BAHÇELİ ÜLKÜCÜLERDEN ÖZÜR DİLE
Koray Aydın’ın Kurultay’a yönelik Meral Akşener’i “paralelci” ilan eden açıklamalarından hemen sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “bir tek Koray Aydın’ın ülkücü olduğunu, diğer adayların ülkücü olmadığını” söyledi.
Sayın Bahçeli’nin bu açıklamasının Koray Aydın’a bir katkı sağlayacağından şüpheliyim. Çünkü, Koray Aydın 2012’deki MHP Kongresinde Genel Başkan Adayı olduğunda, Devlet Bahçeli, Aydın’ı o zamanki adıyla Cemaatçi yani “paralelci” ilan etmişti.
Koray Aydın da; kendi MYK Listesi’ndeki isimlerden bir kısmının, bugün; Meral Akşener’in yanında olması nedeniyle mi Akşener’i “paralelci” ilan etti? Ya da dün Koray Aydın’ın listesinden MYK’ya girmeye çalışanlar, bugün; Meral Akşener’in yanına geçince mi Koray Aydın’ın “hırsızlığını” keşfettiler? Bilmiyorum.
MHP’nin doğal lideri Alparslan Türkeş’in vefaatından sonra bir Olağanüstü Kongre ile MHP Genel Başkanlığı’na seçilen ve 19 yıldır MHP Genel Başkanlığı’nı sürdüren Devlet Bahçeli’nin, MHP Genel Başkan Adaylığını açıklayanların ülkücü olmadıklarını ilan etmesi, milliyetçi - ülkücü camiada büyük yankı uyandırdı.
MHP Genel Başkan Adayları kimler? Bunu herkes biliyor: Meral Akşener, Koray Aydın, Sinan Oğan, Prof. Dr. Ümit Özdağ, Süleyman Servet Sazak.
Bu adayların hepsi Milliyetçi Hareket Partisi’nde; Milletvekili, Bakan, Genel Başkan Yardımcısı, Meclis Başkan Vekili, parti yöneticisi yapılmış insanlar.
Bu isimler ülkücü değillerse yıllarca Milliyetçi Hareket Partisi’nde bu kadar önemli makamlara niçin getirildiler?
Konu mankeni miydiler? Dolgu malzemesi miydiler? Ya da yol arkadaşlarınız mıydılar?
Eğer bu insanlar ülkücü değillerdiyse, Sayın Bahçeli en azından ülkücü tabana karşı bir özür borcunuz da mı yok?
Bugüne kadar ülkücülere pek çok ismi seçtirdiniz veya seçmesi için önerdiniz.
Örneğin; “ülkücülüğünü” ülkücülerin bilmediği Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu’nu “çatı adayı” olarak Cumhurbaşkanlığı için ülkücülere sundunuz. Sonra da Ekmeleddin Bey’i Türk Milliyetçiliği’ni daha iyi anlatacağı düşüncesiyle MHP adına TBMM Meclis Başkanlığı için önerdiniz.
MHP’nin resmi yayın organları olarak hizmet veren Bengü Türk TV’nin yöneticilerini “ülkücü” düşünceyi daha iyi anlatabilmeleri için Marksist kökenli insanlardan seçtiniz.
Bugüne kadar birileri, eline İslam mührünü alıp, önüne gelene “kafir”, “Müslüman” diye damgasını vuruyordu.
Onların yoluna mı özendiniz yoksa?
Elinizdeki “ülkücü” mührünü size kim verdi?
Alparslan Türkeş vefaatından önce, partiden uzaklaştırıldığınızda, kimse size, “Devlet Bahçeli ülkücü değildir” demedi?
Alparslan Türkeş’in vefaatından sonra da ülkücüler; Başbuğlarının oğlu Yıldırım Tuğrul Türkeş’e rağmen, birkaç turlu, çok adaylı olağanüstü seçimin ardından, sizi MHP Genel Başkanı yaptı.
19 yıldır MHP Genel Başkanlığı’nı yaptığınız için kimin ülkücü, kimin ülkücü olmadığını elbette ki, siz daha iyi bilirsiniz! Bu yaklaşımınıza göre kendini ülkücü olarak bilenler, ülkücü olmadıklarının farkında değillerdir! Zamanla bunu anlayacaklar ve partinizden ayrılacaklardır!
Genel Başkanlığı’nız süresince pek çok Türk Milliyetçisi ve ülkücü ile yollarınızı ayırdınız. Kendinizle devam edenlere de “yol arkadaşlarım” dediniz.
