Destan yazmak ya da günlük demokrasi 

Özgür UYANIK

Geçen gün “Latin Amerika’da demokrasi ve insan hakları” üzerine yazarken Uruguay’ın eski başkanlarından Sanguinetti’nin “Demokrasi rutindir, destan değildir” diye bir sözüne rastladım. 

Herhalde demokrasi kavramı bundan daha sade biçimde anlatılamazdı. 

Demokrasi basittir. Büyük laflara ihtiyaç duymaz. Sokağa çıktığımızda, otobüse bindiğimizde, okula-işe gittiğimizde başımıza gelen şeydir. 

Avrupalı siyasetçilerin sade vatandaş gibi bisikletle işe gidip geldikleri görüntüler boşuna değil. 

Bu bir tür mütevazılık gösterisi de değildir. 
Bu bir demokrasi gösterisidir. 

İnsanlar bisikletle işe giden başbakanla eşit olmadıklarını bilirler. Ama en azından onunla aynı sokağı paylaşmanın rahatlığını ve güvenini hissederler.

Ve bu durum onların günlük hayatıdır.

Buna karşılık eğer bir ülkede gazeteciler, siyasetçiler sokakta dayak yiyorsa bu da oradaki demokrasi hakkında bir fikir verir. 

Tam da Sanguinetti’nin dediği gibi hangi ülkede destan yazılıyorsa o ülkede demokrasi tartışmalıdır.

Çünkü destan yazmak, anormal koşullara insanüstü tepkiler vermek demektir. Bu durumda kimse demokrasi beklentisi içinde olamaz. 

Nasıl ki bisikletle işe giden başbakan görüntüsü bir demokrasi gösterisiyse, sokakta dayak yiyen siyasetçi de “demokrasiye yer yok” gösterisidir. 

Askerde iyi bir komutanımız vardı. Hiçbir erini dövmezdi. Ama ne zaman içtimaya çıksak yan tarafımızdaki birliğin komutanının feci şekilde eratı dövdüğünü bize izletirdi. 

O zaman bu duruma canım sıkılır ve neden işi gücü bırakıp bu barbarca davranışı izlemek zorunda kaldığımıza anlam veremezdim. 

Sonra anladım ki bu, komutanımızın bir tür “demokrasi” gösterisiydi. Bize düzene uymazsak ne olacağını gösteriyordu.

Askerlikte demokrasi olmaz. Emir ve hiyerarşik düzen vardır.

Ülkeleri ve toplumları emir komuta ile yönetmek mümkün değildir. Fakat “birileri” konuşanın kafasına vurur, yazanın kolunu kırarsa tabi ki insanlar başını derde sokmak istemez ve susarlar.

Bu tür bir idare biçimi ise iktidarları güçlendirmez, aksine zayıflatır. 
Eskiden hırsızlık, haraç, çek-senet gibi olaylardan cezaevine düşenler kendileri için “gayrı meşru” tanımını kullanırlardı.

Bu kişilerin adamları, paraları, güçleri vardı. Ama elde ettikleri gücün toplum nezdinde meşru olmadığının bilincindeydiler. 

Gayrı meşru yöntemlerden fayda sağlayanlar ellerindeki gücü asla biriktiremezler ve bir yere aktaramazlar. Bu yöntem giderek varlıklarını sürdürmenin tek yolu haline gelir.

Sonunda artık bunu sürdürmenin koşulları ortadan kalktığında elde ettikleri güç buharlaşır.

Demokrasinin rutin olması için gücün, iktidarın istismar edilmesinin önüne geçmek gerekir. 

Aksi takdirde insan, hep düşmanlarla çevrili bir dünyada olunduğu sanrısıyla yaşamaya başlar ve hayali düşmanlara dokunamadığı için birbirinden nefret eden ve sürekli birbirini yok eden bir toplum oluşur.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.