıkması beklenen aydınları ya tutuklu, ya izole olmuş durumdalar, ya korkuyorlar, ya da seslerini topluma yeterince duyuramıyorlar.
Zamanında “Atatürkçülük”ü başkalarına açık olmayan bir ideoloji olarak benimseme hatasını yaparak devletin reformize edilmesini engelleyen ve yaptığı diğer beceriksizliklerle Cumhuriyet değerlerinin erozyona uğratılmasını sadece seyreden, “Atatürk’ün partisi” CHP ise şimdi iktidarla tartışma yollarını deniyor.. Fakat istediği yanıtı elbette alamıyor.
CHP’nin, maalesef, zamanında her şeyi gelişmeden ve değişmeden muhafaza etmeyi yeğlemiş olması, toplumdaki “entellektüel dinamikler”in etkisizleşmesine yol açmış; ama, öte yandan başka “dinamikler”in serpilmesine de fırsat vermiştir.
Türk aydınının toplumdaki bazı değişmeler karşısındaki sessizliği ve yalnızlığı aslında zamanındaki bu yanlış CHP zihniyetiyle de ilgilidir: “Hiçbir şey değişmeden, olduğu gibi kalsın!..”
Ülkedeki değişim rüzgarına duyulan ihtiyaç nedeniyle zamanında aydınların bir bölümünün AKP kurulurken onun yanında yer alması da bu yüzdendir. Bugün de Türk aydınlarıyla CHP arasında sağlam bir köprü kurulmasında maalesef ciddi engeller var..
Bütün bunlar sonuç itibariyle Erdoğan’ın işine yaramıştır. Aydınlarla CHP ve toplum arasındaki uçurumları gören Erdoğan bunları birbirinden ayrı tutabilmek için elinden geleni de özellikle yapmıştır, ayrıca seküler Atatürkçü aydınların "Batı’nın işbirlikçisi" olduklarını da sürekli olarak iddia edip vurgulayarak..
Artık bir “tek adam rejimi”nden başka bir şey olmayan AKP ise şimdi devletin kontrolünü elde tutmada CHP’nin yerine geçmiş durumda..
Türk demokrasisini yok olma yoluna sokan ve yarattığı tahribat gerçekten çok büyük ölçülerde olan bu durum toplum ve vicdan sahibi her aydın için olabilecek en berbat durumdur.
Geçtiğimiz hafta da Türk kamuoyu Erdoğan’ın partisi AKP’nin önemli politikacılarından biri olan Ayhan Oğan’dan “yeni bir devlet kurulduğu” ve bu devletin kurucusunun elbette Erdoğan olduğu yönünde çok açık bir mesaj aldı.
Evet, Erdoğan’ın yeni bir devlet kurma peşinde olduğuna hiç şüphem yok.. Zaten şüphem hiç olmamıştı.. Erdoğan açıkça - âdeta düşmanca bir tavırla - bu seküler devleti ayakta tutan direkleri söküp bunun yerine dini, egemenlik gücünün direkleri haline getirmenin; yani, Cumhuriyet’in toplumu birbirine kenetleyen “ulus” ilkesini, toplumu ancak ayrıştırmaya yarayacak olan “ümmet”e dönüştürmenin peşinde.. “Yeni devlet” bu olsa gerek..
Devletin kurucusu ATATÜRK, “milliyetçilik” kavramının altını toplumun ortak kimliğinin ortaya çıkması, yani bir Türk Ulusu’nun meydana gelmesi amacıyla çizmişti. Bu, açıkça, sınırları ve nitelikleri belli olmayan “ümmet devleti”ne karşı bir proje idi elbette.
Erdoğan’ın “milliyetçiliği”nde ise, “din üzerinden” bir yandan dışarıya karşı yönlendirilmiş, ama öte yandan da asıl içeride “Atatürk milliyetçiliğine (ulusculuğuna)” karşı geliştirilmiş bir proje söz konusudur ve bu iki “milliyetçilik” kavramları arasında yakından uzaktan bir ilgi yoktur.
Bir “ümmet devleti” olduğu ve böyle bir devletin neye hizmet edebileceği bence çok açık olan hedefteki “yeni devlet” – zaman zaman iddia edildiği gibi – kesinlikle bir demokrasi projesi değildir ve hiçbir zaman olmamıştır.
Bunun bir demokrasi projesi olmadığını 15 Temmuz girişiminde çok açık bir şekilde görmüştük.. 15 Temmuz sonrasında da o zümrenin diğer kanadı tarafından devleti ve ekonomiyi ele geçirme gayretlerinin nasıl ısrarla sürdürülmeye çalışıldığını görüyoruz.
Bu bir, - haklı olarak arkasında başka güçlerin olduğu şüphesini uyandıran - “bir zümre”nin devleti ve ekonomiyi insanların inanç duygularını kullanarak ele geçirme projesidir!.. Peki ne yapacağız?.. Elbette CHP kendine çeki düzen verecek ve eski hatalarını ve beceriksizliklerini tekrarlamayacak..
Şu "Cumhuriyet’i benden daha fazla kimse sevemez" kıskançlığı ve bencilliğinden de artık kesinlikle vaz geçecek!..
AKP’ye zamanında oy vermiş ve içinde bulunduğumuz monarşi-oligarşi karışımı, ama hiçbir şekilde demokrasi olmayan düzenin kurulmasına katkıda bulunmuş vatandaşlar da oturup bir daha düşünecekler ve inançlarını kendi politik hırsları ve menfaatleri için kullananların topluma nasıl fitne-fesat soktuklarının, onu tam ortasından nasıl ikiye böldüklerinin ve bu tutumlarından da artık kesinlikle vaz geçmeyeceklerinin farkına varacaklar.
Aydınlar ise, geçmişteki ve şimdiki suskunluk ve yalnızlıklarından artık kurtulacaklar ve topluma daha fazla nasıl ulaşmaları gerektiğinin yollarını düşünecekler..
Ha.. Bir de şu 2019 Cumhurbaşkanlığı seçimi var.. Herkesin Erdoğan karşısında başarılı olabilecek bir adayın belirlenmesi için acilen ortak bir zemin yaratması gerekiyor.