Emperyalizmin Buzdolabında Saklanan Emaneti

Veysel BOĞATEPE

Siyasette yumuşama adı altında Bahçeli’nin DEM’liler ile tokalaşması, AKP-CHP görüşmesi, CHP ile MHP’nin ayrıca bir araya gelmesi ve sonrasında CHP’nin yine DEM’i ziyaret etmesinde ki amacın, anayasa değişikliği olduğuna önceki makalelerde değinmiştim.

İşte bu görüşmeler sonrasında Bahçeli, Öcalan’ı meclise çağırmış ve kurtarmak için de “Umut hakkı” önerisinde bulunmuş, bu öneriye paralel olarak Özel’de “Yaşam hakkı” mitingi düzenlemiş ve ardından Bahçeli’yi kastederek “Sözcü görevini yaptı, sen ne diyorsun?” sorusunu Erdoğan’a sormuştu. İşte bunlar, yumuşama örtüsü altında görüştükleri konunun açılım ile anayasa değişikliği olduğunu teyit eden gerçeklerdir. Birbirilerine karşı tutumları ile söylemlerinden şöyle bir senaryo üzerinde anlaştıklarını söyleyebiliriz. Bahçeli’nin sözcülük görevini üstlendiği senaryoya göre en ağır şekilde eleştirdiği PKK’nın siyasi figürleriyle el sıkışarak ılımlı, yumuşama görüntüsü verecek ve ardından toplumsal barışı payanda yaparak Öcalan’a çağrı yapacak, Erdoğan ile Özel’de Bahçeli’nin bu çıkışını destekleyecekti. Özel’in de itiraf niteliğindeki ifadesiyle Bahçeli, Öcalan çağrısıyla sözcülük görevini yerine getirirken kendisi de umut hakkına paralel olarak yaşam hakkı mitingi düzenleyerek destek verdi. Bahçeli’nin çağrısına önyargısız yaklaşılması gerektiği dışında açılıma ilişkin herhangi bir açıklama yapmaması taraflar arasında çıkacak olan sorunun ilk sinyaliydi.

Erdoğan’ın sanki bu konuda haberi yokmuş gibi davranması veya kendini karar verecek tek merci gibi görmesi, Özel’in ısrarla “Sen diyorsun?” sorusuna yanıt vermemesi, yumuşama diye başlattıkları görüşmenin mahalle kavgasına dönüşmesine ve ardından da mahkemelere taşınmasına neden oldu.

Kavganın nedenini kronolojisini şöyle sıralayabiliriz; kendi aralarında basit bir senaryo üzerinde anlaşılmış ve görevler paylaşılmıştı ancak yapılan açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla anlaşmaya uymayan Erdoğan’dı. Bahçeli, Öcalan’ı meclise çağırarak sözcülük görevini yapmış, umut hakkından bahsetmiş ve Özel’de buna paralel olarak yaşam hakkı mitingi düzenleyerek kendilerince görevlerini yerine getirmişti. Ancak Erdoğan, kamuoyu önünde asıl söylemesi gerekeni söylemiyordu. Bu nedenle Özel, Bahçeli’yi kastederek Erdoğan’a “Sözcü görevini yaptı, sen diyorsun?” sorusunu yöneltmişti.

Erdoğan bu tavrı Bahçeli’yi de tedirgin etmiş olmalı ki bu defa sanki Öcalan’a çağrı yapan kendisi değilmiş gibi ani bir dönüşle “Kürt sorunu yoktur, asla olmayacaktır” diyerek Erdoğan’a üstü kapalı bir şekilde mesaj göndermişti. Erdoğan’ın açılım konusunda herhangi bir açıklama yapmaması, ısrarla anayasa değişikliği üzerinde durması, Özel’in “İş anayasa değişikliğine getirilecekse biz yokuz.” restiyle karşılık buldu. Bu restleşme Bahçeli’nin bir kez daha dönüş yapmasına neden oldu ve “Sözlerimin arkasındayım” diyerek iktidara olan bağlılığını yineledi. Erdoğan ise CHP ile DEM belediyelerine karşı operasyon başlatarak Özel’in restine karşılık verdi. Yumuşa ile başlayıp kavgaya dönüşen senaryonun kronolojik özeti bundan ibarettir.

