Bu hafta gündemi meşgul eden LGBT, başıboş sokak hayvanları -çok tehlikeli bir hal aldı- ve yine uluslararası analizlerde yazmayı planlıyordum. Zira dünyayı saran bir hastalık olan LGBT konusunda İtalya başbakanı Giorgio Meloni yönetimi çıkardığı yasalarla ciddi adımlar attı. Ülkemizde henüz somut bir adım atılmazken, Rusya Federasyonu çeşitli yasaklamalar getirdi.
BRİCS ülkeler toplantısında kara kıta Afrika tahıl için Rusya ile işbirliği yapacak gibi görünüyor. Sokak hayvanlarına çok acil çözüm üretilmesi gerekiyor, parklarda ve sokaklarda çocuklarımızın güvenliği yok gibi. Ülkemizde yaşanan olaylar vergisini verip yasalara uygun yaşayan yurttaş olan bizlerin artık iyiden iyiye öfkesini kabarttı. Asil olan vatandaşların beddua etmelerinin ötesinde, yasama yürütme ve yargının üzerine toplumdaki ateşi düşürme görevi düşüyor.
Başlıkta Engizisyon yazmıştık başlıyoruz.
Latincesi “İnguisitio”, anlamı soruşturmadır. Kayıtlara göre ilk olarak İspanya’da 1231 yılında oluşturulmuş, Ortaçağ Avrupa’sında Katolik kilisesinin hristiyan dinine, sapkınlığa ve kendisine uymayanlara karşı açtığı savaşın sonunda din adamlarının sözde hükümlerine karşı gelenleri cezalandırdıkları mahkemenin ismidir.
1483 yılında konusunu ve tutumunu değiştirip Müslüman ve Yahudiler başta olmak üzere Ortodokslara da savaş açmıştır. İsa’dan bu yana Ortodoks olan Rusya ile Batının sürekli mücadelesinin ana kaynaklarından biriside bu kan davasına dayanır aslında. Döneminde katolik toplumunda suçluların yanı sıra birçok mucit ve bilimle uğraşan insanın ölümle cezalandırıldığı mahkemelerdir. Almanya, Profesör Martin Luther ile Protestanlığı geliştirerek bu saçmalıktan kurtulmuştur.
Çocukluğunda iyi bir Katolik hristiyan olan Luther ilahiyat eğitimi aldıktan sonra kilise ve Vatikan’a savaş açmış, incilin Almanca yayınlanması için mücadele verip Papa tarafından aforoz edilmiş ve köylü ve işçilerle verdiği mücadele sonucunda Lutheryen kilisesini kurmuştur. Günümüzde dünyanın birçok kentinde Lutheryen Protestan kilisesi bulunmaktadır. Ayrıca bir bilgi daha vereyim Kapitalizmin kurucusu Martin Luther’dir.
Onun içindir ki Protestanlık kapitalizmin zorunlu ahlak yapısının temelidir. Yolunuz Mardin’e düşerse Protestan kilisesinin papazı Sedat beye uğrayıp bir çayını için derim. Bunları yazdığım için hakkımda yanlış fikirlere gark olmamanız için bir detay daha vereyim, ben Kapitalizmi sevmem. Reform- Rönesans dönemlerini takip eden Sanayi devrimi ile Avrupa’da ortaçağı çoktan kapandı. 1923 yılındaki Cumhuriyetin ilanını takip eden 15 senelik süre içinde Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, Avrupanın beş yüz yılda yaptığı yenileşmeyi yapmış olmamıza rağmen, sonraki dönemlerde düşünce olarak öylesine geri itildik ki tarifini yapmak imkânsız geliyor.
Engizisyon mahkemelerine geri dönecek olursak, kiliseye karşı gelerek bilimsel çalışmalar yapan ve suçlu bulunan zeki insanları da giyotin veya idam sehpasında son bulan bir yaşamla cezalandırmıştır. Günümüzde aklı başında insanın az olmasının nedenlerinden birisinin bu durum olduğunu düşünüyorum. Geçmiş tarihlerde bu tür insanların yok edilerek üremelerinin engellenmesi, günümüzdeki vasatlığın nedenidir aslında.
