Saygıdeğer okuyucularımız ...
Öncelikle böylesi güzide bir sitede bana yer açma lütfunda bulunan Doğan Ay beyefendiye şükranlarımı ifade ederek makalemi başlamayı vefa borcu olarak addediyorum kendileri de tensip buyururlarsa....
Makalemizin konusuna girmeden önce konunun daha iyi idrak edilmesi açısından önce Doğu ve Batı toplumunun sosyo-psikolojik mukayesesi yapmak isterim...
Bu kiyas, iki toplumun şu an neden,nerede olduğunun ipuçlarını bize verecektir çünkü... Objektif olarak özeleştiri yapacak olursak Doğu toplumları hadiseleri sentezlerken azami duygusal ,gerçeklerden uzak ve hayali esaslara oturtmakta , araştırmaya fazla girmeden konuları etüt etmekte, dolayısıyla analitik bir manevraya sahip olamamaktadır...
Rakamlarla sizi fazla bunaltmadan, ancak konunun daha iyi anlaşılması için bazı örnekleri de vermek zorundayım..
UNESCO verilerine göre Türkiye'deki kütüphane sayısı 1152 dir .İngiltere'de 4620 Almanya'da 10531 dir.
Kütüphanedeki kitap sayısı Türkiye'de 13 milyon, Almanya'da 104 milyon Rusya'da 739 milyondur .
Kütüphanede kayıtlı okuyucu sayısı Türkiye'de yaklaşık 500 000 Fransa'da 16 000 000 ,İngiltere'de 35 milyondur...
Düzenli kitap okuma oranı Japonya'da yüzde 14 ,Amerika Birleşik Devletleri'nde 100 de 12 Türkiye 'de yüzde birdir...
1 yılda bir Japon 25 kitap okurken bir Türk 10 yılda bir kitap okumakta veya başka bir deyişle bir yılda , bir Japon 24 kitap okurken, 25 Türk bir kitap okumakta...
Bu acı tablo bize ,toplumun bu seviyede her türlü beşinci kol faaliyetine ,ajitasyona ,beyaz ve Gri Propaganda ya Yani psikolojik savaşa, zihin kontrolüne ( Mind control) ve beyin yıkamaya( brain washing ) emperyalist devletlerin ülke topraklarında istihbarat faaliyetlerini her türlü provakatif çalışmalarına açık alan oluşturduğunu göstermektedir...
Bu durumda ,tüm bu bilgi kirliliğinin, çok rahatça topluma nüfuz etmesine sebep olmakta ve kitleleleri olumsuz yönde etkilemektedir ...
Hepimizin bildiği gibi emperyalistlerin en meşhur ve klasik taktikleri parçala böl ve yuttur !!!
Bunu uygularken de hedef seçtikleri topluma Öncelikle zaaf yönlerinden yaklaşırlar... İslam toplumunun en yumuşak karnı kavmiyetçilik ve mezhepçilik olduğu için bize genellikle bu iki umde'den vurmaya çalışmakta ve bunda da maalesef başarılı olmaktadırlar.
Bugün Ortadoğu'daki yangın ,bunun en bariz göstergesidir .
Amerika Birleşik Devletleri'nin kamuoyunu kazanma ve bir devleti tahrip edip kontrol altına alma hareketi olan OTTOPOR planını sizlere örnek vermek isterim.
OTTOPOR hareketi Ekim 1998'de Sırbistan'da kuruldu ...Doğu Avrupa'da egemenlik kurmak isteyen ABD kendisine kafa tutan Slobodan Miloseviç i devirdi..
Önce Miloseviç ile ilgili karalama kampanyası başlattı ..Sırbistan kamuoyunu kışkırttı .5 Ekim 2000'de sarayın önünde gösteri yaptırıp Miloseviç i istifa etmek zorunda bıraktırdı ve teslim aldı...
Kasım 2000'de New York Times dergisi Amerikalı Demokratik Ödenekler Kuruluşu başkanı Paul McCartney OTTOPOR hareketine 3 milyon dolar verdiğini yazmıştır...
Bu kuruluş 1998 yılında dünya genelinde Kaos projelerine para desteği verme ile vazifeli idi..
OTTOPOR 2006'da ABD Kongresi'ne bağlı Amerikan özgürlük Koleji'nden para desteği aldı ve kendilerinden İslami haklarda da rejim düşürme kursları vermeleri istendi...
