Son dönemde Corona salgını nedeni ile monotonlaşan Türk siyaset hayatı MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın kendi resmi Twitter hesabından yaptığı bir paylaşım ile dalgalandı.
Semih Yalçın’ın paylaşımı kendi sözleri değil MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin sözlerini içeriyordu. Ve Yalçın’ın hesabından paylaşılan Bahçeli’nin o sözleri “3 Hilal’in TEK BAŞINA iktidar olması zorunluluktur” diyordu.
Siyasi kulisler bir anda dalgalandı,gazeteler son dakika haberi olarak haberi girdiler…Öyle ya Bahçeli “TEK BAŞINA” iktidardan bahsediyordu yani Cumhur İttifakı’nı bozuyordu…
Kimse olana bitene anlam veremezken kısa süre sonra bir açıklama ile Semih Yalçın’ın bu paylaşımlarının Bahçeli’nin 9 sene önceki sözleri olduğu açıklaması geldi,sonra Semih Yalçın yeni bir tweet serisi paylaştı ve “Cumhur İttifakı dimdik ayaktadır” dedi, akşamüzeri Bahçeli Berat Albayrak’a övgüler düzdü son olarak Albayrak da Bahçeli’ye teşekkürlerini sundu ve “Desteği bizim için çok kıymetli” dedi.
Evet bu süreci şöylece özetledikten sonra gelelim asıl meselemize yani neden böyle “Enteresan” bir sürecin yaşandığına…
***
Semih Yalçın’ın hesabından yapılan ve Bahçeli’nin 9 yıl önceki sözlerini içeren paylaşımın gerçekleşmesinden 1-2 gün önce AKP MKYK’sında Cumhurbaşkanı seçilme noktasında %50+1 zorunluluğunun kaldırılarak en çok oyu alanın Cumhurbaşkanı seçileceği bir düzenleme üzerinde çalışıldığı kamuoyuna sızdı.
İşte süreç aslında burada başladı... Bahçeli hemen tepki vermedi, muhtemeldir ki Erdoğan’dan aksi yönde bir açıklama bekledi. Zira Türkiye siyasal sistematiğindeki yeni merkez noktası olan %50+1 formülü ittifakları zorunlu kılmaktaydı. Ve Cumhur İttifakı’nın mimarı hatta isim babası Devlet Bahçeli’ydi. Oysa %50+1 zorunluluğunu kaldıran yeni bir düzenleme yapılırsa AKP’nin MHP’ye ihtiyacı kalmayacaktı.
Bahçeli Erdoğan’dan “İttifakın devamı ve %50+1 sisteminin devamı” ile ilgili bir mesaj gelmeyince düğmeye bastı ve Semih Yalçın kanalı ile 9 sene önceki sözlerini paylaşarak mesajını verdi.
Yani Bahçeli “3 Hilal’in TEK BAŞINA iktidarı zorunlu olmuştur” sözlerini içeren o 9 sene önceki sözleri ile AKP’ye “%50+1’i değiştirerek MHP’yi denklem dışında bırakmak ve MHP’siz bir iktidar tasarlamak isterseniz biz de 9 sene önceki pozisyonumuza geri döneriz” mesajını verdi.
***
MHP Başkanlık sistemini destekleyerek ve Cumhur İttifakkı’nın mimarı olarak aslında AKP’yi “Esir aldı”
Bu yönetim sisteminde MHP olmadan AKP’nin hele de Meclis çoğunluğunu kaybetmişken kritik kararları kendi başına alabilmesi ,bunları Meclis’ten geçirebilmesi mümkün değil.
MHP uzun yıllar sonra devlette ilk kez bu kadar etkin ve iktidarın “Fiili “ortağı konumunda.
MHP’nin mimarı olduğu ve AKP’ye adeta bir “Pranga” gibi yapışan bu stratejisi aslında AKP’nin de sonu olacak.
Zira parlamenter sistemde AKP kendi %35’lik seçmen kitlesini her şartta konsolide etmeyi başarıyordu.Karşısındaki muhalefet yüzdesel olarak toplamda kendisinden büyük olsa da parçalı olduğu için %35’in yanına bile yaklaşan bir parti olmadığından ötürü AKP her seçimi açık farkla kazanarak iktidar oluyordu.
