MHP Lideri ikinci kez Yargıtay Mahkemesi’ne seslenerek HDP’nin kapatılması için çağrı yaptı, bunu yapmakla da kalmadı “Tavsama olması halinde” MHP olarak gerekeni yapacaklarını belirtti.
Bunun anlamı açık; Bahçeli Yargıtay’a “Ya siz kapatma davasını açın, ya biz HDP’nin kapatılması için başvuruda bulunacağız” dedi…
Zaten MHP’nin hukukçu kurmayları da başta KOBANİ İDDİANAMESİNİ inceleyerek HDP’nin kapatılması için yapılacak başvuru dosyasını hazır ettiler bile…
Peki ne oldu da Devlet Bahçeli birden bire HDP’nin kapatılması konusunda bu kadar tavizsiz, sert ve ısrarcı bir tavır takındı?
Öyle ya, HDP’nin PKK ile olan ve partinin bir türlü arasına kalın bir çizgi çekmemekte ısrar ettiği o ilişkileri daha yeni ortaya çıkmadı, HDP MHP’nin rahatsız olduğu ve kendisini “TERÖR YUVASI” olarak nitelediği söylemleri daha dün de dile getirmiş değil…
İşte tam da bu sebeple az önce sorduğumuz “Peki ne oldu da Bahçeli birden bire bu kadar sert biçimde kapatılma konusunda ısrarcı bir tavır takındı?” sorusu daha da önem kazanıyor..
***
MHP’nin 2015 Haziran seçimleri ile birlikte ilmek ilmek dokuduğu bir strateji var.
Bu strateji ile MHP ve Bahçeli AKP’ye verdiği destek ve sonrasında mucidi olduğu “İTTİFAKLAR SİSTEMİ” ile AKP’yi %50+1’e mahkum etmekle kalmadı adeta kendisine de siyaseten “PRANGALADI”
Hele hele 2018 seçimleri sonrası AKP’nin tek başına çoğunluğu kaybettiği Meclis aritmetiği içerisinde MHP’nin desteği ve bu ittifak AKP adına daha da “Yaşamsal” bir hal aldı zira MHP’nin desteği olmadan AKP’nin sandalye sayısı tek başına hiçbir kanunu geçirmeye, onaylamaya v.s yeterli değil.
AKP’nin MHP’ye olan bu “SÜREKLİ BAĞIMLILIĞI” giderek verilen daha fazla tavize neden oldu, hükümeti AKP yönetirken MHP perde arkasından “DEVLETİN YÖNETİMİNE” ortak oldu…
Zaten MHP’nin stratejik hedefi de “GELENEKSEL OLARAK”,12 Eylül 1980 askeri darbesi sonrasında tıpkı o dönem Genel Başkan Yardımcısı olan Agah Oktay Güner’in MHP Davası’nda yargılanırken sarfettiği “Fikirlerimiz iktidarda biz hapisteyiz” sözlerinde vücut bulduğu gibi “HÜKÜMETİ YÖNETMEK” değil “DEVLETİ YÖNETMEK” şeklindeydi.
Bugüne kadar AKP üzerinde ağırlaşarak devam eden MHP’nin bu tahakküm ve nüfuz alanı kurması AKP içerisinde de çok önemli isimlerin de arasında bulunduğu ve son dönemde sayıları giderek artan ,sesleri de çok daha gür şekilde çıksa da ama “Dengeler gereği” çıkardıkları bu çatlak seslerin AKP Genel Merkezi dışına çıkmasına izin verilmeyen bir grup tarafından rahatsızlık duyulan bir durum halini aldı.
(Bu grubun varlığını ve rahatsızlıklarını bazı “özel toplantılar” düzenleyerek dile getirmeye başladıklarını da ilk kez 2019 yılında yerel seçimlerden 3 ay önce yazmış ve Youtube kanalımda dile getirmiştim, bu konu ile ilgili daha sonra pek çok yazımda ve programımda da konuyu gündeme getirdim)
AKP içerisindeki bu durum gerek %50+1 sisteminin gerekse MHP ile kurulan bu ittifakın AKP’yi uçuruma sürüklediğini, %50+1’i bu ittifakın almasının mümkün olmadığı gibi son seçimlerde de görüleceği üzere MHP “Üst yönetim kadrosunun” her ne kadar son derece güçlü birliktelik mesajı verse de MHP tabanının Cumhur İttifakı’na tam ve firesiz katılımının ölçümlenemediğini belirtiyorlar.
Parti içerisinde MHP ile gerçekleştirilen bu ittifakın AKP’yi giderek milliyetçi bir çizgiye çektiği ve liberal merkezden de uzaklaştırdığı, bunun da geri dönülemez hasarlara neden olacağını belirten değerlendirmeler yapılmakta…
***
AKP içerisinde “MHP KARŞITI BLOK” bunları söylerken Recep Tayyip Erdoğan da MHP’ye olan “BAĞIMLILIK” ve “SİYASAL PRANGANIN” ağırlaştığının farkında…
Bu nedenle AKP “Derinden” ve “Fincancı katırlarını ürkütmeden” MHP’yi devre dışı bırakacak ama MHP devre dışı kaldığı anda da kendi iktidarını devam ettirebileceği bir formül üzerinde çalışmakta.
