GENEL MANADA İDAM: KARŞI ÇIKANLAR VE SAVUNANLAR
“Kana karşı işlenen bir suç ancak kanla önlenebilir”.
İmmanuel Kant
Türkiye’de ara ara idam konusu gündeme geliyor; birkaç gün konuşulduktan sonra sair
gündemler arasında kaybolup gidiyor.
Geçenlerde MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, "idam cezasının hukuk mevzuatımıza tekrar alınması, iğrenç ve ilkel suçların işlenmesini caydırabilecektir " şeklinde bir açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan da, Bahçeli’nin bu açıklamasından sonra, idam cezasıyla ilgili olarak “Meclis’ten idamla ilgili karar çıktığında bana gelmeyecek mi, gelirse onaylarım” şeklinde bir açıklama yaptı.
İdam konusunda hem Türkiye’de hem de dünya genelinde yoğun tartışmalar yaşanıyor olmakla birlikte, ibrenin büyük ölçüde idamın kaldırılması yönüne doğru kaymakta olduğu söylenebilir. Fakat bir kısmı çok derin travmalara sebep olan bazı vahim hadiselerin yaşanması sebebiyle, idamın lüzumlu olduğu yönündeki görüşler de hala canlılığını korumaktadır.
İdam meselesi, esasen çok kapsamlı ve çok yönlü bir konudur. Bu sebepledir ki, bu, sadece bir köşe yazısında vuzuha kavuşturulabilecek bir husus olmadığı için, bu mevzuyu bir yazı dizisi şeklinde ele almayı planlıyorum.
GENEL MANADA HAYAT HAKKI VE İDAM
Kısaca “insanların öldürülmeme hakkı” olarak da tanımlanan “hayat hakkı”, insanlık tarihi kadar eskilere giden bir haktır. Başlangıçta ahlaki olarak kabul edilen ve önceleri kutsal metinlerde yer alan bu hak, zamanla bazı hukuk bildirgelerinde, uluslararası metinlerde ve iç hukuk mevzuatlarında yerini almıştır. Hayat hakkının bir istisnasını teşkil eden “kamusal organlar tarafından öldürülme (idam)” uygulamasının tarihi de çok eskilere uzanmaktadır. İnsanlık tarihinde gerilere gidildikçe, hem idam cezasına dayanak olan sebepler çoğalmakta, hem de bu yaptırım türü çok kolay bir şekilde uygulanabilmekte idi.
Son yüz yıllarda günümüze doğru yaklaşıldıkça, hem idam kapsamına dâhil suçların kapsamı daraldı, hem de idam edilenlerin sayısı azaldı. Özellikle son yüzyılda, birçok ülke idamı mevzuatından çıkardı ya da mevzuatında mevcut olsa da fiilen uygulamama yoluna gitti.
Hayat hakkı, çeşitli uluslararası insan hakları belgelerine ve iç hukuk normlarına göre, insan haklarının en başında gelmektedir. Bu hakkın varlık sebebi, insanların tabii olmayan ölümlere karşı korunmasıdır. Hayat hakkıyla insanın hayatta kalması garantiye alınır. Bu hakkı korumak devletin en temel görevlerinden biridir. Hayat hakkı, kişinin, kendinden ya da
üçüncü kişilerden gelebilecek ihlallerden ziyade, devlete karşı korunması anlamında önem arz eder.
Hayat hakkının özü, insanın hayatta olması, yani yaşamasıdır. Diğer bütün hakların temelini teşkil eden hayat hakkı, en üstün nitelikli bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır. Hayat hakkı, kişinin hayatta olması olarak kabul edildiği için, bu hak, idam cezası ile doğrudan ilgilidir. İdam cezası, hayat hakkının istisnasını teşkil etmektedir. İdam, devletlere kişilerin hayat haklarını ellerinden alma hakkı verir ve öldürmeyi hukuken meşru hale getirir.
İdamı İsteyenler ve Karşı Çıkanlar
Hemen her toplumda, idamın olmasını isteyenler olduğu gibi, şiddetle karşı çıkanlar da mevcuttur. Her iki kesimin de kendi içerisinde bütünlük arz edecek şekilde gerekçeleri vardır.
Toplumda idamın gelmesini isteyenlerin temel gerekçeleri şu şekilde sıralanabilir:
1- İç ya da dış savaş ortamlarında ya da kaos dönemlerinde, düşmanlara yardım edenlere ya da 15 Temmuz ihanet darbesini yapanlara hayat hakkı tanınamaz.
