TSK, Suriye’nin kuzeyinde yer alan terör gruplarını etkisiz hale getirmek, sınır güvenliğini sağlamak ve savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan milyonlarca Suriyeli vatandaşın yeniden topraklarında huzur ve barış içinde bir hayat sürmelerini sağlamak için ÖSO birlikleri ile terör örgütü PYD/PKK/YPG ve stratejik ortak Amerika Birleşik Devleti’ne karşı sahada ve masada büyük mücadele veriyor.
Afrin’de yürütülen Zeytin Dalı Harekatı’na en büyük destek ise dost ve kardeş ülke Azerbaycan’dan geliyor.
Azerbaycan’dan Afrin operasyonuyla ilgili destek mesajları gelmeye devam ediyor. Son olarak Azerbaycan Sivil Toplum Kuruluşlarında Devlet Destek Fonu Basın Sözcüsü, Demokratik Azerbaycan STK Başkanı Elmeddin Behbut‘tan destek mesajı geldi.
Elmeddin Behbut, Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü mücadeleye desteğini bir yazı kaleme alarak dile getirdi.
İşte Demokratik Azerbaycan STK Başkanı Elmeddin Behbut’un o yazısı;
Kardeş Türkiye Cumhuriyeti, şu anda Suriye’de iç savaş başladığından beri tüm bölgesel ve küresel jeopolitik aktörlerin onun aleyhine kullandığı Kürt kartı’na Fırat Kalkanı operasyonundan sonra en güçlü darbeyi vurmakta. Türk ordusunun bu operasyonu başarıyla sonuçlandırarak güney sınırlarının güvenliğini sağlaması en doğal hakkı. Bu yüzden de Afrin’de terörle mücadele kapsamında düzenlenen Zeytin Dalı Harekatı’nın tüm tarafları ve şartları iyice incelenmeli. Ama benim amacım bu değil.
Bugün Türkiye basınında Afrin operasyonuna katılan askerlerden birinin üç cümlelik açıklamasını gördüm. Sadece 3 kısa cümle… Ama o üç cümle öyle bir göğsümü kabarttı ki, okuduktan sonra kendi kendime “Bunu sadece bir Türk askeri böylesine gururla söyleyebilirdi” dedim.
Arkadaşlar, bu üç cümlelik cevap bir askerin hazırlıksız bir biçimde ona sorulan bir soruya verebileceği en güçlü yanıttı. Aynı zamanda hiç abartmadan söylüyorum, bu yanıt, dünyanın güçlü politikacılarının kelimeleri tam yerinde kullanmak için uzun sürü hazırlandığı bir konuşma gibiydi.
Mehmetçik gazetecinin 3 sorusunu şöyle cevapladı:
1. -İstikamet neresi?
-Kızıl elma!
Türk mifolojisine göre kızıl elma, insanı daha büyük hedeflere ulaşmaya çağıran, cazibesi asla azalmayan kutsal düşünceyi sembolize ediyor. Daha somut söylersek, kızıl elma, dünyada yaşayan Türkleri aynı çatı altında birleştirerek büyük bir imperotorluk kurmayı hedefleyen Turan düşüncesine eşanlamlı bir kavram. Asker, bu kısa cevapla şanlı tarihe sahip bir millete ait olduğunu bir kez daha dünyaya kanıtlamış oldu. O, Türkiye’nin, bu operasyonla resmen ilan ettiği coğrafi sınırların daha ilerisinde hedeflerinin olduğunu göstererek düşmanlara daha en başından gözdağı verdi.
2. – Ailene ne söylemek istersin?
– Beklemesinler!
Türk ordusunun Vatanı, milli çıkarları en zor şartlarda benzersiz bir kahramanlıkla koruduğuna dair onlarca örnek var. Göktürk şehzadesi, Doğu Göktürk kağanı Şibi’nin oğlu Kürşat, 639 senesinde 39 silahtaşıyla birlikte Çin imperatorunun sarayına girerek yüzlerce düşman asker öldürmüştü. Bu olay, tüm Çin’i sarsıtmış ve Göktürkler yeniden bağımsızlığa kavuşmuşlardı.
