Daha birkaç ay önce mevcut siyasi partilerden ve 16 yıllık AK Parti iktidarından sıtkı sıyrılanların en büyük umuduydu Meral Akşener.
Hangi kadınla konuşsam, “Ben oyumu Akşener’e vereceğim. Hem kadın aday olduğu için hem de dobra bir kadın olduğu için” diyordu.
Üstelik sorduklarımın çoğu sol görüşlüydü.
Hatta bunların içinde emekli olup Akşener için çalışmak isteyenler dahi vardı.
Ancakkkkk….
MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Ağustos’ta erken seçim çağrısına Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ağustos geç olur Haziran’da olsun” demesi başta Meral Akşener olmak üzere muhalefetin tüm hesaplarını alt üst etti.
Seçimlerin 2019 yılında olacağını düşünen ve bir erken seçimin olacağını hem de bu kadar erken olacağını öngöremeyen Erdoğan karşıtı muhalefet, planlarını buna göre yapmış ve herkesin kendi adayı ile Cumhurbaşkanlığı seçimlerine girmesi konusunda görünmez bir mutabakat sağlamıştı.
24 Haziran 2018 olarak tarihlenen baskın erken seçim karşısında hesaplar değişti, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği ve Saadet Partisi’nin de buna katıldığı bir “ortak çatı” aday arayışı başlamış ve Erdoğan’a karşı eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ismi kamuoyunun gündemine düştü.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Abdullah Gül’ü aday seçtirmek için canhıraş çalışmaya başladı. İYİ Parti’ye “seçimlere katılabilsin” adı altında 15 vekil vererek Meral Akşener’i kontrolü altına almak istedi. Gül’ün adaylığı CHP tabanından büyük tepki gördü. En başından beri “Ben Cumhurbaşkanı olacağım” diye yola çıkan Akşener de kontrol edilemeyeceğini gösterdi ve Abdullah Gül seçeneğini reddetti. Kılıçdaroğlu, CHP tabanından büyük destek gören Akşener’in önünü kesip aynı zamanda parti içi muhalefeti önleyip bir taşla iki kuş vurmak amacıyla İnce’yi “Gel buraya Muharrem” diye aday gösterdi.
Kılıçdaroğlu’nun İnce hamlesi, adayımız Meral Akşener diyenler üzerinde çok etkili oldu. Meral Akşener’e oy vereceğini dillendirenler birkaç gün sonra değil, neredeyse aynı gün rotasını İnce’ye çevirdi.
DİNDAR GÖRÜNÜMLÜ AKŞENER
İYİ Parti ilk etapta sağı da solu da toparlayacak ve gerçek anlamda bir Merkez Partisi görünümündeydi.
Meral Akşener daha partisini kurduğu gün Hacı Bayram Camisinde kafasını sımsıkı sardığı simsiyah eşarbıyla sağ seçmenine mesajını veriyordu.
Akşener’in, MHP’deki vekilliği döneminde ve kurultay sürecinde şahit olmadığımız cami ziyaretleri ve namaz kılarken çekilmiş fotoğrafları servis edilmeye başlandı. Muhafazakâr kanada dindar bir kadın profili dayatılıyordu.
Meral Akşener de zaman zaman “ben bir anneyim”, “babaanneyim” sözlerinin yanı sıra “ben bir Hacı kadınım” lafını da bilerek araya sokuşturuyor ve böylece sağ seçmene göz kırpıyordu.
Oysaki dini en iyi kullanan Erdoğan varken yeni bir siyasi figüre hiç mi hiç ihtiyaç yoktu.
AKŞENER’İN TÜLBETN DEVRİMİ FİYASKOSU
Din üzerinden sağa mesaj vererek Erdoğan’dan ancak bu şekilde oy alabileceğini hesaplayan Akşener, bunlarla yetinmeyip üstüne üstlük bir de “Tülbent Devrimi”ni başlattı.
Meral Akşener’e göre bu bir “Çılgın Projeydi” idi. Ona göre barışın, kardeşliğin sembolüydü. Masumiyetin gücüydü. Herkes evine, işyerine, balkonuna, arabasına, boynuna, bileğine, başına tülbendini bağlayacak fotoğrafını çekerek paylaşacaktı.
