Bir yandan dijital düzenin altyapısı oluşturulurken diğer yandan rekabetçi ortam daha da derinleştirilerek bireyden topluma değin kitlesel bağımlığın sınırları zorlanıyor. Rekabetçi ortam birey de daha fazlasını başarma, daha fazlasını yapma ve olduğundan daha fazlası olmak gibi dürtüleri açığa çıkartıyor. Bunun gibi baskın arzular, insanları uyuşturucu ve uyarıcı haplar kullanmak gibi farklı yönlere itiyor. Bir önceki yazımda insanların bu ve benzer nedenlerle uyuşturucuya ve uyarıcı haplara yönelerek birer reçeteli bağımlısı haline geldiklerini irdelemiştim. Başta uyuşturucu ve uyarıcı hapları olmak üzere ağrı kesicilerle birlikte birçok ilacın ana ham maddesinin afyon olduğunu ve bunların da Amphetamine ile Methylphenidate olarak iki başlık altında gruplandığına dikkat çekmiştim. Bu makalede yine modern tıp olarak hepimizin koşulsuz güvendiği ilaç endüstrisinin geçmişten günümüze kadar gelen süreçte değişime uğrayarak büyük bir endüstriye dönüştüğüne ve dolayısıyla da güvenilirliğinin sorgulanabilir hale geldiğine dair somut örnekler vererek açıklamaya çalışacağım.
Geçmişte kuvvet hapı olarak bilinen ve bugün üniversite öğrencilerinin “üniversite kokaini” olarak tanımladıkları bağımlılık yapan Aderall, Concerta, Ritalin, Tocalini, Vyvanse, Benzedrine gibi amfetaminlerin ABD üniversitelerinde suistimal edildiğine dair ilk makale 1937’de Time dergisinde yayınlanmıştı. Buna rağmen 1960’lı yıllarda amfetaminlerin dikkat bozukluğunun tedavisinde kullanılması fikri oldukça yaygın bir hale gelmişti. Bugün dünya genelinde dikkat bozukluğu teşhisi konulan çocuk (DEBH) sıralamasında ABD % 11 ile yine ilk sırada yer alıyor ve bu çocukların büyük çoğunluğu da ilaç kullanıyor. Teşhis konulan çocukların üçte biri 6 yaşın altında. 1990’da ABD’de 600 bin çocuk uyarıcı hap kullanıyordu. 2014’te bu sayı 3,5 milyona ulaştı. ABD’de liseli yıllardan itibaren özellikle de üniversite öğrencileri bu hapların kullanılması için bizzat ebeveynleri tarafından teşvik edilmektedir. Sokakta satışı yasaklanan fakat reçeteli satışlarla ilaç statüsüne alınarak yasallaştırılan ve ana ham maddesi afyon olan amfetaminler, geçmişten günümüze değin birçok insanın yaşamını karartmış, ailelerin dağılmasına neden olmuştur.
II. Dünya savaşının süper gücü Benzedrine
Alerjiden muzdarip genç biyo-kimyager olan Gordon Alles, 1920’lerde alerji üzerine çalışmalar yürütüyordu. Yaklaşık 7 yıl sonra 1927’de amfetamin adını verdiğimiz ilacı sentezledi ve 1929’da 50 gramlık muhteviyatı kendisine enjekte ederek ilacın etkilerini not etti. Yarım saat sonra ilaç etkisini gösterdiğinde kendisini aşırı derecede mutlu hissettiğini, çarpıntısı olduğunu, uykusuz bir gece geçirdiğini ve zihninde farklı şeylerin canlandığını notlarına ekledi. Bunlar amfetamin tarihinde ilk deneyimin notlarıydı. Bu ilk deneyim, amfetaminlerin kimyasal bir bileşen olduğunun göstergesiydi. Amfetaminlerin reçeteli ilaçlara dönüşmesi ise çok uzun zaman almadı. Smith Kline & French, 1930’lu yıllarda Philadelphia’da bulunan laboratuarında mutluluğun kaynağını bulmuştu. Burundan alınarak sinüsleri temizleyeceği öne sürülen “Benzedrine” adlı ilacı piyasaya sürdü. II. Dünya savaşı çıktığında mutluluğun kaynağı Benzerdin artık cephelerde silaha dönüşmüştü.
