"Cumhuriyet’in sabah güneşi" olarak isimlendirilen ve eğitim konusunda tüm dünyaya örnek olmuş, bütünüyle Türkiye’ye ait bir proje olan Köy Enstitüleri bundan tam 80 yıl önce kurulmuştu. Bu yıl kuruluşunun 80. yıl dönümü olan Köy Enstitüleri için Türkiye çapında etkinlikler planlansa da korona virüs krizi buna engel oldu.
Mustafa Kemal’in, "Biz Cumhuriyet'i köylere götüremedik. 40 bin köyün 35 bini okul ve öğretmensiz. Bir çözüm bulalım” sözleri üzerine 17 Nisan 1940 tarihli ve 3803 sayılı yasa ile açılan, ilkokul öğretmeni yetiştirmek amacı olan bir okul türüydü Köy Enstitüleri. Projeyi 28 Aralık 1938 tarihinde Milli Eğitim Bakanı olan Hasan Ali Yücel bizzat yürütmüştü.
Köy Enstitüleri fikri ilk kez Amerikalı eğitim filozofu John Dewey tarafından savunuldu. Dewey, özellikle kırsal bölgelerdeki okulların toplum yaşam merkezi haline getirilmesi gerektiğinin altını çizmişti.
Köy Enstitüleri’nin Kuruluşu, başlangıcı ve yürütülme süreci
Eğitim alanında kırsal kesimde yaşayan halk ile kentliler arasındaki bozuk dengeyi eşitlemek ve köy halkına pratik bilgi vermek amacıyla 1936'ta Saffet Arıkan'ın Vekilliği döneminde Köy Eğitmeni projesi uygulamasına başlandı. Askerliğini onbaşı veya çavuş olarak yapan gençler, Ziraat Bakanlığı'nın işbirliğiyle, modern tarım tekniklerini uygulayan Mahmudiye Devlet Üretme Çiftliği'nde yetiştirilerek köylere gönderildiler. Amaç, köye hem bir öğretmen hem de modern üretim araçları ve tarım yöntemleri sağlamak ve eğitimin mali yükünü hafifletmekti.
İsmail Hakkı Tonguç yönetiminde başlanan bu projenin başarılı olması üzerine 1937 ve 1939 yıllarında çıkarılan yasalarla köy eğitmeni yetiştirme deneyimi yaygınlaştırılıp kırsal kesime yönelik bu eğitim uygulaması daha sonra kurulan Köy Enstitüleri için uygun koşullar yaratmış ve Köy Enstitüleri'ne geçişi sağlamıştır.
Aslında geçiş süreci o kadar da kolay olmadı, o dönemde de TBMM’nde karşıt görüşler ortaya çıkmıştı bile. Karşıt görüşte olanlar bu hareketin toplumda kentten uzak kalmış yeni bir sınıf yaratacağı fikrini savunmuşlardı. bundan başka, Köy Enstitüleri'nin gerek kuruluş ve gerekse öğretim yöntemini eleştirmişlerdir. Ayrıca bu görüşte olanların kaygı ve düşünceleri, köylülerin parasız çalıştırılarak acımasızca istismar edileceği, kız-erkek bir arada eğitim görmelerinin ahlak anlayışına aykırı olduğu, Köy Enstitüleri'nin keyfi olarak geliştirilmiş bir model olduğu ve sonuçta da "yarım münevver" yetişeceği doğrultusundaydı.
Yoğun bir çaba ile projeyi gerçekleştirmeye çalışan Yücel ise, tutarlı bir eğitim uygulamasıyla Türkiye'deki öğretmen açığının 15 yıl gibi kısa bir zaman içerisinde kapatılabileceğini vurgulayarak bütün bu iddiaları şiddetle reddeder ve proje başlar.