Tarihte böyle kahramanlıklar çok fazla. Örneğin Mübariz İbrahimov…
Şimdiyse Anadolu topraklarındaki bir Mehmetçik, kısacık bir cümleyle Kürşat’ın ölümünden 1500 sene sonra ölüme, savaşa meydan okuyarak hedefe ulaşmak için arkasına bakmadan son nefesine kadar mücadeleye başladığını söylüyor.
3. – Türkiye’ye bir mesajınız var mı?
– Bu Vatanı kimse bölemez.
1923’te Osmanlı’nın küllerinden dünyaya yeniden meydan okuyan, Osmanlı’dan daha bağımsız, daha çağdaş ve yalnızca Anadolu insanının değil, tüm Türk-İslam coğrafiyasının en büyük gücüne dönüşen bir devlet doğdu. Türkiye’nin kuruluşu o zamanki şartlar için bir mucizeydi. Evet, mucize. İngiliz lider Winston Churchill bile o dönem şöyle söylemişti:
“Çanakkale’de zafer kazanmak için askeri, finansal ve diğer önemli şeyleri dikkate almıştık, biz çok güçlüydük. Mutlaka galip olacaktık. Sadece bir şeyi hesaba katmamıştık… Mustafa Kemal’i”
O tarihten geçen 95 sene içinde Türkiye, büyük jeopolitik güçlerin ilgi merkezine dönüşmüş, siyasi, ekonomik ve askeri sınavlardan başarıyla geçmiştir.
2011’den bu yana Türkiye anti Türk güçlerinin planları doğrultusunda oluşan siyasi süreçlere şahit olmakta. Tabii ki bu siyasi oyunlarda Türkiye bazı yanlışlar yaptı (Ermeni açılımı, “demokratik açılım”, zamanında Suriye krizine yönelik tutum), ama sonuç olarak tüm provokasyonların üstesinden başarıyla geldi. Bu, bir yandan Türkiye devletini yöneten siyasi gücün iradesi, dik duruşu, boyun eğmezliği, hainlere yönelik tavrının, diğer yandan da etnik farklara aldırmayan, hassas ve vatansever Türk milletinin birliğinin sonucuydu. 1984’te kurulan terör örgütü PKK’nın tüm çabalarına rağmen 33,5 sene içinde Türkiye toprak bütünlüğünü korudu ve teröristlerin aslında hangi amaçlara hizmet ettiğini herkese gösterdi. O bakımdan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da sık sık dile getirdiği kardeşlik, tek millet, tek devlet, tek bayrak, tek Vatan sloganlarının Türkiye toplumunun omurgasını oluşturduğunu söyleyebiliriz. Büyük düşünür Mehmet Akif Ersoy’un da belirttiği gibi “Sahipsiz Vatanın batması haktır, sen sahip çıkarsan Vatan batmayacaktır”.
Kesin bir tavırla bağımsız politikasını koruyan, devlet çıkarlarını savunan Azerbaycan’ı da, milli sınırları siyasi sınırlarına sığmayan, Türk dünyasının en güçlü devleti Türkiye’yi de bölmek hiçbir düşmana nasip olmayacaktır. Bugün sınırlarından ötede kendini savunma hakkını başarıyla kullanan Türkiye, belki yarın belki yarından da yalkın Azerbaycan ordusunun Hankenti’ne bayrağını takacağı zafer yürüşünü izleyecek. Bizi zaman zaman yaralaya, kıra, enerjimizi farklı yerlere çekebilirler, büyük hedeflere ulaşmamamız için dikkatimizi dağıtabilirler, ama Mehmetçik’in de dediği gibi BU VATANI ASLA BÖLEMEZLER!!! Damarlarımızda taşıdığımız asil kanın bizlere verdiği adalet, inanç ve mücadele ruhu tükenmedikçe…