MHP Lideri Devlet Bahçeli Türkgün gazetesine verdiği röportajda, çok konuşulacak, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Bahçeli, "FETÖ’nün gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başlamasıyla devlet ve toplum hayatımızın sekiz alanında hâkimiyet kurmak amacıyla örgütlendiği görülmüştür. Bu alanlardan sekizincinin "siyaset kurumu ve siyasi partiler" olduğuna işaret eden Bahçeli,
"Devleti bu çeteden arındırırken, siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi elzemdir. Ancak bu halde mücadelenin kamuoyu vicdanında karşılık bulması ve mücadeleye güveninin artması mümkün olabilecektir.
Zira siyaset ayağındaki mücadele zaafı zincirleme olarak bürokrasideki ve diğer alanlardaki mücadeleyi de olumsuz etkilemekte, devlete sızma girişimlerine fırsat tanımakta, yeni ve farklı yöntemlerle FETÖ’yü diriltme emellerine zemin hazırlamaktadır." ifadelerini kullandı.
İŞTE BAHÇELİ'NİN AÇIKLAMASININ TAMAMI
15 Temmuz gecesi Türk Silahlı Kuvvetlerine sızan FETÖ’cü teröristler, vatandaşlarımızın üzerine kurşun yağdırmış, millî iradenin tecelligâhı olan TBMM’yi bombalamıştır. O gece yakın siyasi tarihimizin en büyük alçaklığı ve ihaneti sergilenmiş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti uçurumun kenarından dönmüştür. Bu nedenle 15 Temmuz, siyasi tarihimize izleri hiçbir zaman silinmeyecek kara bir leke olarak geçmiştir. Tahribat büyük, travma ağır, milletçe acımız ise çok derin olmuştur. Darbe girişimi neticesinde maalesef ki 251 vatan evladı şehit, 2194 kahramanımız da gazi olmuştur. Oluk oluk kan akıtan hainler, milli vicdanı da kanatmıştır.
Türkiye’yi kaosa sokmak, bir iç savaş çıkararak ülkeyi bölmek ve parçalamak isteyen işgal girişimi, aziz Türk milletinin devletine, demokrasisine ve millî iradeye sahip çıkmasıyla engellenmiştir. 15 Temmuz darbe girişimi, uzun yıllar boyunca sistemli çabalarla bir çetenin devlete nasıl sızdığını korkutucu biçimde ortaya koymuştur. Bir cami vaizinin kurduğu çete yıllar içinde gelişmiş, palazlanmış ve devlet organlarının kılcal damarlarına kadar sızmış, emniyet, yargı, ordu ve bürokraside sinsi biçimde örgütlenmiş, neredeyse bütün köprübaşlarını tutmuştur. İstihbarat birimlerinde hâkimiyet kurmuş, üniversitelerde yuvalanmış, büyük bir özel öğretim kurumu ağı oluşturmuştur. Ürkütücü bir servete kavuşmuş, medyada çok büyük bir güç kazanmıştır. Böylece FETÖ, kapsamlı terör eylemlerini icra etme imkân ve kabiliyetini pekiştirmiştir. Bu süreçte FETÖ’nün TSK, emniyet ve yargı dahil tüm devlet kurumlarını, sivil toplum kuruluşlarını, medyayı, spor ve sanat alanını bir ahtapot gibi sarmaladığı ortaya çıkmıştır. Yapılan soruşturma ve yargılama süreçlerinden anlaşılmaktadır ki 15 Temmuz öncesi: Terörle mücadeleden sorumlu alçaklar, PKK’ya karşı mücadeleyi zaafa uğratacak hareket ve eylemler içine girmişler, PKK’nın terör eylemlerine yardım ve yataklık yapmışlardır. PKK saldırıları karşısında gerekli tedbirleri almayarak bölgenin bir savaş alanına dönmesine ve yüzlerce şehit vermemize seyirci ve tepkisiz kalmışlardır.
