Sanatın bütün kurallarının değiştiği 20.Yüzyılda bilimsel bilgi ile birlikte hızlı ivme kazanan endüstrileşme, modern çağın sanatçısına neyi, nasıl, hangi malzemeyi kullanarak yaptığından ziyade ne anlattığı ne hissettirdiği ve nasıl bir izlenim bıraktığı önem kazanmıştır. Dolayısıyla toplumcu / gerçekçi bir bakış açısıyla yaklaştığım tüm sanat dallarında önceliğim daima sanatçının kişisel sanrıları veya ütopyaları değil, dış dünyanın gerçekliği ile olan ilişkisi, sanatının işlevi ve verdiği toplumsal mesaj olmuştur. Bedri Baykam’ın küratörlüğünde Piramid Sanat’ta açılan “Home Made- 4” adlı karma sergide gördüğüm Şevval Başalan’ın eserlerinde ki çok katmanlı kurallar-ki buna kuralsızlık da denilebilir beni etkiledi. Daha önce de yine aynı galeride “Katarsis” adında ki kişisel sergisini açan Şevval Başalan’ın sergisine katılamamış olsam da sonradan gönderilen katalogtan görme şansım oldu.
Hem çok yönlü hem de çok katmanlı işler yapan Başalan’ı ve sanatını yalnız karma sergide ki eserleri üzerinden değerlendirmek yetersiz olacağından bütünsel bir değerlendirme yapmak için yaşamöyküsüne de kısaca değinmek gerekiyor.
İstanbul, 1996 doğumlu Şevval Başalan, Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nden mezun olduktan sonra lisans eğitimini Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar ve Resim Bölümü’nde tam burslu olarak tamamlamış. Yüksek lisansını ise tezli ve tam burslu olarak Yeditepe Üniversitesi Plastik Sanatlar Bölümü’nde “Acının Sanatçı Psikolojisi ve Dolayısı ile Sanat Eserleri Üzerine Araştırma” konusu ile bitirmiş. Sonrasında Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde formasyon eğitimi, Haliç Üniversitesi’nde Sanat Terapisi Eğitimi ve Gedik Üniversitesi Bilinçaltı Uzmanlığı Eğitimi almış. İlk kişisel sergisi “GAK”ı 2016’da Kilercibaşı Köşkü’nde açtıktan sonra 2017’de Pinelo Art Galeri’de “Mûallak”ı, 2019’da Okan Üniversitesi Hastanesi’nde “Meme Kanseri Farkındalık Sergisi”ni gerçekleştirmiş ve ardından dördüncü kişisel sergisi olan “Katarsis”i de Bedri Baykam küratörlüğünde Piramid Sanat’ta açmış.
Psikanalizin sanatsal yorumu
Tüm sanat alanlarının ve akımlarının basit ifadeyle çirkini yermek, güzeli övmek üzerine temellendirildiğini ve sanatçının bakış açısına göre farklılıklar gösterdiğini söyleyebiliriz ancak sanatın değişmez ortak paydası, kuşkusuz muhalif oluşudur. Başalan’ın ürettiği eserlerden farklı deneylere girme korkusu taşımadan ve disiplinler arası yaklaşımlara yakın duran bir tavırla ve keskin bir yorumla muhalefetini ortaya koyduğu görülecektir. Eserlerini tasarlayıp üretirken de görünen gerçeklik ile çarpıtılmış gerçeklik, kurallar, gelenekçilik, tarih, felsefe, psikanaliz vb. gibi soyut ile somut kavramları, seramik hamuru, kâğıt, tuval gibi malzemeler üzerine sulu, pastel, kara kalemin yanı sıra tuval üzerine akrilik, gravür, yağlı boya gibi malzemelerle buluşturarak kendine özgü, karışık teknikler uyguluyor. Böylece birden fazla disiplini birleştirmekle kalmıyor, sanatın kapsama alanını da genişletmiş oluyor.
Egemen erkek toplumunda salt erkeğe indirgenen roller, kadın ile erkek ilişkisinde tersine evirilerek mevcut toplumsal kuralları bozan bir anlayış ortaya çıkartılmış. Bunu yaparken de değişmeyen öz’ü merkeze alıyor çünkü biçimselliğin yanıltıcı ve değişken olduğunun farkındadır.
Onun eserlerinin tamamının özünde “duygusal arınma” veya “acıları sağaltma” var diyebilirim. Kimi zaman konularını günümüz dijital çağın örneklerinden belirlemiş olsa da tarihten ve efsanelerden de alır ancak amacı büyüklere masallar anlatmak değildir. Bu haliyle de Tragedya’nın özelliklerini de içinde barındırır.
İronik çözeltiye batırılmış gerçeklik
Edebiyat’ta ifade dili olarak sıkça kullanılan ironi ve mizahı tercih etmesi, görsel sanatlarda ender görülen bir ifade dilidir. Kapitalist sistemin dayattığı kuralları, bireylere biçtiği rol ve görevleri müthiş bir ironiyle eleştiren, yıkan çalışmaları özünde çok katmanlı olmakla beraber dil bakımından da Başalan’ı farklı bir yere oturtmaktadır. Çünkü dil, kişinin kimliğini oluşturan en önemli araçtır. Şevval Başalan’ın çalışmalarında ilk bakışta abartı, deformasyon ve rahatsızlık verici bir tavır görülebilir, karşınızda yer değiştiren iç organlarıyla bir kadavrayla karşı karşıya kalındığı zannedilebilir.
Biçimsel olarak bakıldığında bu bir yanılsamadır fakat başta da belirttiğim gibi onu anlayabilmek için daha derine yani öz’e bakmak gerekiyor. Enformasyon ağlarıyla artık sınırların bile kaldırıldığı yenidünya düzeninde (yapay, sentetik-dijital düzen) hak ve özgürlüklerden, cinsiyet ayrımına, eşitsizliğe değin toplumu baskı altında tutmaya zorlayan erklere karşı bir başkaldırının bireysellikten ikili ilişkiye ve buradan da toplumsallığa uzanan düşünce örgüsü ile kurulduğu görülecektir. Bu perspektiften bakıldığında sanatçının yüklendiği toplumsal sorumluluğu daha net fark edilecektir: tüm değerleriyle hibrit’e dönüştürülen, hiçbir şeyden rahatsız olmayan sessiz yığınları rahatsız etmek!
Elbette öncelikle kişinin kendi tabularını yıkmakla başlaması gerekmektedir. Başalan’da zaten dış dünyanın gerçekliğinden kopmadan kendi iç dünyasındaki tabularını yıkarak, bilinçaltını boşaltarak kendi gerçeği ile yüzleşiyor. Karmaşık olarak kompozite ettiği eserlerindeki figür, nesne ve objeyi seçerken dişil öz’ü merkeze alması feminist bir tavır değil, gerek dinsel ve gerek egemen erkek toplumunda hiçleştirilen kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının yarattığı psikolojik, sosyolojik ve fiziksel şiddetin eleştirel dışavurumudur.
Evet, temel olarak duyguların yaratıcı ifadesi ve dışavurumu olan sanatın ereğinin insanı gündelik kaygı ve korkularından kurtarmak ve bu duygu ve heyecanlardan, hezeyanlardan arındırmaktır. Gelenekçi toplumlarda dışavurumun tabu olduğu gerçeğini dikkate aldığımızda Şevval Başalan’ın kendine özgü yarattığı teknik ve ifade biçimiyle dışavurumculuğun özgül / cesur yorumlayıcılarından birisi olacağını şimdiden söylemek yanlış bir saptama olmayacaktır.