BAŞ TACIMIZ, KADINLARIMIZ…
Allah, önce erkeği sonra da sol kaburgasından kadını yaratmış.
Adem ile Havva’yla bu hikâye yaşanmaya başlamış ve binlerce yıldır da yaşanmakta…
Kadın ile erkek, bizim inancımızda gereken yeri almış. İlk bakışta sanki kadın ikinci sıraya konmuş gibi görünse de aslında kadın yani ana tam tersine baş tacı edilmiş.
Bütün Müslümanların bu dünyada asıl gayesi olan cennet bile anaların yani kadınların ayakları altına serilmiştir.
İşte İslâm’ın kadına verdiği gerçek değer budur.
Anaların rızasını kazanan Allah’ın da rızasını kazanacak ve inşallah sonsuza kadar cennet bahçelerindeki köşklerde yaşayacaktır.
Allah kadını özenle yaratmış, nadide bir çiçek gibi hassas kılmış ve güzelliklerle donatmıştır.
Bu güzelliği korumak ve kollama görevini de erkeğe vermiş. Peygamber Efendimiz’in eşlerine ve kızına verdiği değer de bunun ilk ve en güzel örnekleri olmuştur.
Allah, kadına da erkeğe de ayrı görevler vermiş. Dolayısıyla kadını farklı, erkeği farklı noktalarda üstün kılmıştır ama kadını narin yaratmasından dolayı günlük yaşantıda birazcık daha fazla korumuştur.
Bu koruma, ayrıcalıklı tutma, zaman içinde farklı algılanmış. Sanki, kadına, istenen değer verilmiyormuş gibi algılanmış ve kadın toplumdan soyutlanarak günümüzde de devam eden birçok eziyete uğramıştır.
Tarih içinde kadın bir mal gibi alınıp satılmış, ikinci sınıf insan muamelesi görmüş. Hatta İslâm’ın doğduğu topraklarda, kız çocukları diri diri toprağa gömülmüştür.
Bu karanlık dönemde Peygamber Efendimiz’le bu dünyayı ve kainâtı sonsuza kadar aydınlatacak İslâm güneşi doğmuştur.
Kadın, aşağılanmaktan kurtulmuş, hak ettiği yeri, ana olarak başımızın üzerinde, eş olarak gönüllerimizde, evlat olarak gözümüzün nurunda, kardeş olarak yanımızda bulmuştur.
Yani, günümüzde bazı çevrelerin söylediğinin tam tersine kadın, İslâm’la geçek yerini bulmuş, erkeğinin yanında, aynı haklara sahip, erkeğini her türlü kötülükten koruyan, evladını en iyi şekilde yetiştiren, evin huzuru, bereketi konumuna yükselmiştir.
İslâm’ı gerçek anlamda öğrenen ve Kuran okuyan herkes bunu görür ve kadına Allah’ın verdiği değeri görüp ona uygun olarak davranır.
Eşini incitmez, gönlünü hoş tutmaya çalışır, kızını bir emanet olarak görür, ona göre yetiştirmeye çalışır, anasını Allah’ın rızasını kazanmada en önemli varlık olarak görür, kız kardeşini ise her zaman koruyup kollar; onların Allah’ın emri doğrultusunda yaşaması için üzerene düşen maddî ve manevî bütün görevleri yerine getirir.
Eğer bir erkek olarak bu görevleri tam olarak yapabilirsek hem kadın erkek eşitliği sağlanmış olur hem de her gün okuduğumuz kadın cinayetleri son bulur.
Ailenin, toplumun, devletin temeli olan kadın mutlu olursa hepimiz hem bu dünyada hem öbür dünyada mutlu oluruz.
Bu yüzden kadın erkek eşitliği gibi anlamsız bir tartışmayı değil, kadınlarımızın hak ettiği değere ulaşmanın yollarını toplumumuza öğretmeliyiz.
Türk topluluklarında İslâmiyet öncesi de sonrası da kadına gereken değer verilmiştir. Bunu hatırlatarak analarımızın ellerinden, eşlerimizin alnında ve kızlarımızın gözlerinden öpüyorum…