ŞANLI TARİHE YAKIŞIR RUH
Böylece ileride yapmayı planladıkları askeri darbenin toplumsal-psikolojik altyapısını hazırlamışlardır. Herkes bilmektedir ki, bu noktaya bir günde gelinmemiştir.
FETÖ’nün sinsi örgütlenme ve kadrolaşma çabalarının geçmişi 1970 ve 1980’li yıllara kadar gitmektedir. Sistem sorunlarının yarattığı tahribat, ihmal ve ihanetler silsilesi Türkiye’yi bu noktaya taşımıştır. 1990’lı yıllarda hız kazanan bu faaliyetler, 2004 yılından itibaren zirveye ulaşmıştır. FETÖ bu tarihten sonra yer altından çıkıp suç örgütü olarak aleni, illegal faaliyet yürütme aşamasına geçmiştir.
Ve nihayet devleti işgal ederek ele geçirmek amacıyla 15 Temmuz’ da askeri darbe için sahneye çıkmıştır. Türk milleti, şanlı tarihine yakışır bir şekilde demokratik rejim ve ülkesinin geleceği için milli birlik ruhuyla topyekûn ayağa kalkmıştır. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsü ve sonrasında yaşananlar, siyaset müessesesine ertelenemez ve geciktirilemez mükellefiyetler yüklemiştir.
Bu mükellefiyetler en başta devlet yönetiminde seri, süratli, etkin ve güçlü bir idarî yapının varlığı ve devamlılığını zorunlu hale getirmiştir.
Anayasa’nın Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan en önemli meselelerden birisi olduğu ve 1982 Anayasası’nın özellikle Cumhurbaşkanı’nın yetki ve sorumlulukları açısından klasik parlamenter sistemden büyük sapmalar barındıran bir şekilde yürütmeyi tanzim etmiş olduğu bilinmekteydi.
2007 yılında yapılan anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi, sistemi normlarından biraz daha uzaklaştırmış, 1982 sonrası dönemde aşama aşama tahrip edilen parlamenter sistemin sorunları, 2014 yılında Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından doğrudan seçilmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır.
Parlamenter sistem işlevini iyice yitirmiş, sorun çözme kabiliyetini kaybetmiş, kuvvetler arasındaki denge ve denetim örselenmiş, Türkiye’nin huzur, güvenlik ve bekasını tehdit etmeye başlamıştır. Cumhurbaşkanı ve başbakandan oluşan yürütmenin iki başı arasındaki yetki-sorumluluk dengesizliği ve bunun ortaya çıkardığı hukuksuzluk tartışmaları, geçmişte birçok kez yaşandığı gibi yeni bir rejim krizine davetiye çıkarma potansiyeli oluşturmuştur.
Hatırlatmak gerekirse; çok partili hayata geçtiğimiz 1946 dan 2018 yılına kadar geçen 72 yılda 51 cumhuriyet hükümeti kurulmuş ve hükümetlerin ortalama ömrü 1 yıl 5 ay olmuştur. Hükümetlerin kurulma süreci ve koalisyonların sürdürülebilmesinde yaşanan açmazlar, istikrarsızlıklar ve yönetim zaafları, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaşanan sıkıntılar ve bunların sebep olduğu demokrasi dışı girişimler, parlamenter sistemin tipik ve tekrar eden sorunları olarak yaşanagelmiştir.
Böylesi tarihî bir dönemde yönetimdeki yapısal zaafları gidererek parlamenter sistemin yol açtığı sıkıntılarından ve demokrasi dışı arayışlara zemin hazırlayan yapısından ülkemizi kurtaracak, köklü devlet geleneklerimizle uyumlu bir sistem değişikliğine gidilmesi ve hükümet sisteminin yeniden tasarlanması, gerekli olmuştur.
15 TEMMUZ SONRASI YAŞANAN GELİŞMELER
15 Temmuz darbe girişimi sonrası yeni bir döneme girilmiş, birçok bakımdan olduğu gibi siyasette de yeni bir dönem başlamıştır.
