Öncelikle şunu belirteyim ki Elektromanyetik savaş ne konvansiyel savaş ne de nükleer savaş gibi anında öldürücü, yakıcı ve yıkıcı etkisi olan bir savaş değildir. Daha uzun vadeli görünmeyen boyutta etkisi moleküler düzeyde değişimlere sebep olacak niteliktedir.
Elektromanyetik dalgalar(EM) madde ile etkileşmedikleri müddetçe kaybolmazlar. Bir kaynaktan yayılan EM dalgaları bütün evreni doldurur. Evrenin hacmi içinde her noktada bu dalgalar bulunur. Dünyamızın bu dalgaların zararlı etkilerinden korunması dünya atmosferini kuşatan ozon tabakası sayesindedir. EM dalgalarının en önemli kaynağı Dünya'mızın içinde bulunduğu sistemde Güneş'tir.
Bilindiği gibi termonükleer reaksiyonlarla protonyum, döteryum ve trityum atomlarının çarpışması sonucu çok yüksek enerjili dalgalar bütün uzaya dolayısıyla Dünya'ya doğru gelir. Bu EM dalgaları enerjisine veya frekansına göre büyükten küçüğe doğru yazarsak, en üstten başlayarak; öldürücü kozmik ışınlar, gama ışınlar, x- ışınları bu üç EM dalgası ozon tabakasını aşıp Dünya'mıza gelemezler. Eğer gelebilselerdi Dünya üzerinde canlı hayat olmazdı. EM dalgalarından mikro dalgalar(mW) ve radyo frekansı(RF) bölgesindeki ışınlar dünyamıza gelir ve canlılara enerji kaynağı olur. Eğer mW ve RF dalgalarının enerjilerini polarize edilirse canlıların bağ enerjileriyle aynı olduğu taktirde canlı üzerinden moleküler tahribat yoluyla canlının ölümüne yol açılabilir. Yani iyonizasyona ve radikalleşmeye sebep olur.
İnsan istediği taktirde lazer ışınları dahil her frekansta EM dalgası üretebilir ve bu dalgaları EM silah olarak kullanabilir. Üzülerek belirteyim ki; gerek nükleer silahlanma, hem canlı genetiğine sınırsız müdahale etmek hem EM silah yapma gayretleri kıyametten önce kıyameti koparacak gibi! EM dalgaların madde ile etkileşip enerjisini aktarmadığı müddetçe yok olmaması ve geri yansıyarak herkesi etkisi altına alma tehlikesinden dolayı herkesin hedef haline getirmesi EM silah projesi geliştirenlerin en büyük problemidir. Bugün itibarıyla EM silahlarını geliştirme hayali kuran ülke sayısının onlarca olduğu ve bu çalışmaların da milletlerarası bir hukuk düzenine dahil olmadığı hatta EM dünya düzeninin bulunmadığını biliyoruz.
Nükleer, genetik, Uzay ve EM alandaki çalışmaların düşman unsurlar içine giren özel hedefler için büyük tehlike arz etmektedir. Bilindiği gibi çekirdek ailenin DNA'sı aynıdır. Milletlerin biyolojik yani temel yapısı da birbirinden farklıdır. Bu farkların analizi iyi yapıldığı taktirde o millete has EM dalgaları ile bir zarar verme imkânı vardır. Bu sebeple kan bankaları milletin RNA ve DNA’sının kozmik odasıdır. Dünya milletlerinin bu anlamda genetik kozmik odasının mahremiyetinin sırları asla verilmemelidir.
Milletleri birbirinden ayıran, farklı yapan sadece dil, tarih ve farklı coğrafyalara ayrışmış olmaları değildir. Biz sizi farklı boylar, soylar olarak yarattık ayeti milletlere has bir canlı yapının da varlığına işarettir. İnsanın yapısal sırlarının özellikle EM ve genetik savaş heveslilerine karşı korunması en önemli ve gerekli bir konudur.