Bu tülbent devriminin akıl hocası kimdi bilemiyorum, ama seçim meydanlarında elinde, kolunda, omuzunda ve başındaki tülbentler ile Meral Akşener’i siyasi bir lider konumundan öte bohçacı kadın durumuna düşürdükleri kesindi.
AK Parti kadının başını türbanla örtmüştü. Meral Akşener ise tülbentle kadının yeni simgesini belirliyordu.
Modern bir kadın görünümünde olan Akşener seçim meydanlarında sırf oy uğruna AK Partinin türbanına karşı tülbentle muhafazakâr kadınlara aklınca masumane bir mesaj veriyordu.
Her ne kadar Yılmaz Özdil, “Bana sorarsanız, sessiz çoğunluğun şapkaya da, takkeye de, poşuya da isyanı bu…” diye Akşener’e ara gazı verse de, bence Meral Akşener’in kendisi olması yeterdi, başka şeye hiç mi hiç gerek yoktu.
Türk halkı Meral Akşener’i ne anne olduğu için, ne babaanne olduğu için, ne de hacı olduğu için destekliyordu. Meral Akşener’i samimi ve dobra bir kadın olduğu için seviyor ve destekliyordu.
Çünkü kadınların ne türbanla ne de tülbentle sorunu vardı. AK Parti zaten bunları çooooktaaaan çözmüştü.
Seçim sonuçları da “Tülbent Devrimi”nin bir fiyasko olduğunu göstermişti.
AKŞENER KADINLARA VERDİĞİ SÖZÜ TUTMADI
Başındaki eşarbıyla, tülbendi ile muhafazakâr kadına sahip çıkan Meral Akşener, öte yandan başı açık, mini etekli kadına nasıl sahip çıkacağının mesajını tam veremedi.
Kadınların asıl sorunu; işsizlikti, ekonomiydi, enflasyondu, terördü…
Bu halkın asıl beklentisi ise anayasal hakları olmasına rağmen gerçek anlamda kullanamadıkları “özgürlüktü”.
Kadınların gerçek anlamda beklentisi:
Taciz ve tecavüz gibi kadına yönelik şiddetin önlenmesiydi.
Kadın cinayetlerine son verilmesiydi.
Kadın istihdamının artırılmasıydı.
Ve kanunlarla bunlara yönelik düzenlemeleri yapacak olan kadınların Meclise girmesiydi.
Oysaki Meral Akşener en başta partisindeki erkek kurmaylara direnememiş ve % 30’luk kadın kotasını % 25’e indirmem zorunda kalmıştı.
Kadın kotasıyla övünen Akşener, yine erkek kurmaylarına muhtemelen teşkilattan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Koray Aydın’a boyun eğmiş ve milletvekili aday listelerinde kadınlar seçilemeyecek sıralara konmuştu.
Dolayısıyla İYİ Partiden 43 milletvekilinden topu topu 3 tane kadın aday meclise girebilmeyi başarmıştı. Yani İYİ Parti’nin kadınları, kopup geldiği MHP ile aynı kaderi paylaşmış hatta bu konuda MHP’nin de gerisine düşmüştü.
İYİ Parti kurucuları arasında yer alan, ancak milletvekili aday listesinde gösterilmeyen gazeteci Ruhat Mengi de buna bozulmuş olacak ki, listelerin açıklanmasından hemen öncesinde partisinden istifa ederek, “İYİ Parti göründüğü gibi bir parti değil” açıklamasını yapmıştı.
DİP DALGA DEDİ KENDİ DİBE VURDU
MHP’deki Kurultay sürecinde “Başbakan olacağım” diye yola çıkan, partisini kurduktan sonra ise “Cumhurbaşkanı olacağım” diye hedef belirleyen Akşener’i en başta ülkücüler destekledi. Akşener’e inanıp, güvenerek 47 yıllık partilerinden patır patır istifa edip Akşener’in arkasında yürüdüler. Başı çeken Ümit Özdağ ve Yusuf Halaçoğlu gibi MHP’nin ağır toplarına sonradan Koray Aydın da eklendi.
İYİ Parti büyük umutların partisiydi. Başlangıçta iktidar beklentisi oldukça yüksek bir partiydi. Ancak gerek kurucu adaylar, gerek yönetim kadrosu ve gerekse milletvekili aday listesi umutları yavaş yavaş aşağıya çekti.