2- Terör eylemlerini gerçekleştirenlere, kaosa sebep olanlara hayat hakkı tanınamaz.
3- Çocuklara ve kadınlara yönelik, önce cinsel saldırıda bulunup sonra onları
canavarca öldürenlere hayat hakkı tanınamaz.
4- Bazen öyle cinayetler işlenmektedir ki, o canilere verilecek ceza idamdan da öte “işkence ile ölüm” olmalı, bu kişilerin birden öldürülmesi onlar için ödüldür.
5- “Bir kişiyi öldürmek bütün insanlığı öldürmek” gibi olduğu için, bir katilin, yaptığı haksız cinayetin karşılığı olarak idam edilmesi neticesinde hakiki adalet gerçekleşmiş olur. Bu sebepledir ki, adaletin bir gereği olarak, katledilenlerin yok edilen hayat hakkının cezasının verilmesi kapsamında katiller de idam edilmelidir.
6- Öldürme fillerinin her türlüsü, her şartta mutlaka eşit olarak değerlendirilemez.
Mesela, savaş şartlarında düşman ordularının askerlerini öldürmek ya da meşru müdafaa şartlarında bir kişiyi öldürmek suç teşkil etmez. Bireysel hayata ya da topluma yönelik saldırılardan korunabilmek için idam cezasının kabul edilmesi, insanın tabiatına ve vicdani değerlere aykırı bir durum değildir. Bu sebepledir ki, idam kararının infazı, cinayet olarak
değerlendirilen adam öldürme kapsamına girdirilemez.
7- İdam cezasının yürürlükte olması, idamı gerektirecek suçlarının işlenmesine mâni olmak noktasında etkili bir şekilde caydırıcılık özelliğine sahiptir.
8- İllaki idam cezasını lüzumlu kılacak suç ya da suçları işleyen kişi ya da kişiler yaşatılmak isteniyorsa, bunları yaşatma yetkisi, kanunla peşin olarak devlete vermek yerine, işlenen suçların mağdurlarına ve yakınlarına verilmelidir. Bu durumda, karşılıklı mutabakat sağlanarak ölümden kurtulma her iki taraf açısından da olumlu sonuçlara sebep olabilecektir.
9- Merhametli ve şefkatli olmanın, kişilere karşı kin ve intikam taşımamanın güzel olduğu söylenebilir. Bu güzel hasletler adına katilin idamla cezalandırılmaması, cinayete kurban gidenin yakınları aleyhine zulme ve maktulün haklarının unutulmasına sebep olabilir.
10- Bir suç fiilinin, kamusal düzenin bozulmasına bağlı olarak kendi cinsinden bir fiil ile cezalandırılması halinde, bu tür uygulamaların, şahsî bir kin ve intikam duygusu neticesinde olduğu söylenemez. Bu tür uygulamalar, artık bozulan kamusal düzenin düzeltilmesi amacına yönelik adalet ve hakkaniyetin gerçekleşmesinin bir gereğinin yerine getirilmesine dönüşür.
11- Bir kişiyi öldürme fiilinin işlenmesini salt akıl ve ruh hastalığına bağlamak ve bunun tabiî bir neticesi olarak katilleri idam sehpası yerine, akıl ve ruh hastanelerine tedaviye göndermeyi önermek, katilleri korumak ve katliamları teşvik etmek neticesini ortaya çıkarır.
Bütün katillerin peşin olarak ruh hastası olduğunu söylemek gerçekliklerle uyumlu değildir. Çünkü, hiçbir ruhi hastalık belirtisi olmaksızın da katliamlar yapılabilmektedir.
12- Bireylerin toplum içerisinde güvenle yaşamaları bir mecburiyettir. Bireylerin güven içinde bir arada yaşayabilmeleri için, toplumsal düzenin sağlanabilmesi adına idam cezasının verilmesi bir gereklilik arz eder. Aksi takdirde cinayetlerin önü alınamaz.
İdama karşı olanların ileri sürdükleri genel gerekçeler ise şunlardır:
1- Hayat hakkı en kutsal haktır, bütün diğer hakların varlığının ön şartıdır, bu sebeple
bir kişi kaç kişiyi öldürürse öldürsün, onun hayatı mutlaka korunmalıdır. “İnsancıllığın” gereklerine aykırı olarak bir kişiyi idamla öldürmek, devlete cinayet işleme yetkisi vermektir.