17 Nisan 1940'ta Köy Enstitüleri Yasası çıkarılarak köy okullarında görev alacak olan öğretmenleri yetiştirmek üzere kent ve kasabalardan uzak, geniş arazisi bulunan uygun yerlerde Köy Enstitüleri kurulmaya başlanır. Köy Enstitülerinde devletin az bir yardımı ile, öğretmen adayları, iş içinde çalışarak hem kendi barınaklarını, dersliklerini ve diğer gereksinimlerini, çalışma yerlerini yapmışlar; hem de gereken genel kültür ile meslekî bilgileri ve tarım çalışmaları yaparak köy için gerekli olan beceriyi kazanmışlardır. Bunlar, işi bilen öğretmen ve usta öğreticilerin rehberliği altında gerçekleşmiştir.
1942-43 öğretim yılında, Köy Enstitüleri'ne öğretmen, bölge okullarına yönetici, gezici başöğretmen, ilköğretim müfettişi ve kesim müfettişi yetiştirmek amacıyla Hasanoğlan Köy Enstitüsü bünyesinde Yüksek Köy Enstitüsü açılır. Enstitülerin ilk resmi öğretim programı 1943 yılında yayımlanır.
Programa göre, ilkokulu bitiren çocuklar sınavla Köy Enstitülerine alınır ve karma eğitim uygulanır. Toplam beş yıl süren öğretim zamanının yarısı kültür derslerine, dörtte biri tarım dersleri ve çalışmalarına, dörtte biri de sanat ya da teknik derslere ve çalışmalara ayrılmıştır. Bütün derslerde ve çalışmalardaki temel yöntemin 'yaparak öğrenme' ilkesi olduğu söylenebilir. "Gerek öğretimin eğitsel bir biçimde yapılmasında, okuldaki toplumsal ortamın yaratılmasında ve gerekse toprakların işlenip uygar bir eğitim kurumunun oluşmasında öğrenci - öğretmen ilişkilerinin bir aile yuvasındaki gibi içten oluşunun büyük rolü olmuştur." Zamanla sayıları 21'i bulan Köy Enstitüleri 1944'ten itibaren yılda ortalama 2000 öğretmen mezun etmeye başlar. Köylere gönderilen öğretmenlere tarım araç ve gereçleri ile üretimde bulunmak ve gelirinden yararlanmak üzere tarla ve irat hayvanları verilir. Öğretmenlerin ödevleri 1942 yılında çıkan 'Köy Okulları ve Enstitüleri Teşkilat Kanunu'nda belirlenmiş ve 'okul ve kurslarla ilgili işler' ve 'köy halkını yetiştirmekle ilgili işler' diye ikiye bölünür.
Ulaşılmak istenen hedef, Atatürk'ün halkçılık ilkelerine uygun olarak, geniş halk kitlelerinin eğitim düzeyini yükseltmek, böylece reformların yerleşmesi için gerekli koşulları yaratmak, halkın politik, ekonomik ve kültürel yaşama aktif olarak katılmasını sağlamak ve aynı zamanda kendi hakları konusunda bilinçlendirmektir. Enstitüler, geniş bir halk kütlesine ulaşan bir eğitim ve kalkınma etkinliği olması dolayısıyla ülkenin gelişmesinde en büyük katalizör olarak görülebilir. Nitekim daha başlangıç noktasında kalan bu eğitim modelinin başarısı, 1946'ya kadar köylerdeki öğretmen açığını kapatan 16.400 kadın ve erkek öğretmen ile 7300 sağlık memuru ve 8756 eğitmen yetiştirmiş olmasıdır. Köy Enstitüleri’nin mezunlar arasında Mehmet Başaran , Talip Apaydın, Fakir Baykurt ve Mahmut Makal gibi yazarlar da bulunmaktadır. Şiir, hikaye ve romanlarında köy sorunlarını işleyen bu yazarlar, sosyal, kültürel ve siyasal etkinlikler de göstererek köy insanının dünyası için bilinç yaratmışlardır.
"Köy Enstitüleri sisteminin eğitimimize en büyük katkısı, o güne kadar yalnızca eğitim kitaplarında görülen, fakat geleneksel eğitimin etkisiyle, okula ve sınıflara giremeyen eğitim ilke ve yöntemlerini, doğanın içinde hayata geçirmek olmuştur. Bunların somut birer örneğini vermiştir. Buralarda binlerce öğretmen adayı, bunları bizzat yaşayarak öğrenmişler ve gittikleri okullara da bunları taşımışlardır."