Nazi Almanya’sında askeri hekimler bu ilacı bazı subay adaylarının üzerinde denedikten sonra kapsül olarak üretti. İngilizler, düşen alman uçaklarında bu haplardan buldular. Nazi askerlerini süpermene dönüştüren bu hapların İngilizler tarafından onaylamasından ve pazara sunmasından hemen sonra da ABD, çalışmalarını tamamlayıp kullanmaya başladı. Savaş esnasında silaha dönüşen Benzedrine savaş sonrasında ise antidepresan olarak yaygın şekilde kullanılmaya başlandı. Benzedrin’e rakip Dexedrine adında yeni bir antidepresan ilacı da bir fabrikanın kadın çalışanları üzerinde test ediliyor, kadınların sancılı adet dönemlerinde ilacın etkisi belirlenmeye çalışıyordu. Test sonucunda kadınlar daha fazla hap istediği ancak sancıları dindirmediği sonucu elde edilmişti. İlacın yüksek dozda bağımlılık etkisi vardı ancak buna rağmen ilaç piyasaya sürüldü. İlerleyen yıllarda Amfetaminler caz kültürünün özellikle de Bebop’ların vazgeçilmezi oldu. Charlie Parker, Allen Ginsberg, Jack Kerouac gibi önemli Beat kuşağının bestekâr ve müzisyenleri düzenli olarak bu hapları kullanıyorlardı. O dönemlerde amfatemin serumu enjekte edenlerden ve “Dr. Keyif” olarak bilinen Max Jacobson, ABD başkanı John. F. Kennedy’nin de favori doktoruydu. The Beatles grubunun “Doctor Robert” adlı şarkısında amfatemin yazan New York’lu bir doktordan söz edilir. Sözü edilen doktor, dönemin şarkıcılarına ve Rock yıldızlarına serbestçe amfetamin reçetesi yazan Max Jacobson’dan başkası değildir. Süreç içinde birçok kadın ve erkek hatta Wietnam da ki ABD askerleri amfetamin bağımlısı olmuşlardı. İşte bu sebepten dolayı “Kontrole tabi maddeler Yasası” çıkartıldı.
Adderall’in doğuşu, Ritalin’in yasal aşk hikâyesi
İsviçre de bir bilim adamı 1942’de amfetamine çok yakın bir bileşenle farklı bir ilaç yaratmaya çalışıyordu. Amacı tenisçi karısının performansını arttırmak ve kilosunu biraz daha azaltmaktı. Karısının adı Margarita’ydı fakat Rita olarak da tanınıyordu. Bulduğu bileşenin adını “Rita Line” koydu. İsviçre ilaç şirketi Ciba, ilacın adında küçük bir değişikliğe giderek “L”yi kaldırdı. Böylece amfetaminden üretilen Ritalin,“kronik yorgunluğunuza hızlı çözüm” sloganıyla piyasaya sürüldü. 1960’lı yıllarda yaygın olarak kullanılan amfetaminlerin eczanelerde satışına izin verildiği 1969’da 8 milyar hap üretilmişti. Bu dönemde ABD ilaç şirketleri her erkek, kadın ve çocuk başına yılda 50 hap üretiyordu. Adderall da dâhil kullanılan amfetaminlerle şu an kullanılan dikkat eksikliği hapları aynı içeriğe sahiptir ve düşük dozda da olsa içeriğinde uyuşturucu vardır. Aynı yıl amfetaminlerin yan etkilerinin toplum tarafından fark edilmesiyle birlikte halktan büyük tepki gördü ve Frank Zappa “aklını çürüt, böbreğini çürüt ve dans et” şeklinde ironik kamu spotları yayınlanmaya başladı. Bu aynı zamanda tıp endüstrisinin güvenilirliğinin ilk defa sorgulanmasıydı. Tepkiler işe yaradı ve birinci grupta ve yasadışı olan uyuşturucudan sonra amfetaminler “ikinci grup kontrollü madde” ilan edilerek “reçete gerektiren ilaçlar” kapsamına alındı. Böylece bir yılda üretilen 8 milyar hap sayısı 1972’de yıllık 400 milyona düşerek üretimi ciddi şekilde kısıtlandı. Reçeteli uyarıcılar kapsamına alınan Adderal, Concerta, Fokusin ve Ritalin gibi hapları 1990’ların başından itibaren yeni kuşak ABD’liler yaygın olarak kullanmaya başladılar. Gerçekte değişen bir şey olmamıştı, serbestçe satılan uyarıcılar reçeteli olarak satılacaktı ve dileyen herkes satın alabilecekti.