2- Her ne kadar toplum genelinde, idam cezasının caydırıcılığının yüksek olduğu yönünde bir algı varsa da, Dünyadaki uygulamalara, bilimsel araştırmalara ve Uluslararası Af Örgütü verilerine göre, en çok kadın tecavüzü ve kadına yönelik cinayetlerin yaşandığı ve idam cezasının uygulandığı ülkelerde, idam cezası, ıslah edici ve caydırıcı olmaktan çok
uzaktır.
3- İdam isteğinin temelinde kin ve intikam duygusu var. İdam, adaleti
gerçekleştirmeye değil, mağdurların ve bazı toplumsal kesimlerin intikam alma duygularını tatmin etmeye hizmet eder. Cezalar, intikam aracı olarak kullanılamaz. Birini idamla öldürmek, kalpteki acımasızlık, merhametsizlik ve intikam duygusundan kaynaklanır. Oysa hukuk, kin ve intikam hissi üzerine inşa edilemez, bu konuda temel değer insancıllık (hümanizm) olmalıdır.
4- Adalet, bir hayat yok edilerek sağlanamaz. Bir kişi her ne suç işlerse işlesin, öldürülmemeli, bilakis yaşatılmalıdır. İşlenen bir suça, bir başka suçla karşılık verilemez.
5- İnsan hayatı hiçbir hükümet ya da devletin mülkiyetinde değildir. Bu vesileyle, devlete idam yoluyla hayat hakkına son verme yetkisi verilemez.
6- Artık günümüz hümanist çağdaş hukuk düzeninde “göze göz dişe diş düşüncesi” aşılmış durumdadır. Bunun yerine hapis gibi daha çağdaş ve insancıl yaptırımlar benimsendi.
7- İdam cezası, şiddeti içeren bir ceza yöntemi olduğu için, demokratik hukuk devleti ilkelerine ve insanlık onuruna aykırı bir cezalandırma yöntemidir.
8- İdam, geri dönüşü olmayan bir ceza türüdür. İnsanların, idam edildikten sonra suçsuz olduklarının ortaya çıkması, nadir de olsa ihtimal dâhilindedir. Telafi edilmesi ve geri dönülmesi mümkün olmayan bir ceza türü olması, idam cezasının uygulanmasını ahlaki ve insani açıdan tartışmalı hale getirmektedir. Yargıma sürecinde yapılması muhtemel olan
herhangi bir hata durumunda, idam yaptırımı bir daha telafi edilemez sonuçlara yol açabilir.
İdam cezası, çeşitli sebeplerle masum bir kişiye de verilebilir. Bu, trajik bir sonuç ortaya çıkaracaktır. Bu sebeple, idam cezası, dünyanın en büyük haksızlığının gerçekleşmesine davetiye çıkarmaktır. Tüm gelişmiş teknolojik imkânlara ve yargılama tekniklerine rağmen, hukuk sistemlerinde, suçluluk durumu, hâkimlerin ve bazı kereler avukatların yeterlilikleriyle belirlenmektedir. Bu konulardaki yetersizlikler sebebiyle, bazı
kereler suçlu olmayan bazı kişiler hakkında idam kararı verilebilmektedir. Bu sebeple idam cezası kesinlikle olmamalıdır.
9- İleri düzeyde gelişmiş rehabilitasyon ve cezalandırma sistemlerinin mevcut olduğu günümüz dünyasında hala idamı savunmak, suçluların hiçbir kayıt ve şart altında değişmez olduklarına inanmak ve onları mutlak şekilde kötülükle özdeşleştirmektir. Cezanın asıl amacı, suçluları ıslah etmek ve tekrardan topluma kazandırmaktır. Gelişmiş rehabilitasyon
yöntemleri vasıtasıyla, katil de olsalar, suçluların topluma geri kazandırılarak daha üretken ve zararsız hale getirilebilmeleri mümkündür. Bu sebepledir ki, bir cana kıymak kötü olsa da, cana kıydı diye ikinci kez bir cana kıymak yerine, katilin hapsedilmesi, bazı güç işlerde çalıştırılması yoluyla eğitilmesi, suçlunun bu yolla ıslah edilerek topluma kazandırılması çok daha uygundur.
Topluma hiçbir surette kazandırılması mümkün olmayan bazı suçluların da var olduğu söylenebilir. Ancak, hukuk sistemlerinde mevcut olan ağırlaştırıcı müebbet hapis, müebbet hapis cezaları var ve bu cezalar tam da bu tip suçlular için düzenlenmiştir.
10- Her ne kadar idamın, insanlığın ve toplumun faydasına olduğu yönünde bir gerekçe ileri sürülse de, insanın tabiatı ve vicdanı, idamdan nefret etmekte, idamı reddetmektedir.
