`DİRİLİŞ` NE ZAMAN?
Son 10 yılda sadece siyasi hayatımıza değil, tüm sosyal hayatımıza bazı kavramlar girdi.
Bu kavramlar hayatımıza girmekle kalmadı etkisi altına aldı ve bizi bir ahlaksızlığa savurdukça savurmaktadır.
İnsanlar iktidar-cemaat- derin devlet- paralel devlet gibi kavramlarla birbirlerine çöreklenirken; diğer taraftan başkalaşan, kökünden, özünden uzaklaşan bir nesil gelişi ağır ağır hatalarımız yüzümüzevurmaktadır.
Bizden olmayanı ötekileştirmek için öyle ucuz ve aşağılık kavramları, kelimeleri kendimize kalkan seçtik ki, bu kavramlarla yok oluşumuzu anlayamadı.
Bakın bizden olmayanı anlatmak için kısa ve öz kullandığımız bazı kelimeler, kavramlardan örnek vereyim;
Vurguncu…
Soyguncu…
Fesatçı…
Paralel Devletçi…
Soysuz…
Densiz…
Dinsiz…
Hırsız…
Kaçakçı…
Üçkâğıtçı…
Ayyaş… Berduş… Tinerci…
Laik… Anti-laik..
`Ak` Gençlik… Çapulcu Gençlik
Başı kapalı namuslu-namusuz
Baçı açık namussuz- namuslu
İyi de kim bunlar?
Bunları kimler yetiştirdi?
Elbette ki bunlar; sen, ben, o ve biz, siz, onlarız…
Elbette ki bunları; sen, ben, o ve biz, siz, onlar yetiştirdik bu nesli.
Sakın bana demeyin, ` EMPERYALİZİMİN toplumumuz üzerinde bir DEJENARASYON planıdır bu.`
Hayır!
Bu toplumu bu hale hepimiz el birliği ile getirdik.
Arif Nihat ASYA içinde bulunduğumuz bu acı durumun bir benzerini başka bir yıllar önce yaşamış ve özelikle Türk gençliğine şöyle seslenmişti; ‘‘Öldün mü ey gençlik? Eğer öldüysen haber ver: Onlara hiciv yazan kalemim sana da mersiye yazsın. Yahut ölmediğini ispat et ki, sana olan büyük imanım sarsılmasın ve sana destanım boşa gitmesin.”
Evet, üstat haklı!
Öyle bir toplum haline geldik ve öyle bir nesil yetiştirdik ki;
Her gün çürüyen, gövdesi olmayan çınarlara dönen bir nesil oldu bu nesil
Nefsinden, kibrinden, tembelliğinden kurtlanmış bedenlerine akbabalar bile talipli değil bu neslin
Evet,
Hayvani nefislerini yaşam felsefesi sayan, yaradılış kaidesini unutan; bu yüzden kimlik ve ahlak bunalımına itilen, itilmişliğinden, kakılmışlığından mutlu olan bir gençlik, bir nesil var gözlerimizin önünde!
Özünden, sütünden, kökünden koparılan şerefsizliği şeref sayan bir gençlik yığını var karşımızda ve `yuh olsun size ` dercesine tamda gözlerimizin içine bakıyor…
Ecdadını horlayan, dışlayan, kendisiyle barışamayan bir gençlik ile karşı karşıyayız!...
Öyle ise, nedir bu üzerimizdeki ölü toprağı, biz ne zaman silkelenip kendimize döneceğiz…
Nerede kaldı `dışı pırıl pırıl Türk
İçi alev alev Müslüman yanan` o nesiller…
Hiç suçu uzaklarda, orada, burada, hayali düşmanlar da aramayın…
Suçlu hepimizis, suç hepimiz de…
Biz bu halde iken;
Birileri vatanımızı milletimizi vuruyor, satıyor, bölüyor ve masumiyeti oynuyorlar…
Çok azda olsak bizler, direneceğiz, sattırmayacağız, böldürmeyeceğiz dedikçe faşist, ırkçı katil ilan ediliyoruz…
Ve onlar, zafer kazanmış komutanlar gibi saltanat güdüyorlar..
İşte bu hale getirdiğimiz toplumumuz da biz de , “Bozkurtların Ölümü” nü seyredip duruyoruz...
“Diriliş” ne zaman peki?
Selçuk Düzgün- Bakü