AKP’nin böylesi bir formülü hayata geçirebilmesinin temel ve olmazsa olmaz koşulu ise MHP’yi devre dışı bıraktığı anda MHP’nin ittifaka sağladığı %8-10 bandındaki oy oranını ikame edecek yeni bir “Ortağı” ama MHP kadar taviz vermeyecek bir anlaşma ile “İKAME EDEBİLMEK”…
Bugün gelinen noktada AKP’nin yine ve yeniden “Reform”, “Yenilik” kavramlarını ön plana çıkarması da boşuna değil…
Zira AKP 19. Yılına giren siyasi iktidarında yola çıkarken ve sonrasında söylediği bütün sözleri tükettiğinin, halka söyleyecek yeni bir sözünün ,sunabileceği bir vizyonun, yeni bir vaadinin şu an için kalmadığını çok net biçimde görüyor.
Zaten yeni bir sözü olmadığı için de AKP özellikle son 3 yıldır “DEVLETİ” değil “ALGIYI” yönetiyor, sürekli kutuplaşma ve kavga yaratıyor, düşmanlar üretiyor, korku iklimini, güçlendirerek yönetimini bununla idame ettiriyor.
Ancak AKP için bu kadar “Karanlık” ve bu kadar “Karamsar” bir tablo ortada dururken, AKP giderek kan kaybettiği bu ortamda “Yine” ve “Yeniden “bir Kürt açılımı yapsa?
AKP, “Yine” ve “Yeniden” “Kan duracak, göz yaşı dinecek” dese?
AKP, ”Yine” ve “Yeniden” “Biz bu işi bu sefer başaracağız, haydi gelin aynı masada oturalım” dese…
Ve tüm şartları zorlayarak bu “Buzdolabından çıkartılan” “Yeni Kürt açılımını” HDP ile birlikte yapsa…
İşte o zaman AKP bir taşla birden çok kuş vurmuş olur…
***
AKP için böyle bir hamle tükenmiş bir siyasi vizyondan ülkeye büyük bir sıçrama imkanı sağlayan, 40 yıllık kan ve göz yaşı ile yoğrulmuş bir sorunun çözüleceği ve son derece iddialı bir vizyonu ortaya koyma şansı yaratır ve AKP yıllar sonra ilk kez “YENİ BİR ŞEY SÖYLEME” imkanına kavuşmuş olur…
AKP, özellikle Ali Babacan’ın DEVA PARTİSİ’nin Güneydoğu’da her geçen gün artan etkisini kırma ve bu bölgelerde DEVA PARTİSİ’ne kayan seçmenini yeniden konsolide etme şansını yakalar…
AKP, Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi merkezli tarikatlar üzerinde etkisi olan Ahmet Davutoğlu’nun GELECEK PARTİSİ’ne gelecek mali ve siyasi desteği de tamamen kesemese de bunlara önemli darbe vurmuş olur…
AKP, böylesi bir hamle ile MİLLET İTTİFAKI’nın resmen içerisinde olmamasına rağmen “DIŞARIDAN” verdiği destek ile özellikle son yerel seçimlerde bu ittifak için ne kadar kritik, stratejik ve “Yaşamsal” öneme sahip olduğu ortaya çıkan ve bu gerçek yadsınamayacak olan HDP’yi bu ittifaktan çekerek MİLLET İTTİFAKI’nı %35-%40 bandına kilitler…
Ve tabii ki AKP kendisini adım adım yok oluşa götüren ayağındaki “MHP PRANGASINDAN” kurtulur zira böyle bir senaryoda artık AKP’nin MHP’ye ihtiyacı kalmaz…
Netice itibariyle açıkça görülmektedir ki; yukarıda bahsettiğimiz bu senaryo AKP açısından son derece “RANTABL” bir senaryodur ve siyasi getirisi çok fazladır.
Ve AKP de bu gerçeği açık ve net biçimde görmektedir…
***
AKP ve Erdoğan, “Yeni” çözüm süreci yahut bir başka formülle HDP’yi kendi tarafına çekebilecek bir hamle yaparsa kendisinin denklem dışında kalacağını da, baraj altında kalacağını da, 2015’ten beri kurguladığı stratejik planın tamamen çökeceğini de Devlet Bahçeli de görmektedir…
İşte 2021 yılı içerisinde gerçekleşmesi muhtemel bir erken seçim öncesinde AKP’den böylesi bir “SİYASİ GOL” yemek istemeyen Bahçeli ve MHP HDP’nin kapatılma davası için bu nedenle son dönemde ısrarlı bir tutum içerisine girmiştir.
MHP tıpkı EYT’liler için verilen Meclis soru önergesinde olduğu gibi, tıpkı Alaattin Çakıcı’nın tahliyesini sağlayan “Adrese teslim af yasasında” olduğu gibi bu isteğini de kabul ettirirse AKP’yi kendisine çok ama çok ağır bir mahkumiyet durumuna sokacaktır…
Yani durum AKP açısından olduğu kadar MHP açısından da son derece “Hayati ve yaşamsaldır” bu nedenle iki parti de bundan sonra birbirlerine karşı sırtlarını güvenerek dönemeyecekleri ve adeta bir satranç maçı gibi karşılıklı hamleler yapacakları bir sürece girmişlerdir…
***
Yazımızın sonuna gelirken şunu da ekleyelim MHP’nin HDP’yi kapattırarak devre dışı bırakma planının başarılı olması halinde ise AKP’nin 2 “Zorlu ÇIKIŞ” noktası kalacaktır…
İşte o 2 çıkış noktası ise bundan sonraki yazımızın konusudur…