Erken seçim açıklaması öncesi 6 aylık partinin iki genel başkan yardımcısı ard arda istifa etti. Buna il ve ilçe başkanları ve parti kurucuları da eklendi.
Seçim sürecinde İYİ Parti bütün engellere rağmen devletten ekonomik destek de olmaksızın beklenilenin üstünde bir performans gösterdi. Akşener seçimlere yönelik açıklamalarında sürekli seçmenlerine ve destekçilerine “dip dalga” geliyor mesajını verdi.
Bu açıklamalar hemen hemen tüm partililerde iktidar umudu oluşmasına neden oldu. Seçim 2. Tura kalacak ve Erdoğan karşısında Akşener kazanacaktı.
Ancak; 24 Haziran gecesi Meral Akşener’in dip dalga beklentisi dibe vurdu. Cumhurbaşkanlığı yarışında Demirtaş’ın bile gerisinde kalarak %7,3’lik bir oyla 4. oldu.
Millet İttifakı ile baraj sorunu ortadan kalkan İYİ Parti de beklenilenin altında % 9,9’luk bir oy ile -kesin olmayan sonuçlara göre- ancak 44 milletvekilini meclise sokabildi.
Bitti gitti, yüzde 3-4 alır diye beklenen Milliyetçi Hareket Partisi seçimlerin asıl galibi oldu, % 11,1 gibi çok iyi bir rakamla herkesi yanıltan bir sonuca ulaştı ve beklenen dip dalganın aslında MHP olduğu ortaya çıktı.
LİDER DEDİĞİN ZAFERİ DE YENİLGİYİ DE GÖĞÜSLEMELİDİR
24 Haziran gecesi Anadolu Ajansı tarafından sandık sonuçları açıklanmaya başlanınca hem Akşener hem de İYİ Partililer sükutu hayale uğradı.
Seçimden önce “YSK'da abidik gubidik olursa o YSK'nın önüne koyacağım bir sandalye. O sonuçlar doğru çıkıncaya kadar oturacağım. Jiletle kazıyamayacaklar beni” diyen ve seçim gecesi “AA’nın manipülatif sonuçlarından bağımsız, sandıklara son ana kadar sahip çıkıyoruz! Islak imzalı ve mühürlü nüshaları alana kadar sandık başında bekliyoruz!” çağrısı yapan Meral Akşener, YSK’nın sandık sonuçlarına yönelik son kararından sonra sırra kadem bastı.
Sırra kadem basan yalnızca Akşener değildi.
Seçmene sandıkları terk etmeyin çağrısı yapan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP başkan adayı Muharrem İnce ve Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu da ortadan kayboldular.
Partililer YSK’da sandıklarını beklerken, liderleri ise herkesten köşe bucak kaçtı. Hatta CHP yönetiminin de gece yarısı Genel Merkezin garaj kapısından tüydüğünü söyleyenler bile oldu.
Muharrem İnce’nin Fox Tv sunucusu İsmail Küçükkaya’ya whatsapp’tan attığı “adam kazandı” mesajı sosyal medyada olay oldu.
Ancak bütün bunlara rağmen partililerin hiçbiri YSK sonuçlarına inanmadı. Hepsi liderlerinin ağzından seçim sonuçlarını duymak istediler. Endişeli bekleyişlerini ertesi gününe kadar sürdürdüler.
Liderlerinin kaçırıldığına, tehdit edildiklerine yönelik şişirme haberler dolaşmasına rağmen özellikle Muharrem İnce ve Meral Akşener ortaya çıkıp partililerini teskin etme cesaretini bile gösteremedi.
Liderlerin kendilerine oy veren ve beklenti içinde olan seçmenlerine herhangi bir açıklama yapmama lüksleri olmadığı gibi hakları da yoktu!
Lider dediğin zaferi de yenilgiyi de göğüslemeliydi.
Neyse ki Muharrem İnce 25 Haziran günü basının karşısına çıkıp hem hatasını kabul edip özrünü diledi, kazananı kutladı hem de yüreklice aldığı % 30 oy başarısına sahip çıktı.
Amaaaaa….