Bu dönem darbecilerin yargılanma süreci, darbe girişiminin öncesinde verilen zararlar dahil kalkışmanın yarattığı hasarın tespiti, FETÖ’cülerin kamudan, siyasetten ve saklandıkları alanlardan temizlenmesi, devlet kurumlarının yeniden yapılandırılması, siyasete dışarıdan müdahale ve darbelerin yeniden yaşanmaması için hukuki altyapının hazırlanması süreci şeklinde işlemiştir. Siyasette “Yenikapı” süreciyle başlayan yumuşama ve yapıcı üslup, darbe girişimine karşı ortak siyasi tavrı başlangıçta mümkün kılmıştır. Ancak CHP, bu tavrını çok kısa süre sonra terk etmiştir.
Bir yandan 15 Temmuz travmasının toplum üzerindeki yaraları sarılmaya gayret edilirken, bir yandan da devlet kurumlarına yönelik tahribatın onarılmasına, devletin FETÖ’den arındırılmasına çalışılmıştır. FETÖ ile etkili mücadele yapılabilmesi için anayasal bir kurum olan OHAL’e başvurulmuştur. Millî bekâmızı tehdit eden FETÖ mensubu hainlerin devletten temizlenmesi için 20 Temmuz 2016’da meşru bir anayasal müessese olan olağanüstü hal (OHAL) ilan edilmiştir.
Türkiye’nin olağandışı durumla karşı karşıya kaldığı böylesi bir ortamda FETÖ, PKK, DEAŞ ve diğer terör örgütleriyle olağan yöntemlerle mücadele etmesinin gerçekçi ve mümkün olmayacağı açıktır ve bu sebeple MHP, OHAL ilanını gerekli görmüş ve destek vermiştir. Böylesi bir ortamda Yenikapı ruhundan uzaklaşan CHP, hain darbe girişimine “tiyatro” yakıştırması yapmaya başlamıştır. Aynı zamanda da CHP ve HDP anayasal bir kurum olan OHAL uygulamasını “20 Temmuz darbesi” şeklinde nitelendirerek 15 Temmuz’u aklama gayretkeşliğine soyunmuştur.
İlerleyen dönem içinde Türkiye’nin işgal edilmesi girişimine karşı “milli bekayı” savunan siyaset anlayışı ile 15 Temmuz’u “tiyatro” olarak gören anlayışın belirleyicisi olduğu ittifaklar siyaseti şekillendirmiştir. Tekrar eden kronik sorunlara köklü çözüm getirilmesi, ertelenemez bir zorunluluk haline gelmiştir. Bu doğrultuda ülkemizin demokratik gelişimini olumsuz etkileyen zaafların giderilerek, sistem krizlerinin rejim krizine dönüşmesini önlemek için Anayasa değişikliği yapılmıştır. 16 Nisan 2017’de yapılan halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği ile cumhuriyetimizin üçüncü evresi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçilmiştir.
Yapılan cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleriyle birlikte 24 Haziran 2018’de Cumhurbaşkanı seçilmiş, sistem tüm unsurlarıyla devreye girmiştir.
GELENEKLERE UYGUN DEĞİŞİKLİKLER
Cumhurbaşkanı’nın TBMM’nde yemin ederek göreve başladığı 9 Temmuz 2018 tarihinde ise sistem fiili ve resmi olarak uygulanmaya başlamış, aynı gün 16 bakandan oluşan Cumhurbaşkanı kabinesi ilan edilmiştir. Yeni sisteme uyum sağlamak üzere bakanlıklar ve tüm kamu kurum ve kuruluşları Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri ile yeniden teşkilatlanmış, üst düzey kamu görevlilerinin atama usulü yeniden düzenlenmiştir. Tarihi ve kültürel birikimlerimiz ve devlet geleneklerimize de uygun olarak kamu yönetiminde köklü değişiklikler ve yenilikler devreye konulmuştur. Bu yeni yapılanma süreci sorunsuz ve kısa sürede gerçekleştirilirken devletin temel fonksiyonlarının ifasına yönelik bir aksaklık da olmamış, kamu personeli herhangi bir mağduriyet yaşamamıştır.
Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimleri İle Mahalli İdareler Genel Seçimleri yapılmıştır.
Seçimlere HDP hariç siyasi partiler “Cumhur İttifakı” ve “Millet İttifakı” altında katılmışlardır.
Bu süreçte Türkiye hem sınırlarımız içerisinde hem de sınırlarımız dışında Türkiye’nin huzurunu, güvenliğini ve egemenlik haklarını tehdit eden terör örgütleriyle amansız bir mücadelenin içine de girmiştir.
Milletimiz hem FETÖ mücadelesine, hem de PKK başta olmak üzere yapılan terörle mücadeleye en güçlü şekilde destek vermiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi dün olduğu gibi bugün de terörle mücadelede ön şartsız Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetinin yanında, devletin arkasındadır. Bununla birlikte siyasetteki FETÖ kalıntılarının temizlenerek Türkiye’nin önünün tam olarak aydınlanması önümüzdeki süreçte en önemli beklentimizdir.
Ayrıca 15 Temmuz sonrası ortaya çıkan gelişmeler kapsamında; asker-polis ilişkileri, idam cezası tartışmaları, Pensilvanya’daki FETÖ elebaşının iadesi, OHAL, Anayasa, Suriyeliler ve ekonomik gelişmeler tartışılan konular olmuştur. Bu tartışmalara yönelik olarak demokrasinin güçlendirilmesi, milli bekanın tahkim edilmesi, terörle mücadelede etkinlik sağlanması ve devletten FETÖ unsurlarının temizlenmesi amacı doğrultusunda Anayasa, kanunlar, OHAL kararnameleri ve ikincil mevzuatta düzenlemeler yapılmıştır.
Bu çerçevede TSK, emniyet, jandarma, istihbarat ve diğer güvenlik birimlerinin sevk ve idarede etkinlik sağlayan bir koordinasyon ve iş birliği temin edilmiştir.
FETÖ temizlendikçe TSK, emniyet ve jandarmanın etkinliği artmış, üst üste önemli sınır ötesi harekâtlar yapılmış, sınırlarımızın içinde ve dışında terörle mücadelede destan yazılmaya başlanmıştır.
FETÖ İLE MÜCADELE
FETÖ ile yapılan mücadelede teknolojinin imkânları da devreye sokularak kripto yapılar dahil terör örgütü deşifre edilmeye başlanmış, mücadele etkinliği artmıştır.
FETÖ, devletin en hassas kurumlarına sızarak çok geniş bir kadrolaşmaya gitmiş, milli güvenlik ve savunma konularındaki en gizli bilgilere ulaşmış ve dış odaklara da sızdırmışlardır. Darbeci generallerin önemli bir kısmı PKK ile mücadeleden ve Irak-İran-Suriye sınırının güvenliğinden birinci derece sorumlu olan komutanlardır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin özelliği olan uzlaşma, denge ve denetim mekanizmaları güçlenmiş, yasama, yürütme ve yargı kendi içinde daha güçlü hale gelmiştir. Partilerin tüzel kişiliklerini koruyarak ittifakla seçime girmelerine imkân sağlanmış, yönetimde istikrar yanında temsilde adalet de ittifaklar sayesinde artmıştır.
Türkiye’yi kana bulayan alçaklar, Türk yargısı tarafından hak ettikleri cezaya çarptırılmaya başlamıştır. Ayrıca elde edilen yeni bilgilere dayalı tutuklamalar da sürdürülmüştür. FETÖ’cü teröristlerin bu süreçte farklı yöntemlerle zehirlerini akıtma gayretiyle her kılığa girdiği, her istismarı yaptığı ve her yola başvurduğu görülmüştür.
15 Temmuz hain darbe girişimi, Türkiye’nin ayağındaki prangalardan kurtulması için son uyarı olmuştur. Hükümet sistemindeki tıkanıklıkların tetiklediği demokrasi dışı müdahalelerin önüne geçilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunu mümkün kılacak Anayasa değişikliğinin yapılması, Türkiye için bir zorunluluk halini almıştır.