11- Bir kişiyi cinayet işleyerek haksız bir şekilde öldürmek olayı, bir insan hayatının kaybıdır. Esasen idam da, ikinci defa bir cana kıymak, hayatına son vermek suretiyle bir insanın kaybedilmesidir. Birinci insan hayatını kaybetti, bari bu ikinci can kaybına sebep olunmamalıdır.
12- Bir insanın cinayet yoluyla hayatına son verenler hasta ruhlu kişilerdir. Akıl hastası olmayan bir insan bir başka insanı kesinlikle öldüremez. Nasıl ki akıl hastalığı sabit olan kişiler ruh ve sinir hastalıkları hastanelerinde tedavi ediliyorlarsa, benzer şekilde katillerin ve canilerin de hastanelerde tedavi edilerek ıslah edilmeleri gerekir.
12- Kanunlar, her bir toplumda yapıldıkları zamanlarda var olan kamusal ihtiyaçlara ve şartlara cevap verebilecek şekilde yapılır. Herhangi bir toplumda, belli bir dönemde var olan toplumsal ihtiyaç ve şartlara uygun olarak yapılan kanunların her türlü değişime rağmen devamlı şekilde yürürlükte kalması gerektiğini savunmak, değişen toplumsal ihtiyaçlara uygun hukuki düzenlemelerin yapılması ihtiyacının tabiatına aykırıdır. Çünkü zaman ve toplumsal şartlar değiştikçe toplumsal ihtiyaçlar da değişebilir. Günümüzdeki toplumsal şartlarında kişilerin, idamla hayatlarına son vermekten ziyade, yaşatılmalarına ihtiyaç vardır.
13- İdam cezasına karşı olunmasının en büyük sebebi; bu cezanın bizzat kendisinin bir “cinayet” olmasıdır. İdamın, normal cinayetlerden tek farkı, idam şeklindeki cinayetin “devlet eliyle işlenmiş” olmasıdır. Netice itibariyle, “bir insanın devlet eliyle de olsa öldürülmesiyle, bireylerin bir kişiyi öldürmesi arasında hiçbir fark yoktur”.
14- Bugün idamın çoğunlukla çocuk istismarcıları için uygulanması gerektiği
savunuluyor. Oysa, şimdilik sadece çocuk istismarcıları için istenen idam, yarın daha başka suçları işleyenler için de istenebilir. Bir ülkede idam bir kez uygulanmaya başladığında, bu uygulamanın sınırlarının nereye kadar genişleyeceği önceden kestirilemez.
15- İdam cezası, infaz edilen kişinin yakınları için ciddi bir travmaya sebep olur. İdam cezası neticesinde, asıl cezalandırılanlar ve acı çekenler idam edilen suçlular değil onların yakınlarıdır. Bu uygulamanın, cezanın kişiselliği ilkesi ile uyumluluğu yoktur. İdam, idam edilen kişinin aile çevrelerinde meydana getirdiği psikolojik etki düşünüldüğünde, söz konusu
aile çevresinde geri dönüşü olmayacak şekilde travmalar meydana getirebilecektir.
Bu noktada bazıları şunu söylüyor olabilirler: “Cinayete uğrayanların yakınlarının yaşadıkları travmalar niye dikkate alınmıyor?”
Her ne kadar bu yöndeki yakınmalar haklı görülebilirse de, ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis gibi cezalarla, bu cinayetleri işleyenlere yönelik adaleti tesis edebilmek mümkündür. Bu noktada, hiçbir kimse, belki de onlarca kişiyi katleden canilerin insanlar arasında serbestçe dolaşmalarını ya da hak ettiklerinden daha az cezalar almalarını savunmaz.
16- Bireylere hayatlarını toplumlar vermediği için, toplumların, idam yoluyla bireylerin hayatlarını sonlandırma hakları yoktur. Bu sebeple hayat hakkı topluma karşı da korunmalıdır.
17- Bireyleri suç işlemeye sevk eden ve kişilerin suça bulaşmalarında büyük paya sahip olan toplumların kendileridir. Bu sebepledir ki, toplumların idam yoluyla bireyleri öldürmek gibi bir hakkı mevcut değildir.
Bütün bunlar, idamın lehinde ve aleyhinde olan görüşler.
Bundan sonraki aşamada, idamın Dünya genelinde uygulanırlığının ne durumda olduğu ve milletlerarası belgelerdeki düzenlemelerin neler olduğunun belirlenmesi önem arz ediyor.