İngiltere'de yayımlanan Guardian Gazetesi’nin yazarlarından Owen Jones, İngiltere’nin ruhunun Suudi hanedanına satıldığını söyledi.
Owen Jones, "İngiltere ruhunu Suudi hanedanına sattı. Yazıklar olsun" ifadelerini kullandı.
İngiltere'nin "dünyanın en iğrenç diktatörlüklerinden biriyle olan çıkarcı ilişkisinin" sonunda kamuoyunda tartışılmaya başlandığını belirten Jones, buna Yemen'de dünyanın en büyük insani krizlerinden birine dönüşen savaşın değil gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin yol açtığını belirtti.
Veliaht Prens Muhammed bin Selman Mart ayında Kralice İkinci Elizabeth ile görüşmüştü
BBC Türkçe'nin aktardığına göre, "Fakat bu tartışmaların çok sürmesini beklemeyin, İngiliz müesses nizamı ile Suudi tiranlığı birbirine dolanmıştır" diyen Jones, yazısına şöyle devam etti:
"Yönetici elitlerimizle muhaliflerin kafasını kesen, terör ihraç eden ve Yemen'de çocukları katleden bu rejim arasındaki bağlar, kesmek için fazlasıyla kârlı.
Siyasi elitlerimize bakın. Tony Blair başbakanlığı döneminde bir Suudi silah anlaşmasını içeren dev bir yolsuzluk soruşturması için savcılığa baskı uyguladı. Suudi liderliğinde Yemen'de yürütülen katliam başladığından bu yana İngiliz hükümeti Riyad'la 4,7 milyar sterlinlik silah anlaşması imzaladı. İngiliz askeri danışmanları Suudi savaş odalarında çalıştı. Almanya Suudi Arabistan'a silah ihracatını yasaklasa da İngiltere'nin Almanya'nın yolundan gitmesi mümkün değil.
Suudi rejimi İngiliz milletvekillerine yüz binlerce sterlin aktarıyor. Çoğu Muhafazakar, bazıları da İşçi Partili vekiller. Bu yıl Nisan ayında düzenlenen bir gezinin ardından İşçi Partili Paul Williams 'Modern ve ilerici bir Suudi Arabistan gördüm, bu ülke hakkındaki fikirlerim tamamen değişti' demişti. Ona kaynak aktaran Suudiler çok memnun olmuştur: Muhammed bin Selman döneminde kafa kesme cezaları iki katına çıktı, kadın hakları aktivistleri ve muhalifler tutuklandı ve yüz binlerce Yemenli katledildi. Reformlara dair sahte bir algı yaratmak için İngiliz vekilleri gezdirmek verimli bir yatırım.
Ekonomik bağlar da var. Boris Jonhson dışişleri bakanıyken önümüzdeki 10 yılda finanstan eğitime, savunmadan sağlığa kadar çeşitli alanlara 65 milyar sterlinlik Suudi yatırımı çekeceklerini açıklamıştı. Londra Borsası'nda yabancı devlet şirketlerinin 'premium kategoride' yer almasını engelleyen düzenleme de bu dönemde kaldırıldı. Kaynaklar, bunun Suudi petrol şirketi Aramco için yapıldığını söylüyor. İngiltere kurallarını bir diktatörlük için değiştiriyor. Finans sektörünü tercih ederek üretim sektörünü bir kenara atmanın sonucunda oluşan dev cari açık, Körfez'den gelen petrodolarla finanse ediliyor.
SİVİL TOPLUM VE BASINDA SUUDİ FONLARI
Suudi etkisi sivil toplumun derinlerine kadar işlemiş durumda. Üniversiteler Suudi kraliyet ailesinden gelen paraları harcıyor. Yalnızca Oxford Üniversitesi'ne on milyonlarca dolar para aktarıldı. New York'taki müzeler artık Suudi paralarını kabul etmiyor fakat Londra'daki Doğal Tarih Müzesi, Kaşıkçı cinayetinin ardından müzede düzenlenen bir Suudi Büyükelçiliği etkinliğini iptal etme çağrılarına yanıt olarak Suudi Arabistan'ın önemli bir fon kaynağı olduğunu söyledi.
Sözde İngiliz özgür basınına bakın. Independent, benim eski işverenim, Suudi kraliyet ailesine yakın bir medya grubuyla birlikte Orta Doğu ve Pakistan'da haber siteleri açmaya karar verdi. Rahatsız edici bir şekilde, Suudi kraliyet ailesiyle yakın bağları olan bir işadamı Independent'ın yüzde 30 hissesini satın aldı. Suudiler veliaht prensin reform gündeminin reklamını yapmak için gazetelere ilanlar verdi, buna Guardian da dahil.
Suudi Arabistan hepimizi tehdit eden bir tiranlık. Taliban, El Kaide ve IŞİD'in ortaya çıkışında merkezi bir role sahipti. Kadınları canavarca bir baskı altına alan, eşcinsellere ve 'cadılara' ölüm cezası veren, tüm siyasi partileri ve özgür basını yasaklayan, Yemen'de insanları parçalamak için İngiliz ve Amerikan silahları kullanan bir ülke. İngiltere'nin Suudi hanedanı ile ittifakı, yönetimdeki elitlerin diğer ülkelere insan haklarından bahsetmesinin büyük bir yalan olduğunu gösteriyor. Yabancı rejimleri bir kötüler hiyerarşisinde sıralanıyor fakat bu sıralama rejimlerin ne kadar acımasız olduğuna göre değil Batı çıkarlarına ne kadar hizmet ettiklerine göre yapılıyor. Ülkemizin çökmekte olan toplumsal düzeninin meşruiyetini yitirmesinin çok fazla nedeni var. Bu kanlı ilişki de diğer nedenler kadar dikkat çekici."
siyasetcafe.com