Yani kendi çizdiğiniz yolda sizinle olan, sizinle hareket eden insanları Türk Milliyetçilerinin, ülkücülerin kabul etmesini istediniz.
Türk siyasi hayatına, pek çok renk kattınız. Pek çok rengi de kararttınız…
Türk Milliyetçileri - ülkücüler kimi zaman isteyerek, kimi zaman da kerhen MHP’ye oy verdiler.
Ülkücülerin siyasi geçmişlerinin uzun bir süresi Baraj altında geçti. Ancak; her zaman güçlerini korudular ve Türk Milleti’nin düşmanlarına karşı bu gücü hissettirdiler.
Bürokrasiden, iş dünyasına, üniversitelerden, toplum hayatına kadar etkin ve yetkin oldular.
19 yıllık Genel Başkanlık hayatınız boyunca MHP bir kez barajın altında kaldı.
3 Kasım 2002’de erken seçimi siz ilan ettiniz. Gerekçeleriniz ne olursa olsun, MHP Meclise giremedi.
Bu sonucun ardından başarısızlığınızı kabul edip istifa ettiniz. Sonra istifanızı geri aldınız. Ancak, sizinle beraber siyaset yapmaya yürek koymuş insanları siyaset sahnesinden sildiniz.
Bu insanlardan pek çoğu buruk da olsa suskunluğunu korudu. Kol kırılır yen içinde kalır dedi.
3 Kasım 2002’den beri Türkiye, 14 yıldır AK Parti iktidarı tarafından yönetiliyor.
Sizinle görüşmeye gelen herkese AK Parti iktidarının Türkiye’ye açtığı büyük tahribatlardan bahsettiniz. Ekonomik çöküşün tüm ülkeyi kapladığını, hızla bir kaosa dönüştüğünü anlattınız. Bu ağır tablo karşısında sorumluluk almanın MHP’ye getireceği zararlara göndermeler yaptınız.
AK Parti iktidarı 14 yıl içinde Türkiye ekonomisini öyle veya böyle 3’e katladı. Otoyolları, demiryolları, İstanbul’a 3. Köprüyü, pek çok Havaalanı filan yaptı. Siz hala AK Parti iktidarının ülkeyi uçuruma ha götürdü ha götürüyor tezlerini söyleyip durdunuz.
Milliyetçi Hareket Partililer hiçbir zaman sizin CHP’lileşmenizi istemedi. AK Parti iktidarı süresince CHP’lilerin tüm bağrışlarına rağmen Cumhurbaşkanlığı seçimi, başörtüsü konusu gibi toplumsal mutabakat getiren konularda verdiğiniz desteği kabullendi.
AK Parti’nin Cumhuriyet’in varlığına, ülkenin bölünmez bütünlüğüne karşı uygulamalarına yönelik sert muhalefetinizi de destekledi. Arkasında durdu.
MHP’liler sizin 19 yıllık Genel Başkanlığınız süresince, AK Parti iktidarınca uğradıkları, kıyım ve zorluklara rağmen dimdik ayakta kaldı.
Bürokrasiden, iş dünyasına, üniversitelerden, toplumsa hayata kadar yaşanan mağduriyetleri sineye çekti.
Türk Milliyetçileri - ülkücüler yaşadıkları tüm bu zorluklara rağmen, yönetim tarzınızı kabullendi. Sizi; MHP Genel Başkanı olduğunuz için savundu, sahip çıktı.
7 Haziran 2015 Genel Seçimleri’nde ülkücüler, partileri için adeta seferber oldu. Gece gündüz çalıştılar. Bu çalışmaların sonucunda Genel Merkez’in tüm pasifliğine rağmen yüzde 16 oy aldılar.
Bu oyu alabilmek için neredeyse herkese yalvardılar. Ülkenin; Türk Milliyetçilerine, ülkücülere ihtiyacı vardı. Ancak; siyasi profiliniz toplumda pek kabul görmüyordu. Buna rağmen bu sonucu aldılar.
MHP Genel Merkezi’nde yol arkadaşlarınızın keyfi yerindeydi. Bugün de öyle tabi. Altında arabaları, makamları, maaşları, sekreterleri, harcırahları vs. vs. Maşaallah hepsi kendi çapında Bakan veya üst düzey “devlet memuru” gibiler.
Bugün, Türk Milliyetçileri-ülkücüler perişan. Pek çoğu evine ekmek götürmekten aciz. Uçan kuşa borcu var. Bürokraside hepsi vebalı gibiler. Bir sürgünden bir sürgüne gitmemek için badem bıyıklı çapsızlara teslim olmuş durumdalar.