Özel’in kastettiği iş ise emperyalizmin dayattığı, kamuoyunun da açılım olarak bildiği Büyük Ortadoğu projesidir. Projenin yeniden gündeme alınması için hem ağababaları hem de taşeronları açısından başta ilk dört maddesi olmak üzere anayasanın geri kalan tamamının değiştirilmesi gerekiyor. Özel’in, anayasa değişikliği restinin nedeni, arasında Osman Kavala’nın serbest bırakılması da bulunan belli başlı taleplerinin karşılanmadan anayasa değişikliğinin gündeme alınmasıdır. Bu çıkarımın tam karşılığı da Özel’in talep ve isteklerinin yerine getirilmesi durumunda anayasa değişikliğine olumlu yanıt vereceğidir.

Amaçları anayasa ile rejimi değiştirmektir

İlk açılımın bir kumpas olduğu gerçeğini gören ve bu örtü altında verilen tavizler, işlenen cinayetler, bombalı saldırılar vb. gibi olaylar, kamuoyunun daha dikkatli yaklaşmasına ve hatta sorgulamasına neden olacaktır. Üstelik denenmiş bir senaryoyu kamuoyunun önüne koyarak benzer yalanlarla manipüle etmek eskisi kadar kolay olmayacaktır. İşte bu sebeple başta ilk dört maddesi de dâhil olmak üzere anayasa kendileri açısından aşmaları gereken en önemli engeldir. İlk maddeler kaldırıldığında veya değiştirildiğinde Cumhuriyet rejimini koruyan hiçbir anayasal güvence kalmayacağından rejim değişikliğinin önü de açılmış olacaktır. Anayasal güvence ortadan kaldırılınca da açılım projesi anayasal hale getirilmiş olmakla birlikte kamuoyunun tepkisi de önlenmiş, etkisi kırılmış olacaktır. En önemlisi de sürece muhalefet edenlere gözaltı, tutuklama gibi benzer yaptırımlar anayasal güvence altına alınarak toplum korkutulacak, sindirilecektir. Özetle, ikinci kumpas toplumun tamamına kurulacak şekilde tasarlanmaktadır. Projenin temel fikri böl ve yönet olduğundan yeni bir anayasaya yani eyalet anayasasına ihtiyaçları var.

Denilebilir ki, projenin sağlıklı yürütülmesi ve hatta sonuçlandırılması ancak anayasa değişikliği ile mümkün olabilir. Anayasa değişikliği için muhalefetin de desteğine ihtiyacı olan AKP’ye karşı Özel’in anayasayı koz olarak kullanması, güç ve öç alma gösterisine dönüştürdü. AKP’nin, CHP’ye karşı belediyeler üzerinden yürüttüğü operasyonlar, AKP bakış açısıyla anayasa üzerinde ki anlaşmazlığın doğal bir sonucudur. Yumuşama ile olmuyorsa zorla mantığıyla ve elinde ki gücü kullanarak CHP’yi anayasa değişikliği için işbirliğine zorlayacağını düşünmektedir. Diğer bir alternatifi ise CHP olmadan DEM ile anayasa konusunda anlaşmaktır. Bahçeli’nin yeniden Öcalan çağrısı yapmasının nedenlerinden birisi de budur. Çünkü AKP ile DEM, anayasa değişikliği konusunda aynı düşünceyi paylaşmaktadırlar. Dolayısıyla Esenyurt belediyesinden başlayarak belediyelere kayyum atanması, parti kapatmanın yeniden gündeme alınması gibi bir dizi olaylar, DEM’i işbirliğine zorlamak için yapılan operasyonel faaliyetlerdir. Başvurdukları bu yöntemle kamuoyu önünde örtülü bir şekilde DEM’e “Anayasanın değiştirilmesi ve barış sürecinin başlatılması sizin de başlıca talebinizdir. Bize bu konuda destek verin, barış sürecini başlatalım. Aksi halde partinizi kapatır, belediyelere kayyum atar, başkanlarınız hakkında soruşturma başlatırım.” mesajını vermektedir.

