'Kâinatta, tesadüfe tesadüf etmek imkânsızdır.
-Sokrates-
Gündem o kadar hızlı değişiyor ki hangi konuyu derinliğine analiz edeceğiz, hangi mesele daha önceliklidir, seçim yapmakta zorlanıyoruz. Türkoloji meselesi ile ilgili yazımızı tamamlamadan, ABD olayları ve bunun küresel etkileri o kadar önemli ki; sonuçları bütün dünyayı etkileyecek, bunları bitirmeden Beyrut nükleer eşdeğeri bir saldırı ile bir sabotajla karşı karşıya kaldı.
Cep telefonuma gelen videoları izlediğimde, bunun havai fişek yangını ile süslenmiş bir sabotaj olduğunu değerlendirdim. Bu sonuca nasıl ulaştım onu anlatmak lazımdır. TNT, mühimmat ve amonyum patlamalarında yerden beyaz bir toz çıkar ama yangının rengi sarı ve siyahtır. Patlama blok olarak gerçekleşmez, yangının sirayetine ve yayılmasına bağlı olarak patlamalar parça parça devam eder.
Yangın uzun süre devam eder. Harlanacak seviyeye gelen maddeler yanar, patlamalar belli bir zamana yayılarak sürer, bir anda patlayarak bitmez. (Nükleer patlamalar anında başlar ve süratli bir blast tesir gösterir.) Bu düşünceyi teyit eden yangın 1917’de Haydarpaşa Limanı’nda meydana gelen gar patlamasıdır. (Bununla ilgili resimlere bakılarak mukayese yapılmasını tavsiye ediyorum.)
6 Eylül 1917 günü meydana gelen Haydarpaşa Garı patlaması, o gün uygulanan örfi idare ( sıkıyönetim) yüzünden konu üzerinde araştırma yazıları yayınlanamamış, sebepleri gün yüzüne çıkartılamamıştır. Bir vinç operatörü Ermeni’nin mühimmatı yere düşürmesi sebebiyle çıkmıştır denip üstü kapatılmıştır. Haydarpaşa Garı, Berlin’den Filistin’e gönderilecek asker, silah ve cephanenin toplandığı ve trenlerle sevk edildiği merkezdi.
Yığınla silah ve cephane Haydarpaşa Garı’nda toplanmış, sevk edileceği günü beklemekteydi. Bu silah ve mühimmatlar Yıldırım Ordular Grubu’nun karşı taarruzu ve İngilizleri püskürtmesi için gönderilecekti[1].
Almanların içine sızmış olan bir Fransız casusu, Georg Mann adlı Alsaslı deniz askeri, Haydarpaşa’daki karargâhta kritik bir mevkide çalışmakta, olan biteni, ara sıra yaptığı Berlin yolculuklarında istihbarat şefine gizlice aktarmaktadır. Bu patlamadan 3 ay sonra Kudüs İngilizlerin eline düşer gar içinde bulunan yüzlerce insan ölmüştür… Ölü sayısı bini aşmıştır.
Şimdi Haydarpaşa Garı sabotajıyla Beyrut sabotajını resimlere bakarak mukayese edelim: 6 Eylül 1917’de saatler 17: 30 sularında meydana geldi. İnfilak, yeni istasyon ile silolar arasındaki sevkiyat iskelesinde oldu. İnfilaklar birbirini izledi. Demiryollarındaki vagonlar birbirini müteakip patladığı için infilaklar gece yarısına kadar devam etti.”
Talat Paşa hadiseyi şöyle anlatıyor: “…Benzin fıçılarından birinin sırf eser-i kaza olarak iştiali neticesinde yeni istasyonun bir kısmı ile istasyona ait elektrik fabrikası silolar sevkiyat iskelesinde bulunan mavna ve vagonlar muhterik olmuş ve mavnalar derunundaki mühimmat-ı harbiye infilak etmiştir. (ve istasyon gerisinde bulunan külli miktardaki mühimmat tamamen kurtulmuştur.) “...
O aralık istasyonda ve rıhtımda yolcu treni ile yolcu vapuru bulunmadığından ahaliden hiçbir zayiat olmadığı gibi istasyon binasında bulunan memurinden ağır mecruh olan liman müdürü ile katipten maadası tamamen kurtulmuş ve nüfusî zayiatı vazife-yi sevkiyat iskelesinde bulunanlara inhisar etmiştir ki bunların da yekûnu ölü ve mecruh olarak iki yüze karib bulunmuştur.”