Orijinal adı Obetrol olan Adderal, ilaç sektöründe çalışan bir iş adamı tarafından yaratılmıştı. Obetrol’ün dikkat eksikliği tedavisinde kullanıldığını öğrenen iş adamı 1996’da amfetaminleri daha etkili hale getirerek Adderall adıyla ABD’de piyasaya sürdü ve o zamandan beridir uyarıcı haplar büyük bir pazara ulaştı. Bugün reçeteli uyarıcı ilaçları 13 milyar dolarlık bir endüstriye dönüşmüştür. Başından beridir bu işin içinde olan Keith Conners gibi uzmanlar günümüzde tıbbın herkesi potansiyel hasta gibi gördüğüne dikkat çekerek tüm toplumu doktorlara ve büyük ilaç şirketlerinin eline düşürdüğünü söylüyor. Uzmanlar bu ilaçların psikolojik atak ve halüsinasyon riskinin yüksek olduğuna dikkat çekerken uzun vadede kullanımında ise uyku sorunu ve bağımlılık, kullanılmadığında ise baygınlığa varan tehlikeli sonuçlar doğurduğunu söylüyorlar.
Beyaz önlüklülere mi yoksa test sonuçlarına mı inanalım?
Son 10 yılda bilişsel gelişim konusunda pek çok tartışma var ki buna Covid-19 aşılarını da dahil etmek gerekiyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de yapılan tartışmaların çoğunluğu ahlaki ve güven sorunuyla ilgilidir. Bilişsel gelişimi arttırdığına inanılan bu amfetaminlerin test sonuçları, bu gerçekliği açıkça ortaya koymuştur. Pensilvanya üniversitesi laboratuarında Martha Fahah’ın yaptığı testler ilginç veriler ortaya koymuştur. İlk testler, dikkat eksikliği bozukluğu olmadan uyarıcı kullanan öğrencilere farklı görevlerden oluşan bir takım zorlu testler uygulanmış ve her hafta öğrenme testlerine tabi tutularak öğrenme düzeyleri test edilmiştir. Test sonuçları Adderall ile Plasebo alan öğrenciler arasında bir farkın olmadığını ortaya koymuştur. Varılan sonuç ise şudur; amfetaminlerin tek ve evrensel etkisi, onu alan kişinin daha başarılı olacağına inanmış olmasıdır. Hapların sahte bir özgüven yaratmanın dışında bilişsel gelişime de hiçbir bir katkısı yoktur. Farklı isimlerle piyasaya sürülen amfetaminler bugün Alternascipt gibi firmaların ürettiği “Optimind” tarafından “bilişsel gelişim hapları” olarak pazarlanmaktadır. ABD’deki ünlü Slikon vadisinde çalışanlar zekâ ve performans arttırma amacıyla mikro dozlarda LSD Psilosibin kullanımıyla ilgili çalışmalar yürütüyorlar. LSD’yi geliştiren Albert Hoffman’ın bir sözü bugün tartışma konusu olan Covid aşıları için de çarpıcı bir örnek oluşturmaktadır. Hoffman, düşük kullanımıyla ilgili yeterli araştırma yapılmadığını söylemesine rağmen LSD piyasaya sürülmüştü. Bugün de kitlesel aşılar yapılmaya başlandığında yan etkileri sorulmuş, alınan yanıtlar “henüz bilmiyoruz” şeklinde olmuştur. Çünkü denekler üzerinde test edilemeden doğrudan kitlesel aşılamaya geçilmiştir. Bu bakımdan ikisi arasında hiçbir fark yoktur.
Rekabet ortamında insanlar bedensel veya zihinsel kademe atlamak için bu haplara yöneliyorlar. Kısa vadede istediklerini elde edebilmelerine olanak sağlayan uyarıcı ve uyuşturucu haplar zamanla kullanıcıyı şartlandırıyor. Yan etkilerinden birisi de uykusuzluk olduğu için bu defa uyku yapan ilaçları almaya başlıyorlar ve sakinleştirici olarak da alkole yöneliyorlar. Ve böylece birbirini takip eden hap kullanımı birden fazla ilacın düzenli olarak kullanılmasının yolunu açıyor. Doktorların reçete ettiği uyuşturucu Adderall uyuşturucunun en yakın seviyesine ulaşmış durumdadır. Aynı kategorideki LSD içeren ve bilişsel gelişim hapları olarak pazarlanan uyarıcılar ise iş dünyasının uyanık kalmak için düzenli olarak içtiği kahvenin yerini alacak duruma gelmiştir.
(Not: Bir sonraki makalede tıbbi cihazlar konusunu ele alacağım.)