AKP’den DEM’e örtülü mesaj

AKP’nin başvurduğu bu ve benzer anti demokratik uygulamalara gerekçe olarak gösterdiği terör örgütü bağlantısı iddiaları, bildik klişe gerekçelerdir. Oysa yaklaşık bir yıl önce yapılan yerel seçimlerde aday gösterilenler, seçim şartlarını yerini getirdikleri için bugün o belediyelerin başkanı olarak seçilmişlerdir. AKP’nin zorbalığını daha somut hale getirmek için başlıca şu soruları da sormak gerekiyor; Yaklaşık on yıldan beridir takip ettiğini, dinlediğini iddia ettiği Esenyurt belediye başkanı Ahmet Özer, Kürt açılımı esnasında Öcalan’a özgürlük kampanyasına imza verdiğinde, belediye başkan adayı gösterildiğinde, terör bağlantısından haberi yok muydu? Teknik takibe alınan azılı bir suçlunun, katilin bile yakalanma olasılığı varken, Ahmet Özer halkın gözü önündeyken neden yakalamadı da bugünü beklediler? Hukuku istedikleri şekilde yönlendirdikleri, sopa olarak kullandıkları gerçeğinden hareketle bir kez daha sormak gerekiyor; aday başvurusu yapıldığında şimdiki gibi terör bağlantısını gerekçe gösterilerek ve hatta üstüne başka gerekçeler de ekleyerek neden reddedilmedi, engel olunmadı? Çünkü o zaman gerekli değildi, ilerleyen zamanlarda koz olarak kullanılacaktı. Farklı bir ifadeyle; Eğer CHP ile anayasanın değiştirilmesi konusunda uzlaşma sağlanabilseydi Ahmet Özer’in terör örgütüyle bağlantısı olmayacaktı, kayyum operasyonları da yapılmayacaktı.

Kendisiyle hareket etmeyene intikam duygusuyla saldıran AKP, bugün de aynı senaryoyu ortaya koymuştur. Anayasa değişikliği konusuna yanaşmayan CHP’ye, belediyeler üzerinden operasyon yaparken diğer yandan da fahiş rakamlarla hakaret davaları açarak yıldırma politikasına başvurmuştur. Amaçları, ellerinde topladığı gücü kullanarak CHP’yi ikna etmeye zorlamak, bu konuda bir mesaj vermektir. AKP’nin her konuda böylesine pervasızca hareket etmesinin birinci derecede sorumlusu muhalefetin kendisidir. Yirmi iki seneden beridir sözde muhalefet ettiği iktidarı ya tanıyamamış ya da gizli işbirliği içindedir. Aksi halde AKP’nin anayasa değişikliğinde ki gerçek amaç ve hedefinin ne olduğunu bilmeleri gerekirdi ve görüşme tuzağına da düşmezlerdi.

Muhalefet eden, gerçekleri söyleyenleri bölücülükle suçlayan AKP’nin, bölücü terör örgütleriyle masaya oturduğu, pazarlık yaptığı dünya kamuoyunca bilinen bir gerçek olmasına rağmen, ne Kemal Kılıçdaroğlu ne de Özgür Özel bilinen bu gerçeği dile getirerek kendini savunamamış, bu asılsız suçlamadan kurtulamamıştır. Şimdi de buzdolabına kaldırılan emperyalizmin emaneti üzerinden AKP ile kavgaya tutuşmuştur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.