Türkçemizin o güzelliği, çok çekimliliği ve derinliğinde öyle cümleler, kelimeler, hatta heceler vardır ki; anlamını açıklamaya kitaplar dolusu malzeme bulabilirsiniz.
“DALKAVUK” bu sözcüklerden biridir.
“Dal” Türkçe sözcük olup birkaç anlamı vardır. Yani sesteş bir sözcüktür.
Bir anlamı “ağaç dalı” ndaki bildiğimiz anlamıdır ve Uygurcadan bu yana kullanılır.
Dilimizde epey türevi vardır (dallanmak, dalına binmek, dal vermek vb.).
İkinci anlamı ise “çıplak, yalın”dır.
“Kavuk” sözcüğü de Uygur Türkçesinden beridir yazılı Türkçede yerini almıştır, kullanılır. Birçok anlamı vardır: İdrar torbası, içi boş şey, üzerine sarık sarılan içi boş külah.
Bu iki hecenin bileşkesi “Dalkavuk” olarak karşımıza çıkınca şu anlamlara gelir: Kavuğu yalın, kavuğu çıplak, yani külahında sarık olmayan.
Osmanlı döneminde türetilen bu kelime o dönemlerde soytarılara verilen isimdi.
Yani soytarılar içi boş bir külah taktığı için “dalkavuk” olarak adlandırılırlardı.
Bir de sarıklı külahlar vardı bunlarda okumuşlukluğu, bilgeliği simgelerlerdi.
Yani bir nevi beden dili, kıyık kıyafet ile statüler ayrılırdı.
Ama her sarıklı kavuklunun da bilge olduğunu söyleyemeyiz.
Tıpkı bizde kravat takan, takım elbise giyen ve kendini alim zanneden zevatlar gibi.
DALKAVUKLUK Osmanlı döneminde çoğalınca meslek halini aldı!
Ve bu meslek o kadar ilerledi ki sendikalaştılar ve yine yasalarla onların hakları güvence altına alındı.
Osmanlı bunu yaparken aslında soytarılığı tescilleyip, hem sahibinin egolarını tatmin etmeyi amaçlamış, hem de büyük bir yıkımın önüne geçip tipleri deşifre etmek istemiştir.
Osmanlı bu durumu o kadar güzel yürütmüş ki, I. Mahmut dönemine ait bir belgede efendisinin bir dalkavuğa yapabilecekleri ve bedel olarak da ödemesi gereken ücret ayrıntılı olarak belirlenmiş.
Tarife şöyle:
* Dalkavuğun burnuna fiske vurma (fiske başına) 20 Para
* Suratına tokat atma (tokat başına) 30 para
* Yüzüne mürekkep veya kömür karası sürme 37 para
* Bir salkım üzüm sapı ile birlikte yedirme 40 para
* Kel başa tokat atma (tokat başına) 45 para
* Üzengisi olmayan haşarı hayvana bindirerek olacakların seyredilmesi 300 para
* Kuyruğu dışarıda kalmayacak biçimde ağzına fındık sıçanı sokma 400 para
* Bostan dolabına bağlayarak manda gibi çevirme (bir devir için) 600 para
* Oturduğu minderden yuvarlama 30 para,
* Merdivenden yuvarlama 180 para
* Sakalının yarısını kırkma 90 kuruş,
Yani görünün o ki; dalkavuk besleyeceksen paran bol olacak, tarife onu gösteriyor.
Türk Dil Kurumu Sözlüğün ise “dalkavuk” u şöyle açıklar: “Kendisine çıkar sağlayacak olanlara aşırı bir saygı ve hayranlık göstererek yaranmak isteyen kimse, şaklaban, yağcı, yalaka.”
Merhum Osman Yüksel Serdengeçti de bu duruma bir örneği şöyle vermektedir;
- Mustafa Kemal son günlerindedir. Ziyaretine zamanın menfaatçi, yağdanlık tipli, üstadın tabiri ile hokkabaz mizaçlı birkaç mebus, bürokrat vs. gelir ve Mustafa Kemal'in başucuna otururlar. Mustafa Kemal zorlana zorlana başını çevirir ve bunları görür görmez, "Siz mi geldiniz .....ler?" der. Bizim yağdanlıklar sevinç içinde birbirlerine dönerler, "Tanıdı bizi, tanıdı bizi…"
Günümüzde şöyle bir TV ekranlarına, siyaset sahnelerine, bürokrat takımlarına bakınca Osmanlı dönemini geçtiğimiz aşikardır.
Yani dalkavukluk artık bu çağda da, bir meslek olarak karşımıza çıkmamaktadır.
Dolayısı ile onların hakları güvence altına alınmalı ve soytarılıkları tescillenmelidir.
Ve en kısa zamanda sendikalaşmalıdırlar.
Niye mi?
Dalkavukların bir özelikleri daha vardır ki, kontrol altına alınmazlarsa nice imparatorluk, nice devlet yıkmışlardır.
Bu tipler en çok liderlerin, özelikle devlet yöneten liderin etrafını sarmaktadırlar.
Bu sarmaların sonucu tarihsel deneyimlerimiz de mevcuttur.
Rahmetli Cengiz AYTMATOV bu durumu kısaca şöyle tariflemiştir;
"DALKAVUKLARIN YIKAMAYACAĞI LİDER YOK