OHAL işlemlerine yargı yolunun kapalı olduğu gerçeğinden hareketle, kamudan ihraç edilenlerin taleplerini değerlendirmek, varsa mağduriyetlerini gidermek üzere OHAL Komisyonu kurulmuştur.
Komisyonun verdiği kararlara yargı yolu açılarak, FETÖ’den ihraç edilenlerin yargıya başvurabilmeleri temin edilmiştir. Türkiye’nin birçok yerinde açılan davalara ilişkin yargılamalar devam etmiş, bir kısım davalar bu süreçte sonuçlanmıştır.
FETÖ mücadelesi ve duruşmaları sırasında “FETÖ mağdurları” gündemi oluşturularak, FETÖ ile yapılan meşru mücadelenin iç ve dış kamuoyunda yıpratılması, hukuksuz gösterilmesi ve itibarsızlaştırılması suretiyle etkinliğinin azaltılması hedeflenmiştir.
Bu konuda herkesin uyanık olmak, uyanık kalmak ve uyarıda bulunmak mecburiyetinin olduğu anlaşılmıştır.
FETÖ’nün gerçek yüzünün ortaya çıkmaya başlamasıyla devlet ve toplum hayatımızın sekiz alanında hâkimiyet kurmak amacıyla örgütlendiği görülmüştür.
Bu alanlar;
Türk Silahlı Kuvvetleri,
Yargı,
Emniyet,
Kamu kurum ve kuruluşları,
Basın ve yayın organları ve sosyal medya,
Üniversiteler ve eğitim kurumları,
İş dünyası,
Siyaset kurumu ve siyasi partilerdir.
Yapılan mücadelenin kesin başarıya ulaşması, aynı zamanda kamuoyu vicdanında karşılık bulması için daha önce defaatle gündeme getirdiğimiz gibi FETÖ’nün Türkiye’de örgütlendiği bu sekiz ayağın tamamına ilişkin etkili mücadelenin ortaya konulması kaçınılmazdır.
SİYASET KURUMUNUN BU İLLETTEN TEMİZLENMESİ ELZEMDİR
Bugüne kadar sekiz ayağın yedisinde önemli mesafelerin alındığı ve örgüte büyük darbe vurulduğu izahtan varestedir. Bununla birlikte FETÖ’nün siyasi ayağına ilişkin bu düzeyde bir mücadele yapıldığı ve sonuç alındığı söylenemeyecektir. Devleti bu çeteden arındırırken, siyaset kurumunun da bu illetten temizlenmesi elzemdir. Ancak bu halde mücadelenin kamuoyu vicdanında karşılık bulması ve mücadeleye güveninin artması mümkün olabilecektir.
Zira siyaset ayağındaki mücadele zaafı zincirleme olarak bürokrasideki ve diğer alanlardaki mücadeleyi de olumsuz etkilemekte, devlete sızma girişimlerine fırsat tanımakta, yeni ve farklı yöntemlerle FETÖ’yü diriltme emellerine zemin hazırlamaktadır.
Türkiye, Sayın Cumhurbaşkanı’nın ve hükümetinin FETÖ mücadelesine ilişkin ortaya koyduğu kararlı ve güçlü irade ile hem FETÖ mücadelesine devam etmekte, hem de PKK, YPG, PYD ve DEAŞ terör örgütleriyle eş zamanlı amansız bir mücadele sergilemektedir.
15 Temmuz sonrası Türkiye aleyhine ABD ve Avrupa ülkeleri başta olmak üzere tüm dünyada başlatılan lobi faaliyetleri ile Türkiye hasmı bu güçler; alçak kalkışma ile yapamadıkları işgali, ekonomik ve siyasi yaptırım ve operasyonlarla gerçekleştirmek istemektedirler.
