DAR - BE..

Zeki KILIÇ

DAR - BE. 

 

Binlerce insan, aklını folyoya sarıp buzluğa koyunca böyle oluyor işte.
 
 
Binlerce insan, kendilerine, olduğundan fazla, sahte olduğu her halinden belli, jest ve mimikler eşliğinde süslü cümlelerle hitap eden bu her daim ağlak suratlı adamın söylediklerini, ceplerinde duran “acaba” yada sohbete giderken hep evde bırakmayı tercih ettikleri “hakkaten mi yav?” eşliğinde dinlemediklerinden böyle oluyor işte.
 
Binlerce insan, hayatlarının hiçbir döneminde, kendilerinden istenen eylemleri yaparken “niçin, ne amaçla” soru zarflarını kullanmadıkları için böyle oluyor işte.

Zaman terakki zamanıydı hani?
 
28 Şubatçılar bile değişip dönüştüklerinin ispatı gibi yaptıklarını modern zamana uydurup adına “postmodern darbe” derken, sen hangi akılla 36 sene öncesinin tekrarına kalkışıyorsun.
 
Bizim millet, sorgusuz- sualsiz sever yeniyi. Kendisini muhafazakârım diye tanımlamasına bakma, pek hazzetmez eskiden. 
 
Nostalji kabilindendir eski sevdası.
 
Ölü sevici kabilinden daha çok…
 
“Osmanlı” sayıklamaları, onun bir daha geri gelemeyeceğini bildiğindendir.
Doğululuk bir etiket olarak durur üstlerinde ya batı hayranlığı iliklerine işlemiştir.  
 
Fakir fukaranın çocuğunu İmam-Hatip’e yönlendirdiğine aldanma.
 
İmkânı olsa, Amerika’da doğurtur küçük hanımını; New York’ta doğurtturamadığını Houston’da okutur, en azından Robert’e gönderir çocuğunu ya, o imkân nerde (!).
 
28 Şubat’ta üç tank dolaşınca Ankara sokaklarında herkesin evine girmesi, senin karşında ise aslan kesilmesinin budur en büyük sebebi.  
 
Düşünebilseydin… 
 
Ama sen düşünemezsin değil mi?
 
Hoca emreder sen yaparsın.
 
Sonrası mı?
 
Hoca Pensilvanya’da sen mapusta yatarsın.

***

Teşebbüs aşamasında kalmasına rağmen yüzlerle ifade edilen kişinin ölümüne, binlerin yaralanmasına sebep olan darbenin olduğu akşam Ağrı’dayım. 
 
Telefondaki arkadaşım:
 
Reis, darbe oluyor galiba, diyor. 
 
Ciddiye almıyorum.
 
Bu zamanda, bu ahmaklığı yapacak insan kaldığına inanmıyorum çünkü. 
 
Bir telefon daha gelince caddeye koşuyorum. 
 
Ne bir tank, ne bir asker var sokakta.
 
Eve dönüyorum.
 
Mahallenin imamının sesini duyuyoruz çok kısa bir süre sonra.
 
Yanık ve titrek sesle okuduğu salanın ardından:
 
-Ağrı Valiliğinden Duyuru, diyor.
 
Türk demokrasisine, Türk bayrağına, Türk milletine, Türkiye Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak için bütün vatandaşları sokağa çıkmaya, değerlerimize sahip çıkmaya çağırıyor.
 
Hilal Ablam geliyor aklıma. Yüz yüze görüşmenin nasip olmadığı, hep ekranlardan takip ettiğim, Türk kelamını duyunca karşısındakine on KAPLAN gücünde saldıran Hilal ablam. 
 
Bir de daha teyze görünümlü biri vardı ya hani. Onu pek tutmadığımdan adı aklımda kalmıyor bir türlü.  
 
“Devletin adı Türk olmasa bu felaketleri yaşamazdık” mealinde konuşan teyze. 
Korna sesleri dolduruyor gökyüzünü.
 
 İnsanlar akın akın Valiliğe akıyor. ( Yazmaya değer bir adam vali. Bir gün onu da yazarım belki).
 
Ağızlarında sloganlar, ıslıklar; ellerinde Türk bayraklarıyla Karapapaklar, Kürtler, Azeriler devletlerine sahip çıkıyorlar.
 
“Bunların hangisi Türk ki Hilal Abla?” diye sorasım var ya, gerek de yok aslında. 
 
Bu felaket karşısında, ortak kaygıyla, ortak imanla, ortak duygu ve düşünceyle, ortak öfkeyle sokaklara dökülen bu insanların hangisini yekdiğerinden ayırabilirim ki!
 
Hangisini daha az, hangisini daha çok sevebilirim ki!
 
Şu yan yana duranlardan Cenap Kürt, Erol Karapapak, Veli de Azeri’dir.
 
Biliyorum.
 
Üçünü birbirinden ayırınca kan, gözyaşı, ölüm ve kaos çıkıyor.
 
Üçünü yan yana koyup topluyorum.
 
Sonuç: Türk çıkıyor.
 
Devlet çıkıyor, vatan çıkıyor, hürriyet çıkıyor.
 
Allah’a hamd ediyorum.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.