Dâhiliye Nezareti’nce yayınlanan bildiride hadise şunlardan ibarettir: “...Kazadan dolayı yolcu vagonlarından kırk adedinin kısmen kabil-i tamir olmak üzere hasara uğradığı gibi yüz doksanı kabil-i tamir ve on sekizi gayr-i kabil-i tamir olmak üzere ceman iki yüz sekiz yük vagonunun harap olduğu ve Moda cihetinde denizden toplattırılan sekiz sandık el bombasının memur-ı mahsusa teslim ettirilmesini...”
Talat Paşa, yangının büyüklüğüne rağmen: “..Anadolu treni dünden ve banliyo trenleri de bugünden itibaren tekrar işlemeye başlamıştır.” Diyerek bu devasa yangına rağmen ecdadımızın yorulmaz bir çalışkanlık ile badireyi nasıl atlatıldığını ifade etmektedir.
Liman von Sanders hatıratında: “ Haydarpaşa olayında istasyondan başka, rıhtım ve birçok yiyecek maddesi vs. harap oldu. Avrupa’nın yarısını aşıp gelen cephane sandıklarından birinin yere hızlı atılmasıyla bu infilakın meydana geldiği düşünülemez. Bunun düşman tarafından tertiplenmiş bir sabotaj olması daha kuvvetli bir ihtimaldir.”
Haydarpaşa Garı yangını ile Beyrut Limanı’na yapılan sabotajın mukayesesinde; yangının çıkış şekli, yanma şekli, dumanların durumu, patlamanın mantar yapısı, patlamanın süresi, patlamanın büyük ölçüde su altından başladığı görüntüsü mühimmat veya yanıcı madde patlaması gibi olmayan görüntüler kendiliğinden çıkmış klasik bir yangın izlenimini vermemektedir.
Beyrut Limanı adeta “şah mat” hesabı tek hamlede kullanılamaz hale getirilmiş, kısa zamanda onarılması imkânsız hasar açılmıştır. Patlamanın blast tesiri, 25 Km2lik alanda yıkılmadık bina bırakmamış, sesi Kıbrıs’dan duyulmuştur. Limanda bulunan bir gemi batmıştır.
2 bin 750 ton amonyum nitratın patlaması, bu maddelerin bulunduğu 12 numaralı depoda önce yangının çıkışı, yayılmayı beklemeden aniden patlaması, patlamayı müteakip mantar oluşması, yanmanın nükleer patlamada olduğu gibi süratle yükselmesi, kasırga estirmesi, patlamanın sesinin nükleer patlama ile benzerlikler taşıması, çok hazırlıklı çok teknik bir sabotaj yapıldığını göstermektedir.
Haydarpaşa Garı Beyrut Limanı’ndan çok küçüktür. Beyrut Limanı devasa büyüklüğe sahiptir. Rıhtım uzunluğu 5,7 Km ve 1 milyon 200 metre kare alana yıllık 1 milyon 200 bin konteyner taşıma kapasitesine sahiptir. Limanın genel kargo alanı 12 depodan oluşuyor ve 120 bin ton kapasiteli bir tahıl ambarını içinde barındırıyor.
Beyrut Limanı, konteyner, otomobil, kuru ve sıvı yük ve depolama tesisleri de dahil olmak üzere hem yolcu hem de kargo terminalleri ile 1,2 milyon metrekarelik bir araziyi kapsıyor. Ortadoğu ülkelerinin Akdeniz üzerinden yapılan ikmalinin ana merkez üssüdür. İsrail bu limanı kullanılmaz hale getirerek “Batı Şeria’yı ilhak ve Ürdün –Suriye ve İran’ı” kapsayan bir ileri harekât için ön hazırlık yapıyor.
Konuyu değerlendirmeye devam edeceğiz…
[1]Yıldırım Orduları, Bağdad’ın elden çıkmasından sonra Bağdad’ı geri almak amacıyla 24 Haziran 1917’de kurulmuştu. 1917 sonbaharında Yıldırım Orduları, harekât hedefini İngilizlerin Filistin’e yaptığı yığınak sonucu, Bağdad’dan Filistin cephesine yöneltti.
7. Ordu, III. Kolordu ve Galiçya’da bulunan XV. Kolordu’dan mürekkep bir şekilde kuruldu. 11 Haziran 1917’de 19. Tümen Galiçya’dan, 20 Haziran’da 50. Tümen Makedonya’dan hareket etti. 1 Temmuz’dan itibaren 24. Tümen, 8 Ağustos’da 20. Tümen Galiçya’dan yola çıktı.
Bütün bu birlikler Haydarpaşa’dan Halep’e gönderildi. Liman von Sanders hatıralarında Haydarpaşa’da yaşanan trafiği “1917 yılında, bütün zorluklara rağmen Anadolu demiryollarının bu kadar birliği Suriye’ye taşıyabilmesi hayrete değer” şeklinde ifade eder.