Başbakan Olduğum Zaman

Selçuk DÜZGÜN

'Başbakan Olduğum Zaman'

Gündemi şöyle bir izliyorum, aklım insanlığın geldiği noktayı almıyor, midem siyaset denen şeyden dolayı sürekli bulanıyor...
 
Diyorum bir şeyler yazayım, bu ilim deryasında bi nokta olarak diğer noktalara ulaşayım, sonra o noktalardan bir kartopu yapayım ve çığ gibi büyüyelim....
 
O sırada Galip Erdem Ağabeyin yukarıdaki başlıklı yazısına takılıyorum!
 
Gelin yazıyı size direk aktarayım;
 
``DİNLEYİN beni dostlarım,  size diyeceklerim var!
 
Başbakan olduğum zaman neler yapmanız gerektiğini anlatacağım! Hani, dünya bu, hiç belli olmaz. O vakit belki görüşemeyiz, konuşamayız. Şimdiden haber vereyim de, günah benden gitsin!
 
BİZİM PARTİDEN İSENİZ: Memleketin bensiz idare edilemeyeceğine, demokrasinin bensiz yürüyemeyeceğine, her şeyin en doğrusunu benim bildiğime hem kendiniz inanacaksınız, hem de başkalarını inandıracaksınız! Gerek parti içindeki, gerekse parti dışındaki hareketlerinizi yüksek fikirlerimin ışığında ayarlayacak, neleri ne zaman söyleyeceğinizi benden öğreneceksiniz. Gerçek hedefimizin daima iktidarda kalmak olduğunu asla unutmayacak, fakat şerefli bir vazife olduğunu söyleyeceksiniz. Hürriyet bir lükstür, bunu hep hatırlayacak, ama kimseye belli etmeyeceksiniz!
 
Parti kongreleri ve kurultaylardaki tutumunuzu ben tayin edeceğim, kimleri sevip kimlere kızacağınızı, kimleri alkışlayıp kimleri ıslıklayacağınızı benden soracaksınız.Emirlerimiz tutarsanız sizi milletvekili yaparım, senatör yaparım, hattâ, bakan yaparım.
 
MUHALİF İSENİZ: En iyi muhalefetin nasıl yapılacağını peşinen beyan edeyim: Seçmenlerinizin nabzına uygun şerbeti vermiş olmak için muhalif görüneceksiniz ama, aslında benden yana olacaksınız. Bu emsalsiz vecizemi kulağınıza küpe edin! Her vesile ile beni güya çekiştirecek, ” Hiç sevmiyorum, hiç beğenmiyorum. Fakat ne yaparsın birader, memleketi kurtaracak ondan başka kimse de yok ki!.. Ona muhtacız, onsuz olamayız.” diyeceksiniz.
 
Aklınızın ermediği işlere karışmayacaksınız. ”Memleketin yüksek menfaatleri” öyle müthiş bir sır ki, ancak erbabı bilir! Kısır bir devirde yaşıyoruz. Büyük adamlar o kadar azaldı ki, bu işin benden gayri erbabı kalmadı. Eğer bu hususu ihmal eder ve kendinizi Erbab’dan sayarsanız, hiç affetmem. ”Memleketin yüksek menfaatleri böyle gerektiriyor” diyeceğim, dediğim gibi yapacaksınız. Sonra kendime has bir manevra ile döneceğim, ” Hayır öylesi değil şöyle daha doğrudur.” diyeceğim, sözümü tutacaksınız. Hareketlerimde ve konuşmalarımda tezad aramayacaksınız. Size tezad gibi görünen dönüşler, hakikate, yüksek bir siyasetin icaplarındandır.
 
Muhalefet vazifesinin mahiyeti ve menşei hakkındaki en parlak fikirler bende bulunur. Her vakit bana danışacak; rehberliğim altındaki muhalifliğinizin daha bir haysiyetli, daha bir şerefli ve bilhassa, daha emniyetli olacağını aklınızdan çıkarmayacaksınız!
 
Ne zaman muhalif, ne zaman muvafık gibi çalışacağınızı şartlar tayin edecek. Şartları da, tabiatiyle, ben tâyin edeceğim.
 
Tenkit hakkınızın hududunu ben çizeceğim. Sesinizin tonunu vereceğim direktife göre ayarlayacaksınız! Sert mi, yumuşak mı, ılımlı mı, yoksa hışımlı mı olacağınızı ben tesbit edeceğim. Yerini ve sıranı iyi seçmek şartı ile, hepsinin faydalı bir tarafı vardır. Yeri ve sırayı, iyi seçmek işini de yalnız ben bilirim.
 
Gürültüden hiç hoşlanmam. Huzur ve sükûnet isterim. Benim huzurumu kaçırmanız demek, unutmayın ki, milletin huzurunu kaçırmanız demektir.
 
Herhangi bir isteğiniz olduğu vakit yavaşça yanıma gelecek, kimse duymadan kulağıma söyleyeceksiniz. Bununla beraber, isteklerinizi benden öğrenirseniz en isabetli işi yapmış olursunuz!
 
Öğütlerimi hatırladığınız müddetçe rahat yaşar milletvekili ve senatör maaşlarınızı muntazam alır, muhalefette bulunmanın nimetlerinden bol bol nasiplenirsiniz.
 
VATANDAŞ İSENİZ:
 
Vatan kurtarmakla meşgul olacağım için sizin gibi alelade kimselere diyecek sözüm yoktur. Olduğunuz yerde uslu uslu oturun, kalkınacağımızı düşünün, kemerlerinizi sıkın. Başka bir şey istemem. Ha, bir de seçimden seçime reylerinizi bana verin. Maamafih bu son nokta pek mühim değil. Reylerinizi vermeseniz de olur. Bunca tecrübelerin sonunda anlamış olmanız icab eder ki, iktidara gelmenin yolunu nasıl olsa bulurum.
 
Yeni İstanbul, 8 Temmuz 1962… Galip ERDEM ``
 
Ve bu yazı taa 1962 yılında yazılmış, ama günümüz de sıcaklığını daha çok koruyan yazı. 
 
Ve ben bakıyorum ki, yukarıdaki tahlillerin karşısında  benim kalemim ve kelamım Galip Erdem karşısın`da çok eksik…
 
Ozaman soruyorum 1962 yılında yazlılan bu yazıyı kaç kiçi okumuş, ilim deryasında kaç kişi bir kartopuna hücre olmuştur.
 
Galip Erdem bile bi çığ, bir çığlık oluşturamazken ben neyin derdindeyim.

Neyin mi?
 
Tarafımın,  inancımın, imanımın gayretindeyim…ve bu tefekkürle `durmak yok…` diyorum.

Galip Erdem`le bitirelim; "Hep aynı soru beynimi kemiriyor; “Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştaki” o delikanlılar. Şimdi neredeler, ne yapıyorlar? Yoksa atalarından işaret aldıkları gün yürüdüler de arkalarından kimse gitmediği için çok mu uzaklara düştüler? O delikanlıların bazılarının yerini biliyorum. Ulubatlı Hasan Ağabeylerinin yanındalar."

Kalın Sağlıcakla…

Selçuk Düzgün- Bakü 


İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.