Yani eski sistem devam etseydi AKP’yi en az 20 sene daha Türkiye’de tek başına iktidardan indirecek bir siyasi organizasyon yoktu.
MHP önce başkanlık sistemine tam destek vererek,sonrasında ise %50+1 sisteminin ve ittifakların önünün açılmasının mimarı olarak aslında AKP’nin sonunun başlangıcına imza attı.
Çünkü eski sistemde parçalı olduğu için yüzdesel fazlalığı AKP karşısında bir işe yaramayan muhalefet bir ittifak ile “BLOK” hale geldi.
Burada MHP AKP yanında Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı olarak HDP’yi de karşıt bloğa iterek, AKP’nin kan kaybını durdurmak adına Kürt seçmen üzerinden HDP kanalı ile bir yeni “Açılım” yapma şansını da elinden aldı.
Bu da özellikle 2. Tura kalacak bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimini, kaybetmesi ve AKP’nin 20 yılda elde ettiği tüm kazanımlarını bir gecede kaybetmesi anlamına gelir.
***
İşte AKP de bu tehlikeyi görüyor ve özellikle parti içerisindeki bir grup uzunca bir süredir MHP ile ittifakın bozulması gerektiğini, bu ittifakın bozulmaması halinde bunun AKP’nin kendi sonunu hazırlayacağını dillendiriyorlar, bu rahatsızlık özellikle yerel seçimlerdeki aday belirleme süreci itibariyle çok daha yüksek sesle Ankara kulislerinde konuşulmakta.
Erdoğan Türk siyasetinin gördüğü en pragmatist siyasal lider olarak bundan önceki süreçlerde Bahçeli ile yola devam etmesi konjonktürel olarak işine geldiği için parti içindeki bu “MHP karşıtı” ekibi tartışılmaz otoritesi ile baskıladı ve çatlak sesleri susturdu.
Ancak yaşanan son gelişmeler bize farklı bir tabloyu ortaya koyuyor.
Nasıl ki Semih Yalçın’ın kendi hesabından Bahçeli’nin 9 yıl önceki sözlerini paylaşmasından Bahçeli’nin haberinin olmaması ihtimali yeni doğan bir çocuğun doğar doğmaz konuşması ihtimaline eş değerse,AKP MKYK’sında MHP’yi denklemin dışına itecek ve fiili olarak Cumhur İttifakı’nı bitirecek yeni bir düzenleme üzerinde çalışılma yapılmasının yahut bunun MKYK toplantısında dile getirilmesinin Erdoğan’ın bilgisi,onayı ve talimatı dışında gerçekleşmesi de o derece imkansızdır.
Erdoğan hem bu çalışmayı tartışmaya MKYK’da açmış hem de bunun “Basına” sızmasını istemiştir ve aksi yönde bir açıklama yapmayarak da Bahçeli’nin tepkisini ölçmüştür.
Ölçülen tepkinin şiddetidir.Yani Bahçeli bir pazarlık masasına mesajı mı gönderecektir yoksa “Köprüleri yakarım” mı diyecektir.
İşte Bahçeli Semih Yalçın üzerinden servis ettiği 9 sene önceki sözleri ile “Köprüleri yakarım” mesajını verince Erdoğan ve AKP mesajı çok çabuk almış ve Semih Yalçın’ın ikinci açıklama mesajında belirttiği üzere “Cumhur İttifakı dimdik” ayakta kalmıştır…
Bahçeli de hemen akşamına son günlerde yoğun eleştiri bombardımanı altında yıpranan Berat Albayrak’a destek vererek AKP içindeki “MHP Karşıtı” ekibin “Gazını almıştır”.
Ama buradan görünen odur ki Bahçeli ve Erdoğan bir satranç maçı oynamaktadır ve masada zor durumdaki Erdoğan bundan sonra da çeşitli hamleler ile MHP’den kurtulmanın yollarını arayacaktır.
Satranç maçının sonucu ise Türk siyasetinin yeni dönemi için belirleyicilerindendir ve emin olunuz bu maç sona erip tahta devrildiğinde Şah da Vezir de kutuya “Piyon” olarak girmeyecek herkesin yeri farklı olacaktır.