Türkiye gündemi birkaç gündür bir kavgaya kilitlenmiş.
Serok Ahmet’in Gelecek Partisi’nde yardımcısı olan Selçuk Özdağ’ın saldırıya uğradığı iddiaları ile başlayan tartışmalar ülkenin en önemli sorunu haline getirildi.
Kavgaya karışanlar ve saldırgan olduğu iddia edilen kişiler, ifadelerinde Özdağ’a FETÖ ile ilişkisini sorduklarını ve karşılığında Özdağ’ın küfür ile cevap verdiğini iddia ediyor. Sebep her ne olursa olsun, saldırıyı veya kavgayı onaylamak mümkün değil. Konu yargıya intikal etmiştir. Son kararı yargı verecektir.
Hiçbir siyasetçinin, herhangi bir siyasetçiye veya sıradan bir vatandaşa karşı uygulanan şiddeti savunacağına ihtimal vermiyorum. Şiddet her kime uygulanırsa uygulansın doğru bir yöntem değildir.
Ancak, basit bir saldırı veya kavgayı sürekli gündemde tutan siyasetçilerin adalet anlayışı ve adalete bakışı ülke için son derece kaygı verici.
Özdağ olayına sert tepki gösterenlerin aynı hassasiyeti her olayda gösterdiğini görmek isteriz. O zaman gerçekten şiddete karşı olduklarına, adil olduklarına inanırız.
500 kilometre adalet yürüyüşü yapan Kemal Kılıçdaroğlu’nun aradığı adaleti bu anlayışla bulması mümkün değil. Çünkü kendisi adil değil. Adaleti ancak kendi çıkarı veya siyaseti söz konusu olunca arayan bir kişinin gerçekten adaletten yana olduğunu söyleyebilir miyiz?
Şimdi birbirine hiç benzemeyen iki olay karşısında Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere, muhalefet partilerin tepkilerine bir bakalım.
Özdağ olayında, Kılıçdaroğlu Başta Erdoğan olmak üzere, Bahçeli ve diğer siyasilerin ve hatta herkesin tepki göstermesini istiyor.
Akşener, Soylu’yu göreve çağırıyor. Diğer küçük muhalif partiler ise kıyamet koparıyor.
Elbette, saldırıya karşı tepki verilmeli, adalet mekanizması işletilmeli ve sonuca gidilmelidir.
Peki, bu adalet yalnız Özdağ’lar saldırıya uğradığı zaman mı akıllarına geliyor.
Türkiye’ye ve Türk milletine saldıran teröristin serbest kalmasını, ama kavgada 2 yumruk atan saldırganın yakalanması için devletin en yetkili organlarının teyakkuza geçmesini isteyen bir adalet anlayışı ile karşı karşıyayız.
Şu an hapiste olan PKK’nın siyasi elemanı Selahattin Demirtaş’ın konuşmalarından birkaç örnek vereyim.
*Biz PKK’yı silahlı bir halk hareketi olarak tanımlıyoruz.
*Buna alışsanız iyi olur. Biz daha Başkan Apo’nun heykelini dikeceğiz.
*Zannediyor musunuz ki, Bodrum Cizre’ye çok uzaktır. Suriye bu şeklide başladı ve iç savaşa dönüştü. Şimdi Türkiye bunun kıyısında işte.
Hendek operasyonlarında halkı Türk ordusuna karşı direnişe çağıran, 6-8 Ekim olaylarında iç savaş provası yapan ve onlarca kişinin ölümüne sebep olan Demirtaş serbest kalmalı, ama 2 yumruk atan linç edilmeli diyen bir ana muhalefet lideri var.
Cizre, Bodrum ve Suriye örneği ile Türkiye’nin her yerinde isyan ve iç savaş kışkırtıcılığı yapan bir Demirtaş için özgürlük isteyen bir adil (!) muhalefet liderimiz var.
Adalet herkese lazım, ama en çok idare edenlerin adil olması gerekir. Türkiye’yi yönetenlerin ve yönetmeye talip olanların da adil olması gerekir.
PKK’lıların serbest kalmasını iste, KYK mağdurları diye FETÖ’cülerin serbest kalmasını iste, MİT dosyalarını ifşa edenlerin yargılanmasını eleştir, ama 2 yumruk atanın yargılanması için dünyayı adalet adına ayağa kaldır.
Adalet, hukukun yerine getirilmesi için gerekli olduğu kadar, hakkın da doğruluğun da yerine getirilmesi için gereklidir.
Türk’ün, Türkiye’nin hakkını korumak da öncelikle siyasilerin birincil görevleridir.
Sen, 500 km adalet diye yürü, teröristleri adalet adına serbest bırakın diye haykır, sonra da iki tokat için adalet nutukları at…
Sevsinler senin adaletini….