Kuruluşundan kapanışına kadar Köy Enstitüleri’nden yaklaşık 1600-1700 kız öğrenci mezun oldu. 1400 sağlıkçı yetişti. 17 bin 300 öğretmen, 8 bin 500 eğitmen yetişti. Köy enstitülerinin kurulduğu 1940 yılında Türkiye’nin nüfusu 17 milyon 800 bin, kapatıldığı 1954 yılında 20 milyon 900 bin civarındaydı.
Yücel'in başarısı, bu projeyi Büyük Millet Meclisi'ndeki şiddetli eleştirilere karşın gerçekleştirmiş olmasıdır.
KÖY ENSTİTÜLERİNDE HANGİ DERSLER OKUTULDU?
Kültür dersleri: Türkçe, Tarih, Coğrafya, Yurttaşlık Bilgisi, Matematik, Fizik, Kimya, Tabiat ve Okul Sağlık Bilgisi, Yabancı Dil, el yazısı, resim - iş, beden eğitimi ve ulusal oyunlar, müzik, askerlik, ev idaresi ve çocuk bakımı, öğretmenlik bilgisi, Zirai işletme Ekonomisi, Kooperatifçilik.
Ziraat dersleri: Tarla Ziraatı; Bahçe Ziraatı, Sanayi Bitkileri Ziraatı ve Zirai Sanatlar, Zootekni, Kümes Hayvancılığı, Arıcılık ve ipek Böcekçiliği, Balıkçılık ve Mahsulleri.
Teknik dersler: Demircilik ve Nalbantlık, Dülgerlik ve Marangozluk, yapıcılık, köy ev ve el Sanatları, Makine ve Motor Kullanma
KÖY ENSTİTÜLERİ NEDEN KAPATILDI?
II. Dünya Savaşı'nın sonlarına doğru 1945 yılında Sovyetler Birliği lideri Stalin'in Türkiye'den Kars, Artvin ve Ardahan'ı ve Boğazlarda askeri üs istemesi üzerine, Milli Şef İsmet İnönü de ABD'den askeri destek istemişti. Bu desteği vermeye hazır olduğunu belirten ABD, Truman Doktrini ile yardıma başlamıştı ancak karşılığında, Türkiye'de serbest seçimlere dayanan demokrasi düzeninin yerleştirilmesini ve Milli Şeflik, "5 yıllık kalkınma planları" ve "Köy Enstitüleri" gibi Sovyet sistemine benzer uygulamaların kaldırılmasını talep etti.
1946 yılında siyasi kaygı nedeniyle, müfredatında ve yapılanmasında kuruluş amaçlarından uzaklaşan değişiklikler yapıldı. İlerleyen yıllarda da, daha önceleri sıkı sıkıya bağlı olduğu "iş için iş içinde eğitim" ilkesinden uzaklaştırıldı. Öğretmen okullarına dönüştürülerek 1954'te kapatıldılar.
KÖY ENSTİTÜLERİNİN KAPANIŞIYLA TÜRKİYE NELER KAYBETTİ?
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Kemal Kocabaş “Köy enstitüleri, hayatın gerçek problemlerini öğrenmeyi ve özgür, aktif yurttaşlar yetiştirmeyi hedefleyen eğitim kurumlarıydı. Türkiye bunu kaybetti. Düşünce devrimini, kültür devrimini, merak eden, eleştiren insan yetiştirme kültürünü kaybetti. 80. yıl dönümünde bizim tek dileğimiz Türkiye'de eğitim sisteminin reformize edilmesi. Çünkü bu salgın hastalık gösterdi ki günümüzün bütün bu küresel ve ulusal sorunlarının çözümü akıl ve bilimde” sözleri ile Köy Enstitüleri’nin kapanışının Türkiye’ye neler kaybettirdiğinin altını çiziyor.
Siyasetcafe.com