O sebeple Türkiye, bir yandan FETÖ ile mücadele ederken diğer yandan da içeride ve dışarıda FETÖ yandaşı çevrelerin ve iş birlikçilerin Türkiye’yi ekonomik ve siyasî açıdan köşeye sıkıştırma girişimleri ile karşı karşıya kalmaktadır.
FAİZ VE KUR ÜZERİNDEN EKONOMİK SALDIRILAR
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin uygulanmaya başlandığı süreçte 2018 Ağustos ayında kur ve faiz üzerinden Türkiye ekonomisine adı konulmamış bir savaş açılmıştır. 31 Mart 2019 seçimleri öncesi bu operasyon tekrar edilmiştir. Son olarak da Türkiye’nin terörle mücadelede uluslararası hukuktan kaynaklı meşru hakları kapsamında 9 Ekim 2019 da başlattığı Barış Pınarı Harekâtı ile birlikte tekrar edilerek Türkiye’nin hedeflerinden caydırılması amaçlanmıştır. Tüm bu süreçlerin müsebbibi olan FETÖ elebaşının ABD’nin himayesinde yaşadığı Pensilvanya’dan Türkiye’ye getirilerek yargı önüne çıkarılması, adaletin bu dünyada tecellisi için bir zorunluluk aynı zamanda da 15 Temmuz şehitlerimize olan borcumuzdur.
Kanlı bir darbe girişiminin mimarını adaletten kaçırarak ABD’ de beslemeye devam etmenin, dostluk ve müttefiklik ilişkileriyle hele stratejik ortaklıkla bağdaşamayacağı ABD yetkililerine en güçlü ifadelerle ve kararlılıkla hükümet yetkilileri tarafından anlatılmıştır.
Bu süreçte hukuki prosedürlerin tam ve eksiksiz yerine getirilmesi, somut deliller içeren dosyaların ABD ‘ye iletilmesi de sağlanmıştır. Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün 25 Kasım 2019’da yaptığı açıklamaya göre Adalet Bakanlığı tarafından FETÖ elebaşıyla ilgili 7 ayrı talep ABD makamlarına gönderilmiş ve 27 ayrı suçtan iadesi istenmiştir. Bu taleplere ilişkin evrak uzun süredir ABD makamlarının önünde beklemektedir.
ABD makamları ile hangi konuda olursa olsun yapılan tüm görüşmelerde Cumhurbaşkanı başta olmak üzere Adalet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve diğer ilgililer, iade konusunu ayrıca ABD’deki FETÖ okullarının kapatılmasına ilişkin talep ve beklentilerimizi iletmekte, suç delillerini ortaya koymakta, bu örgütün sadece Türkiye için değil faaliyet gösterdiği tüm ülkeler için de bir tehdit oluşturan terör faaliyetleri içinde olduğu anlatılmaktadır. Bunlara rağmen ABD, FETÖ canisinin iadesine dönük bugüne kadar olumlu bir yaklaşım göstermemiştir.
Türkiye pes etmeyecek, uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını bu konuda sonuna kadar kullanacaktır. Kararlı mücadelesini yurt içinde ve yurt dışında sürdürecektir. Bugüne kadar FETÖ mücadelesi kapsamında yapılan adli, idari ve emniyet işlemlerine ilişkin veriler örgütün çapını ve mücadelenin büyüklüğünü ortaya koymaktadır. Buna göre;
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün 25 Kasım 2019’da yaptığı açıklama çerçevesinde 15 Temmuz’dan bu yana, meslekten çıkarılan hâkim ve cumhuriyet savcısı sayısı 3.926’dır. 10 Aralık 2019 tarihi itibariyle fiilî darbe soruşturmalarının tümü tamamlanmıştır. Açılan 289 fiili darbe davasının 271’i karara bağlanmış, failler hak ettiği cezalara çarptırılmıştır. Fiili darbe kovuşturma sayısı 18’dir. FETÖ örgüt üyeliği/yöneticiliği soruşturma dosya sayısı 71 bin 814, kovuşturma dosya sayısı 44 bin 776’dır. (Adalet Bakanlığı 10 Aralık 2019 tarihli verisi)
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 14 Aralık 2019’da TBMM Genel Kurulunda 2020 bütçe sunuşunda yaptığı açıklamaya göre; FETÖ/PDY terör örgütüne yönelik yapılan operasyonlarda 263 bin 533 kişi gözaltına alınmış, bunlardan 91 bin 610’u çıkarıldıkları hâkimlikçe tutuklanmıştır.