ABD'li ve Avrupalı birçok kuruluş bu Derneği finanse etti OTTOPOR sadece Sırbistan da değil Gürcistan'da da bu tür faaliyetlerini devam ettirdi...
Önce 1996 yılında insan haklarını korumak için özgürlük Koleji kuruldu
..Hükümetten yana gibi gözüktüler ..2000 yılında bölünmeler başladı
..KEMARA ( YETER) öğrenci hareketi ortaya çıktı..
Bu hareketi ABD Özgürlük Kurumu, Demokrasi Koleji ,Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi destekledi..
Ottopor aynı zamanda terör örgütlerini de kurmak suretiyle Arap Baharını başlattı.
En Nusra örgütüne sempatiyi Ottopor hareketi oluşturmuştur ...ABD Katar ve Suudi Arabistan bu hareketi finans etmiştir..
ABD'li aktivist ve CIA Caterin El Telli Lübnan Renküs te para, koordinatlar, teknik bilgi ,uydu yayınları ve Suriye Ordusu'nun hareketlerini izlemiş ve gerekli bilgileri vermiştir ...
Seymour Hersh, bir televizyon programında 2008'de Lübnan'da hizbullah'a karşı savaşmak için El Kaideyi kullanma planın dan bahsetmiştir ...Bu planın ismi BENDER- CHANEY planıdır ...Aynı Oyunu Bender bin Sultan ile ABD Suriye'de oynadı...
ABD kurduğu Ottopar hareketi ile mitingler tertipleyip, devrimin barışçı olduğu öne sürerek, Irak , Afganistan ,Türkiye ve Suudi Arabistan'dan gelen tekfircilere ,depolar, evler ,camiler açtı ...
En Nusra'nın kadrosu güçlendirildi...
Bunlara da Turuncu Devrim ve/ veya Arap Baharı gibi adlar taktılar..
Zamanın da Küba da Domuzlar Körfezinde yapmaya çalıştıklarını bu sefer maşaları ile gerçekleştiriyorlardı..
Bütün ülkeleri kontrol etme çalışmaları sonunda Gürcistan'da Eduard Şevardnadze istifa etmiş Almanya'ya siyasi mülteci olmuştur...
ABD Demokrasiyi Koruma Derneği , Amerika'lı milyarder George Soros'un Gürcü lideri düşürmek için 3 ay içinde 24 milyon dolar ödediğini vurguladı...Soros un çalışanları ülke yönetiminde görev aldı. Gürcistan Rusya ile düşman oldu.
Gürcistan tarımdan turizme yöneldi .Aylık geliri 200 dolara düştü .Üretici bir ülkeden tüketici ülke durumuna geçti... KEMARA hareketi dağıldı ...Liderleri Ukrayna'ya kaçtılar..
Peki, 2005 yılında Tekfirci mezhepçilik, Suriye de nasıl yayıldı ?...
Amerika Birleşik Devletleri'nin güdümünde olan Suudi Arabistan merkezli yayın kuruluşları Lübnan körfez ve Irak'taki şubeleri ile mezhepsel bir medya savaşı yürüttü ...Hedef mezhepçi kini yayarak ortadoğu'yu karıştırmayı...
Bu hareket ,halkı ılımlı olan Suriyeli sünnileri en uçtaki tekfirci akımları benimseyen bir yuva haline getirdi..
Suriye'de fakir bölgeden çalışmak için Körfez ülkelere giden işçiler ve öğrenciler orada yoğun ve eğitimi alarak tekfirci bir anlayışla ve cepleri para ile döndü ve Sünniler vehhabiliği kaydı...
Tüm bu planlar 1982 yılında İsrail'de strateji uzmanı Oded Yinnon tarafından planlanmıştı.. Bu plana göre İran, Belucistan Horistan , Huzistan, Kürdistan Loristan ve kuzeyde Azeristan olarak bölünecek, Irak; kuzeyde bir Kürt devleti, ortada bir Sünni Arap Devleti ve güneyde Şii Arap devleti kurulacak , Suriye de aynı şekilde 5'e bölünecekti ...en son olarak da Türkiye'yi sıra gelecekti ..Hatırlarsınız o dönem de Türkiye de de Lazistan, Kürdistan kelimeleri dillendirilmeye ve eyalet sisteminden bahsedilmeye başanmıştı..
Böylece bu bölgede ikinci İsrail devletinin kurulmasına aşaması gerçekleştirmiş olacaktı... Nitekim safha safha bu plan yürürlüğe kondu...
