Fitnenin her çeşidi kötü ve tehlikelidir. Fitneler içerisinde en tehlikeli fitne, mezhepçilik taassubundan kaynaklanan mezhepçilik ve toplumlar içerisine tefrika sokma fitnesidir.
Bazı İnsanlar durduğu yere, baktığı mekâna ve bulunduğu konuma göre toplumlara bakar ve toplumlara bu şekilde baktığı zaman da, kitleleri mensup olduğu mezhebin zaviyesinden değerlendirir ve analiz eder.
Oysa olması gereken insanın takım tutma mantığına sahip olmadan, tarafgirlik mantığından uzak durarak, mezhep bağnazlığı yapmadan olaylara, kişilere, toplumlara inançlara iman, akıl ve insaf terazisinden bakmasıdır.
Türkiye cumhuriyetinde yaşayan Alevi-Caferi EHLİBEYT sevdalıları olarak her gün, her hafta, her ay yeni bir gündem ile karşı karşıya kalmaktayız. Gündemler o kadar çabuk değişmektedir ki, insan bazen zamanında takip edemiyor.
Aziz kardeşlerim Pendik'te bulunan Ehlibeyt camiinde özellikle son bir yıldır olup bitenleri Diyanet yetkililerinin ve camiamızın hemen hemen tamamı bilmektedir. Bu konuda Diyanet işleri başkanlığı konunun çözümü için gerekenleri yapması ve camiyi inşa eden ve fıkhı gereği alimini kendisi tercih ve tayin eden cemaate bırakması gerekir. Aksi takdirde bu güzelim ülkede inanç özgürlüklerinden söz etmek beyhude olacaktır.
Üzülerek arz edecek olursak: Diyanetin, caminin cemaatine rağmen despot tarzı uygulaması geçmişte Iğdır ilinin mezhepçi müftüsü Cüneyt Kulaz'ın zihniyetini çağrıştırıyor.
Şia camiası içerisinde sorun yoktur. Yer yer cüz'i sorunlar olsa bile kendi sorunlarını kendi içinde çok güzel ve çok rahat çözer. Ancak geçtiğimiz cuma günü cuma namazında sükunet, huzur, maneviyat, ibadet mekanı olan cami içerisinde yaşananlarda
Diyanetin adının geçmesi ve diyanetin camiye atadığı memurunu geri çekerek camiyi yaptıran Caferi kardeşlerimize teslim etmemesi aklı selim, insaflı, duyarlı, inanç değerlerine bağlı, barıştan, kardeşlikten yana olan Ehlibeyt mektebine mensup olan Caferileri/Alevileri derinden üzmüş ve bir o kadar da düşündürmüştür.
Zira bugün Ehlisünneti, Alevisi-Caferisi ile İslam dünyasının ve ülkemizin çok daha önemli sorunları ve meseleleri vardır. İslam dünyası vahdete çok daha muhtaç olduğu bu günlerde bu tür "ben yaparsam olur" baskıcı mantığıyla hareket etmek Müslümanların ve ülkemizin birlik dokusuna zarar verir ve inançlar üzerinden güzel ülkemiz insanını kutuplaştırmaya çalışanların, özellikle bu minvalde çok çaba sarfeden fetö ve avanesinin işine gelir ve onları mutlu eder.
Şunu asla unutmamak gerekir ki, sünnetullah ve Hz. Peygamber efendimizin sünneti ve Anayasa/hukuk/kanun gereğince insanın kendisi gibi inanmayan, kendisi gibi düşünmeyen toplumların üzerinde devlet gücü ile baskıcı olma hakkı yoktur.
Güzel ülkemiz yüz yıllardan beri çeşitli ırklardan ve farklı mezheplerden olan insanları kardeşçe kendi bağrında barındırmıştır. Yüz yıllar boyunca bu güzelim ve bereketli topraklarda yaşayan insanlar yan yana kardeş gibi yaşadılar ve böylece de yaşamaları gerekir. Ama ne yazık ki Pendik'te Ehlibeyt camiinde yaşananlar ülke içerisinde olan birlik dokumuzla bağdaşmamaktadır.
Son zamanlarda Caferi/Alevi camiası üzerinde inanç kardeşliği temeline dayalı bütünlüğü hedef alan fitnenin daha da derinleşmesine sebep olacak birtakım eylemler gerçekleştirilmesi ciddi tehlikeler arz etmektedir.
Güzel ülkemizde Ehlibeyt düşüncesini hazmedemeyen mezhep taasubuna sahip olan bazı din adamları her geçen gün yeni bir fitne ve proje ile sahneye çıkmakta ve Ehlibeyt mektebine ve Ehlibeyt sevdalılarına karşı yalan yanlış, iftira dolu söylemleri dile getirmektedirler.
Sayın Diyanet İşleri Başkanlığına bir gerçeği hatırlatmak faydalı olacaktır; EHLİBEYT mektebi bir tarikatlar, hizipler mektebi değildir. Günümüz dünyasında aynı mezhepten olan toplumların içerisinde tarikat olgularına baktığımızda, aynı mezhebin mensubu olan tarikatlar ve mensupları bir diğerini kabul etmez ve bir diğerinin yaptıklarına uygulamalarına hak gözü ile bakmazlar ve yer yer onların arasında sürtüşmeler de olur. Buna rağmen Diyanet tarikatların kurum kuruluşlarına müdahale etmemektedir. Acaba aynı mezhepten oldukları için mi?
Bir kaç yıl önce Iğdır’da müftülük yapan Cüneyt Kulaz'ın Caferiler hakkında hazırlamış olduğu rapordan bir bölümü hatırlatayım:
Caferi mezhebine mensup vatandaşlarımıza ait camilerin mutlaka Diyanet’e bağlı hale getirilmesi hususunda çalışmaların yapılması...
Bu mantık bayatladı. Şayet bu mantıktaysanız bırakın bu mantığı. Siz bugüne kadar nasıl devlet bütçesini arkanıza alarak çalıştıysanız müsaade edin bizde devletimize yük olmadan kendi imkanlarımız ve fedakar ve cefakar camiamızın katkıları ile hizmetimizi yapalım. Aramızdaki fark ortadadır aslında.
Sözlerimi Hz. Peygamber efendimizin Medinesinin kapısı, ilim şehrinin kapısı Hz. İmam Ali'nin şu hadisi şerifleri ile noktalıyorum:
"Bir fitne sizi kaplayıp çocuğu yaşlandırıp, yaşlıları yıpratınca, haliniz ne olacak?! O zaman insanlar bidatleri sünnet sanıp onlara amel eder ve onlardan biri değiştirildiğinde, "Resûlullah'ın sünneti değiştirildi" diyerek rahatsız olurlar, oysa insanlar kötü ve çirkin işler yapmaktalar. Ardından bela ve musibetler şiddetlenir, çocuklar esir düşer, ateşin odunu ve değirmen taşının taneyi ezdiği gibi fitneler onları ezer. İşte böyle bir durumda Allah'tan başkası için fıkıh (bilgi) edinirler ve ilim öğrenirler; fakat amel etmek için değil; ahiret amellerini vesile ederek dünyayı elde etmeye çalışırlar!"
(Usul-u Kafi, Önsöz bölümü)
Selam ve dua ile...