Dünyadaki bütün otokratik liderler daha çok, az düşünüp çok tüketen insanların üremesini istemişlerdir. Başka bir bilgi dava paylaşayım, bizdeki bir takım insanların burun kıvırıp fırsat bulduklarında kaçarak gittikleri Avrupa ülkelerinden Almanya analık sigortasını Van Otto Bismarck yönetimi ile 1895 yıllarında kullanmaya başlamış, bizde ise ancak 1940’lı yıllarda yasalaştı. Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı onu da görmezdik ya neyse.
Gelelim yazımızın konusuna.
Ulusal basında okuduklarımız ve sosyal bilgi alanlarında karşılaştığımız olaylar insani yönümüzü dehşete düşürecek cinsten. Ülkemizdeki suç ve ceza ilişkisi arasında bir çelişki yaşıyoruz hepimiz. Almış olduğumuz birazcık hukuk eğitimi bilgisine dayanarak toplumuzda eğilimi artan suç şekilleri korkutucu boyuta ulaştı.
Peki hukuk dilinde suç nedir?
“İnsanların cemiyet içinde beraber yaşamalarının sağlanması, toplumsal düzenin devamı için korunması ihtiyaç duyulan hukuki değerleri ihlal eden belli insanı davranışları olarak tanımlayabiliriz.
Suç teşkil eden adaletsizliği gerçekleştiren kişilere iki tür yaptırımı uygulanır. Bunlar ceza ve güvenlik tedbiridir. Ceza yaptırımı sadece işlediği haksızlıktan dolayı kusurlu olan kişiye uygulanabilir.”
Ülkemizin insanı gibi çağdaşlaşma yolunda bireysel silahlanarak yoğun çaba sarf eden toplumlarda suçluyu düzeltme ve suçu önleme kurumunun eksik işlemesi toplumda sonucu cinayetle sonuçlanan olayların yaşanmasına mutlak sebep olmaktadır. İnsan hakları her türlü ölüm cezasını reddeder, suçu önlemek için eğitim müfredatına uygun dersler koyar. Bizdeki olay biraz farklıdır, suç işlemeğe teşvik edici yayınlar ve konuşmalar daha revaçtadır. Komşunun çocuğunu hırpalayan evladına Aferin! diyenler gördüm.
Mafya dizilerini izleyen 9 yaşındaki çocuğunu rahatsız etmemek için odaya girmeyen anne baba bilirim. Yıllar önce 8 yaşında bir çocuk ve annesiyle konuşma fırsatım olmuştu, anne oğlunun dehşet sahneleri bol olan bir dizinin takipçisi olduğundan gururla söz etmişti. Tabi o dönemde 4 yaşındaki oğlunu temiz yetiştirmeğe çalışan ben ve eşim için bu yıkım olmuştu. O yılların üstünden on altı yıl geçti.
O çocuklar büyüyüp birer genç oldular. Yazık oldu hepsine, çok yanlış yönlendirildiler. Suçu önlemekten ziyade, suçluyu rehabilite edeceğiz diye cezaevinde rahat ettiren bir ceza sistemine sahibiz. Cezalarımız teşvik edici ve suç oranlarını arttırdığı gibi suçluyu da ödüllendiriyor sanki. Ülkemizde insan gücü gerektiren birçok taş ocağı ve karayolu ve kara inşaatı varken, mahkûmiyetleri kesinleşmiş kişilere hak etmedikleri şekilde birçok ülkenin suçlusuna göre tatil yaptırıyoruz.
Oysa ölçüt ve şartların belirlenmesi suretiyle bilerek ve kasten suç işleyen bu insanlara cezalarını çekme ve yaptıklarının yanlış olduğunu öğrenme fırsatı sunabiliriz. Cani ruhluları ise yaşattıklarını yaşama imkânı verebiliriz. ABD ve birçok gelişmiş devletin hukuk sistemi, idam ve elektrikli sandalye cezasını hala kullanıyorken, ülkemizde kullanılmaması çok üzücü.