Büyük Ortadoğu Projesi dediğimiz bu plan ile birlikte bölge, İslam ülkelerinin yumuşak karnı olan kavmiyetçilik ve mezhepçilik kullanılarak tahakkuk ettirilmeye çalışıldı...
Kıymetli okuyucularımız.
Bu özet değerlendirmeden sonra, gerçekçi bir dış politikanın nasıl oluşturulması gerektiğinin örneğini 100 yıl öncesine gidip Atatürk türkiye'sinde görelim isterseniz...
Atatürk Türkiye'sinde diplomatik ilişkilerin temel nitelikleri şu başlık altında toplayabiliriz .
GERÇEKÇİLİK :Atatürk'ün dış politikasının temel niteliği gerçekçiliği yani amaç ve hedef tespitindeki ustalığı çok önemlidir.. Atatürk stratejide olduğu kadar taktik de başarılı olmuştur ..Karşılaştığı problemlerin hepsine birden el atmayıp bunları öncelik sırasına koymuş ve çok planlı bir şekilde icraatını başarılı bir şekilde yerine getirmiştir.
Diğer özelliği de diyaloğa açık olmasıdır.. Atatürk, İstiklal Savaşı sırasında mücadele ederken bile düşmanla diyalog kapısını aralık bırakmıştır . .Ancak ödün vermeden..
Dünü , bugünü ,yarını başarılı şekilde kavramıştır... Tarih bilgisinin diplomaside önemli yerini bilen Atatürk bu alanda da çok okuyan ve gerekli dersleri çıkaran bir şahsiyettir..
Başarılı diplomasinin temel bir özelliği olan güvenilirlik unsuru da Atatürk'ün dış politikasında önemli bir yer tutmuştur.. En önemli hususiyeti ise kendi gücüne dayanmaktadır ...Nitekim Sivas kongresinde manda zihniyetine kesinlikle reddetmesi halkın gücüne dayanarak hareketi başlatması bunun en güzel örneğidir..
Atatürk güçlü ve dinamik kişiliğinin etkisi ile yabancı devletlerle ve Türkiye'nin komşuları ile hep aktif dış İlişkiler ağı oluşturmuştur.. Bu ilişkiler de sınırlarımızın emniyetini esas almıştır ..Nitekim Yunanistan ile 1930'da ve 1933 de Arnavutluk ile , 1923'te Bulgaristan ile ,1925'te ve 1929'da Yugoslavya ile 1925'te Romanya ile 1933'te Saldırmazlık Hakem ve uzlaşma Anlaşması yapmıştır ...
Balkan devletleri arasında ciddi bir işbirliğini gerçekleştirmiş Balkanlar'a yönelecek bir saldırıya topluca karşı koyabilmek için 1933'te Türkiye Yunanistan Yugoslavya ve Romanya arasında Balkan paktını oluşturmuştur. Aynı şekilde doğuda 1921'de Afganistan ile dostluk Antlaşması ve tekrar
1928'de bunu teyit eden bir anlaşma imzalanmıştır...
1932'de İran ile Güvenlik ve Dostluk Antlaşması ile 1926'da ve 1937'de 2 defa güvenlik ve dostluk Antlaşması gitmiştir... Nihayetinde Mayıs 1937'de Türkiye Afganistan İran ve Irak arasında Sadabat Paktı imzalanmıştır ve ortak sınırlar garanti altına alınmıştır. .
Günümüzdeki dış politikada ise maalesef komşu ülkelerle aynı dostane ilişkiler devam ettirilememiş ve tutarsız , mütekabiliyet esasına dayanmayan bir politika ile sınırlarımız tehdit altına alınır duruma gelmiştir...
Uzun yazıdan hoşlanmayan bir toplum olduğumuz için konuya burada ara veriyorum ..Nasip olursa ikinci yazımızda, Atatürk'ün II Dünya Savaşı öncesinde, gelecek olayları tahmin edip , İngiltere ,ABD Almanya İtalya ve İran ile olan diplomatik manevralarını izah etmeye çalışacağım...
Bu aynı zamanda ,Atatürk hakkında, sözde İngilizlerle işbirliği yaptığı iddialarına da bir cevabı olacaktır ...
Tamamen belge ve kaynaklarla konuyu işlemeye çalışacağım...
Saygı ve selamlarımla efendim...