Dünyayı kasıp kavuran korona virüs ile her gün yeni tedbirler alınıyor ve bu ilgililer tarafından halka duyuruluyor.
Salgın ile imtihanımız devam ederken güzel ülkemin korona manzaraları da her gün bir başka resimle önümüze geliyor.
Efendim, bildiğiniz gibi korona bulaşıcı olduğu için “evde kal” çağrılarının yanında toplu yapılan hiçbir etkinliğe de izin verilmiyor.
Buna vakit namazları ve doğal olarak Cuma namazı da dahil.
Geç de olsa yerinde alınan bir karar.
Karar alınmasına alındı da, kimin için alındı o açıklanmamıştı, bu hafta belli oldu,
Meğer kararı alan kendisini bu karardan muaf tutmuş.
Geçen Cuma, bir vatandaşımız cami kapısını tekmelerken, bir başkası da polislere rağmen camiye girip Cuma namazı kılmak isterken görüntülendi.
Sakarya’da bir grup Cuma namazı kılamadığı için olay çıkartmaya kalktı.
Ve… Bu Cuma
Diyanet İşleri Başkanı kendi aldığı kararı bir kenara koydu, “bu karar siz tebaalarım içindir” dercesine Cuma namazını kıldı, onu da görüntüleyerek milletin gözüne soktu…
Ve yeni bir "bidat" yarattı.
Salgın hastalık halinde cemaat namazı kılınmaz ilkesini bir kenara koyarak, cemaat namazındaki saf düzenini kafasına göre değiştirerek, Emeviler'in bidat'larına bir yenisini daha ekledi.
Eğer yeni yarattığınız saf düzeninde namaz kılmak uyunsa, neden cemaate de aynı şekilde kılınma izni vermediniz?
İşte bizim Baş İmamız ve tarihe düşülecek önemli bir not…
**
Dr. Selçuk Köse
Dr. Köse Bakırköy Sadi Konuk Devlet Hastanesi doktorlarından.
Operatör doktor.
Selçuk Köse geçtiğimiz günlerde korona virüse yakalandı.
Bütün sağlıkçıların hayatlarını ortaya koyarak verdiği mücadele her türlü takdirin üstündedir.
Dr. Selçuk Köse’de bunlardan biri.
Sadi Konuk Devlet Hastanesini bilmeyenler için söyleyeyim, Avrupa yakasının en büyük ve teşekküllü hastanelerinden birsidir. İlk korona testleri orada yapılmaya başladı ve tahmin edersiniz ki oldukça yoğun bir hasta trafiği var.
İşte Dr. Köse bu hastanede koronovirüse yakalandı. Bu da doğal sonuçlardan biri diyebilirsiniz. Hiçbir sağlıkçımızın bu virüse yakalanmasını arzu etmeyiz, ancak hasta ile temas sonucu maalesef hepsi risk altında.
Bundan sonrası içe tam bir dram…
Dr. Köse yoğun bakım ünitesine alınıyor ve tedavi için reçete yazılıyor.
Yazılan ilaç “Favipiravir”
İlaç bulunamıyor.
Dr.Köse’nin yine doktor olan eski eşi Filiz Gültekin çabalıyor ilacı bulmak için.
Eski eşi ama çocuğunun babası.
Filiz Gültekin ilacı bulamayınca sosyal medya aracılığı ile yardım istiyor.
“Lütfen yardım edin… ACİLEN FAVİPİRAVİR BULMAMIZ GEREKİR. Reçete görselde” notu ile reçeteyi paylaşıyor.
**
Sonra efendim bir iş adamı çıkıyor, sosyal medyada aldığı test kitlerini gözümüze sokuyor.
Video paylaşıyor.
Korona virüse yakalanmış mı diye merak ederek ailece test yapıyorlar.
Eleştirilere ise, “Paramla aldım işte faturası” diye cevap veriyor.
Faturanın miktar kısmında 125 adet yazıyor.
Yani 1-2 tane almamış, tam 125 adet test kiti almış…
Yani diyor ki, Türkiye’de test bekleyen binlerce korona şüphelisi olsa da benim param var kardeşim, istediğim kadar test kiti alırım.
Bir tarafta ilaç bulamayan doktor, test yaptırmak için bekleyen binlerce hasta, diğer tarafta parası olduğu için her şeye hakkı olduğunu düşünen zihniyet!
Şimdi…
Bu test kitlerini isteyen istediği kadar alabiliyorsa, ve bu yasalsa, neden o çok ünlü iş adamlarımız, tarikatlarımız, cemaatlerimiz ve meşhur vakıflarımız bu kitlerden alıp Sağlık Bakanlığı’na hibe etmiyor?
3 kilo bulgur, fasulye koyarak dağıttığınız ve “zekatımı verdim” diyerek hava attığınız gıda kolileri yerine test kitleri neden almıyorsunuz?
Türkiye’nin “korona günlerinde" yaşadığı bu üç örnek unutulmayacak sanırım.
En azından ben hiç unutmayacağım, yaşadığım sürece…