Devlete karşı işlenmiş suçları devlet kanunları çerçevesinde affedebilir, ama yakınını hiçbir neden yokken cinayete kurban vermiş olan birisine gidip sorun size bu konuda ne söyler?
Sokaklarımızdaki son olaylar inanılır gibi değil: eşiyle oturan adam silahlı saldırıya uğradı. Taksiye binen yolcular husumetlileri tarafından tarandı. Restoran tarandı. Gebze’de hamile kadını dövüp düşük yapmasına neden olan kişinin işyeri basıldı, adam bacağından vuruldu. Ve bilmediğimiz yüzlerce silahlı yaralama veya cinayet.
Önüme düşen bir videoda katliamı gördüm!
İstanbul’da arkadaşlarının işyerinde oturup sohbet eden yaşları 20 ile 22 arasında olan üç genç adam işyerine giren dört kişi tarafından sebepsiz yere kurşuna dizilerek katledildiler. Çocuklardan birisi o sırada elindeki cep telefonundan oyun oynuyordu. İçinde vicdan ve merhamet barındıran hiçbir canlı bu vicdansızlığı yapamaz.
Bir kişi bu katliamı yapıyorsa eğer, başka çocukların katledilmemesi için bu insanın tecrit ve imha edilmesi gerekir. Devlet büyüklüğünü ve babalığını burada gösterir. Yayınlanan videolardan birisinde bu kişilerden “şüpheliler” diye söz edilmiş. Ne şüphelisi yahu adamlar Katil, ulan KATİL! Kelimelerle eylemi yumuşatarak ne yapmaya çalışıyorsunuz? Bizim üniversiteli olduğumuz yıllarda oynanırdı bu algı oyunu.
Güvenlik güçlerine, kamu görevlisine, yurttaşına kurşun sıkıp şehit eden teröristlere sözüm ona gerilla diyen birisiyle sırf bu yüzden yumruk yumruğa kapışmışlığım oldu. Her zaman söylediğim gibi, etnik kökenine bakmadan Türk Ulusunun bölücü ve yıkıcı suça karışmayan, toplumsal fayda için, üreten her bireyi değerlidir. Ama eline beline silah alarak dağ kanunlarını uygulayan kişiye hukuk sistemimiz aynı sertlikle cevap vermelidir. İdam cezasını sitemde yer almasını istememin gerçek nedeni bu tür vakalarda düzeltici değil, önleyici ve örnek olmasıdır.
Böylesi kanunsuzluğa meyilli olan kişileri, devleti saymaları için ve hukuk sisteminin bu tür kişisel suçları işleyen insanları nüfustan düşürecek şekilde yeniden şekillenmesi gerekiyor. Çünkü ülkemizde masumların ve mağdurların hakkını koruyacak bir ceza sistemine çok ihtiyaç var. İnsan hakları en çok masum ve mağdurlar için gereklidir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi parlamenterlerimizin; toplumsal bir sorun haline gelen bireysel silahlanmaya ve ülkemizde yasadışı faaliyet yürüten suç örgütlerinin ve çetelerin kurmuş oldukları engizisyon mahkemelerinde karar alıp uygulamaya koydukları vandallığa ve barbarlığa kayıtsız kalmayacakları, hukuki düzenlemeler konusunda biran önce gerekli adımları atacakları kanaatindeyim.
Sevgili Prof. Dr. Coşkun Polat’ın (kendisi Onkoloji Cerrahisinde Türkiye’nin sayılı hocalarındandır.) Engizisyon mahkemesi ile ilgili anlattığı bir anekdot paylaşayım:
Modern Fiziğin babası Galileo Kopernik’çiliği savunması ile biliniyordu, Papanın emrine rağmen dünyanın döndüğünü iddia etmesi Vatikan’ın tüm öğretilerine karşıydı. En son mahkeme karşısına çıkarılan Galileo son defa dünyanın dönmesini inkar için uyarıldı mahkeme heyeti kara pelerinli rahiplere bakarak “ Biliyorum ceza vereceksiniz ama dünya yine de dönüyor” cevabını verdiği için ömür boyu ev hapsine çarptırılmıştır.
KALIN SAĞLICAKLA!