En çok hangi partiler kadına şiddet uygular?

Selçuk DÜZGÜN

Ne saçma bir başlık değil mi?

O'Zaman açalım derdimizi.

İnsandaki “ezme güdüsü” nerden gelir diye sorarsanız “ezilmişlikten” gelir derim…

Ezilmiş olan ezmek ister.

Elbette ezilmişlerin ezmediği istisnalar vardır.

İşte biz o istisna insanlara hasretiz.

Ezme ve ezilmenin dini, dili, cinsiyeti yoktur.

İnsanlaşma sürecindeki maceraları vardır.

Boş bir kap olarak hayata gelen insan canlısı aile, çevre, okul gibi etkenlerle testisini karakter olarak doldurur.

O testi ne ile doluyorsa onla taşar.

Günümüz de ezme duygusu en çok “ kadından şiddet olarak” gündeme gelmektedir.

Fiziksel yetersizliği yüzünden karşı cinsin şiddetine maruz kalan kadın bu yüzden korunmaya muhtaç olarak görüldüğü için kadın ön planda masum, erkek cani olarak nitelendirilir.

Oysa dediğim gibi ezmek ve ezilmenin cinsiyeti yoktur, cehaleti vardır.

Peki ezen erkek görüldüğü için, erkeği ezmeye iten cehalet süreçleri nasıl oluşmaktadır.

Ailelerinde büyürken;

-Ebeveynlerinden en çok dayak yiyen çocuklar erkek çocuklarıdır

-Yine bir olay karşısında en çok hakarete uğrayan çocuklar erkek çocuklarıdır.

Okulda;

-Öğretmenler ceza verirken ister istemez kız çocuklarını daha fazla korurlar.

-Disipline en çok erkek çocukları sevk edilir.

Sokakta;

Sormayın sokağı “karı gibi bağırma” lafı işin cinsiyet açısında ezilmişlik duygusunun zirve yapmış halidir.

Dolayısı ile bir birer şiddet uygulayacak yaşa durup dururken gelmiyor.

Kafasına taş düştüğü için, beyne sinyal gitmediğinden, oksijeni yeterince solumadığından şiddet eğilimleri kabarmıyor.

Cinsiyet ayrımının çocukken baskı altında gören erkek, yetişkin olunca kendini lider sanıyor.

Eşini, kızını, sevgilisini korumakla mükellef sayıyor.

Koruduğu karşı cinsi de namus sayıyor.

Namusu için cinayeti işleyebilecek biri , namussuzluğu da affetmiyor.

Tabii bütün bunların temelinde en önemlisi mahalle baskısı gibi şeyler var.

Evet!

Ezme ve ezilmenin dini, dili, cinsiyeti yoktur.

İnsanlaşma sürecindeki maceraları vardır.

Bu macerayı iyi yaşayanlar eşini de iyi seçer, çocuklarını da iyi yetiştirir, olaylar karşısında tavır ve tepkilerini de ustalıkla sonuçlandırır.

Genelde “kadına” şeklinde gündeme gelen şiddet olayları bir bireyin yetişme süreci ve sürecin getirdiği sonuç olduğu ortada iken sanıklar üzerinde olayı din, milliyet ve hatta siyasi parti üzerinden değerlendirenler var.

Onlara yazıklar olsun.

-Camide çocuk istismarı yapan şerefsizin dinimizle hiçbir alakası yoktur,

-Sekreterine tecavüz eden bir siyasetçi  “x” partili diye  nasıl o parti baştan aşağı sorgulanabilir?

-Eşini aldatıyor diye sevgilisi ile deşifre olan “Y” Partili yönetici yüzünden bütün partililer nasıl sorumlu tutulur?

-Kadına şiddet uygulayan rahatsız tip bir ”z”  partisi ile bir fotosu var diye nasıl tüm camiaya mal edilebilir.

Bu nasıl bir hezeyan.

Suç bireyseldir.

Ve o bireyler ezilmişlik sendromu ile kendilerini başka yerlerde çok iyi kamufle edebilirler.

Yazının başlığı bu hezeyana dikkat çekmek içindi.

Yoksa namussuzluk dahi hayat denen bir eğitim sürecinden geçerken oluşur.

Dolayısı ile kadına-erkeğe-çocuğa- canlıya şiddetin adresi olmaz, hastası olur.

O hastalıkların uzun yolu eğitim, yolun sonu ise hukuktan geçmektedir.

Yaşadığımız son olaylar o hukuka ivedilikle ihtiyacımız olduğu gerçeğini yüzümüze acı acı vurmaktadır.

Eğitim süreci mi?

Bakın ondan umutlu değilim.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.