Erdoğan benden korkuyor diye caka satan Meral Akşener ve Abdullah Gül sevicisi Kemal Kılıçdaroğlu seçim sonuçlarından 2 gün sonra basının karşısına çıkma cesaretini bulabildi.
Akşener’in İstanbul büyük mitingini Samsun milletvekili adayı İbrahim Özyer’in cenazesine katılma gerekçesiyle iptal ettiği ileri sürülmüş ise de pek inandırıcı değildi. Aslında bu iptal, Muharrem İnce’nin milyonları bulan mitinginden sonra kendi mitinginin çok daha sönük kalacağını önceden tahmin etmesinin işaretiydi ve o gün Akşener belki de çoktan kaybettiğini anlamıştı.
Muharrem İnce, İYİ Parti Erzurum Karaçoban İlçe Başkanının Mehmet Sıddık Durmaz ve iki vatandaşın öldürülmesini “seçime kan bulaştı” açıklamasıyla bundan mağduriyet çıkarmaya çalışsa da, bu olayın seçimle ilgili olmayıp bir “kan davası” olduğunu da bal gibi biliyordu. Çünkü seçimin ertesi günü kardeşinin cenazesini almak için İstanbul’dan Erzurum’a giderken dinlenme tesislerinde öldürülmesinin başka izahı olamazdı.
Sonuç olarak; CHP, “her evden bir oy HDP’ye” çağrısıyla HDP’ye barajı aştırdı, dolayısıyla sözde Erdoğan düşmanlığı ile kendi oyunu bilerek ve isteyerek aşağıya çekerek CHP seçmenine adeta ihanet etti. Böylece varını yoğunu ortaya koyarak aday olan milletvekillerinin hayallerini de bir gecede yıktı.
Sırf oy uğruna PKK’yı terör örgütü olarak tanımayan HDP’nin lideri Demirtaş’a tahliye çağrısı yapması 47 yıllık davalarını bırakıp Akşener’in peşinden giden ülkücülerde derin kopmalar yarattı. Demirtaş’a yapılan tahliye çağrısı ise Akşener’e oy kazandıracağı yerde oy kaybettirdi.
24 Haziran seçimlerinden muhalefet için iki önemli sonuç çıktı:
Birincisi: “Cumhurbaşkanı olacağım” diye bazı ülkücüleri de peşine takan Meral Akşener; Türkiye’yi yönetecek bir beceriye ve kapasiteye sahip olmadığını seçimin ardından ortadan kaybolup, seçmenini yalnız bırakarak gösterdi. Piyasaya çıktığında ise; seçim boyunca yüzündeki gülümsemesi kaybolmuş; yerine gergin, asık suratlı, çatık kaşlı, her an herkesle kavga edebilecek bir Meral Akşener vardı. Yani maskesi düşmüştü!
İkincisi: 41 yıl sonra CHP ilk defa % 30 psikolojik barajı yıktı. Bu barajı yıkan ise Muharrem İnce’dir. Ancak, İnce’nin en büyük başarısı seçim sürecindeki üstün performansıdır. Muharrem İnce, seçim boyunca HDP’ye verdiği tavizler gibi bazı hatalar yapmamış olsa belki de bu oyun üzerine de çıkabilirdi. Ama asıl önemli olanı ilk önce tereddüt etmiş olsa da seçimin hemen ertesi günü ekranlara çıkıp, seçim sonuçlarını olgunlukla kabul etmesi ve toplumu geren mesajlardan uzak durarak Türkiye’nin geleceğine ait bir siyasetçi olacağını göstermesidir. Şayet Muharrem İnce önümüzdeki dönemde siyasi savrulmalara girmeden duruşunu korur ve geliştirirse Türk siyasetinin en önemli figürlerinden birisi haline gelecek, belki de önümüzdeki seçimlerde gerçek anlamda Cumhurbaşkanlığı’nın en önemli adayı olabilecektir. Tabii ki, CHP’deki çeteyi geçebilirse…
Son söz; Meral Akşener’in İYİ Parti’de liderliği artık çok haklı nedenlerle sorgulanması kaçınılmazdır. AK Parti sözcüsü Mahir Ünal’ın da dediği gibi Muharrem İnce ise bu saatte sonra CHP’nin doğal lideridir.
Dr. Binnur Çelebi
siyasetcafe.com