İş dünyasında ise ülkücü kalmamış durumda. Zaten cılız olan bu tablo; ülkücülere, otoparkçılık ve çay bahçesi işletmek gibi geniş(!) iş alanlarını bile bırakmamış. 14 yıllık AK Parti iktidarı boyunca, dünün cıbırları, bugün; AVM’ler, towerlar dikiyor. Otoparkçılık, çay bahçesi işleri ise PKK’nın alt birimlerine teslim edilmiş durumda.
İşte tüm bu yokluk, yoksulluk, hukuksuzlukla boğuşan milyonlarca Türk Milliyetçisi - ülkücü; 7 Haziran’da, ellerindeki tüm imkanlarıyla bu oyu size bahşettiler.
Peki siz ne yaptınız?
7 Haziran 2015’in gecesinde Recep Tayyip Erdoğan’dan önce “erken seçim” ilan ettiniz.
Ülkücüler; gözlerine, kulaklarına inanamadılar.
Bunun arkasında kesinlikle sizin “derin” politikalarınız vardır. Bir “bildiğiniz” vardır. Elinizdeki “iktidar olma” gücünü, Türk Milliyetçileri için “en iyi şekilde kullanmak” için “stratejileriniz” vardır dediler.
Başkan olmak isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ı, bu stratejilerinizle dize getireceğinize inandılar.
Yokmuş.
Vallahi hiçbir şeyiniz yokmuş.
Bu oyu siz de beklemiyormuşsunuz aslında.
Belki de en büyük şoku 7 Haziran gecesi siz yaşadınız.
Belki de o şokun etkisiyle hiçbir siyasetçinin söylememesi gereken şeyi söylediniz.
Elinizdeki iktidarın anahtarını, sanki bir mirasyedi gibi okyanusa attınız.
1 Kasım’da “erken seçim” dediniz.
“Sen Bilirsin Türkiye” diyerek, adeta size oy veren milyonlara, Türk Milletine meydan okudunuz.
Bugüne kadar rengini kararttığınız onca yol arkadaşınızın yanına, bir de Türk Milletini eklediniz.
80 milletvekilini 40’a, yüzde 16 oyu, yüzde 12’ye indirdiniz.
En önemlisi çözülmüş, dağılmış, AK Parti’yi yüzde 50 ille iktidara yeniden getirdiniz.
Siz yaptınız.
Stratejiniz AK Parti’yi tek başına iktidara getirmekmiş meğer.
1 Kasım’da yaşanan hezimetin hesabını vermeyi hiç düşünmediniz. Size “ülkücü” mührünü verenlere Genel Başkanlık değil, liderlik yapmak istediniz. Ancak; beceremediniz.
Madem Başkanlık Sistemi’ne bu desteği verecektiniz, “fiili” desteğinizi “hukuki” desteğe çevirecektiniz, bunu 7 Haziran seçimlerinden sonra 80 milletvekiliyle gerçekleştiremez miydiniz?
Türk Milliyetçilerinin, ülkücülerin kanayan yaralarına merhem olamaz mıydınız?
Ama, siz; bugüne kadar her şartta arkanızda duran Türk Milliyetçilerini ve ülkücüleri yolda bıraktınız.
Terör belasının ülkemize musallat olmasının baş sorumlusu AK Parti iktidarına MHP’yi teslim ettiniz.
MHP’yi ele geçirmek için fırsat kollayan tüm yapı ve odaklara “parti”yi açık hale getirdiniz.
Bu “derin” stratejilerinizin karşılığını sormak isteyen MHP’lilere karşı da yine “derin” bir suskunluğa büründünüz. Çok ileri gidenleri “hain”, “paralelci”, “ajan”, “bölücü” ilan ettiniz.
MHP tabanını, tüm MHP teşkilatlarını bu suskunluk ve ithamlarınızla bugün; mahkeme kapılarına, “tarlaya” süren sizsiniz.
Şimdi bugün; kimin ülkücü olup olmadığına karar veriyorsunuz. Tabiatınızda olmamasına rağmen hala “hayt, huyt” ile partiyi yöneteceğinizi zannediyorsunuz.
Sizin yanınızda olanlardan kaçı ülkücüdür, kaçı değildir? Elbette biliyorsunuz.
En azından bunları açıklayın, Türk Milliyetçileri ve ülkücüler de bilsinler.
Bizzat sebep olduğunuz bu kör döğüşünde belki bir faydası olur.
Türk Milliyetçilerine ve ülkücülere olan özrün yanında, en azından vicdanen böyle bir borcunuz yok mu?
Hakan Sönmez siyasetcafe.com