Cezaevlerinde FETÖ/PDY soruşturmaları kapsamında tutuklanan halen 27 bin 34 kişi bulunmaktadır.
FETÖ soruşturmaları kapsamında haklarında işlem yapılan kişi sayısı 562 bin 581’e ulaşmıştır.
Mahrem yapılanmalara yönelik 1.974 operasyonda 34 bin 648 kişiye adli işlem yapılmış, 56 kişinin kolluk ya da adalet makamlarında işlemleri devam ederken, firari 5 bin 194 şüphelinin yakalanmasına yönelik çalışmalar sürmektedir.
Büfe-ankesör soruşturması çerçevesinde 16 bin 928 kişi hakkında yakalama kararı çıkarılmış, güvenlik güçlerince düzenlenen 1.039 operasyonda gözaltına alınan 15 bin 619 zanlıdan 5 bin 879’u tutuklanmıştır. Gözaltındaki şüphelilerden 6 bin 453’ü etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak itirafçı olmuştur. Firari 1.309 zanlının yakalanmasına yönelik çalışmalar ise sürmektedir.
FETÖ üyelerinin kullandığı evlere yönelik 176 operasyon düzenlenmiş, operasyonlarda haklarında yakalama kararı bulunan 2 bin 601 şüpheliden 2 bin 278’i gözaltına alınmıştır. Zanlılardan 1.291’i tutuklanırken firari 323 şüpheli aranmaktadır. İçişleri Bakanlığı ve bağlı kurumlarından FETÖ/PDY iltisakı nedeniyle kasım ayı itibariyle toplam 38 bin 904 kişi ihraç edilmiş, 5 bin 988 kişi de görevden uzaklaştırılmıştır.
Emniyet Genel Müdürlüğüne 15 Temmuz sonrasında intikal eden 2 milyon 173 bin 576 dijital materyalin yüzde 89,77’si olan 1 milyon 951 bin 260’sının incelenmesi tamamlanmıştır. Siber birimlerde, 9 Aralık 2019 itibarıyla 686 bin 789 dijital materyal incelenmiştir. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın 21 Kasım 2019’da Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamaya göre;
HAİNLERİN ASKERİ YAPILANMASI
15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren FETÖ/PDY bağlantısı nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinden 150 general/amiral, 8 bin 413 subay, 7 bin 612 astsubay, bin 232 uzman erbaş/sözleşmeli er, 459 devlet memuru/ işçi olmak üzere toplam 17 bin 866 personel ihraç edilmiştir.
2 bin 709 personel de geçici görevden uzaklaştırma kararıyla şu anda görevlerinden uzaklaştırılmış bulunmaktadır. Ayrıca 909 emekli personelin de daha sonra ortaya çıkan bilgi ve belgeler çerçevesinde rütbeleri geri alınmıştır. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Kasım 2019’da Plan ve Bütçe Komisyonunda yaptığı açıklamaya göre;
FETÖ’nün yurt dışı yapılanmasına yönelik çalışmalar neticesinde 110’dan fazla FETÖ mensubu ülkemizden sınır dışı edilmiş, 38 ülkede FETÖ iltisaklı okul ve kursların faaliyetleri kısmen ya da tamamen sonlandırılmış, 19 ülkede ise okullar Maarif Vakfına devredilmiştir.
25 Ekim 2019 tarihli (son açıklama) Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonunun Kararlarına ilişkin duyurusuna göre;
Olağanüstü hal kapsamında yayımlanan KHK’lar ile 125.678’i kamu görevinden çıkarma (3.213 rütbe alma, 270 yurt dışı öğrencilikle ilişiği kesilme, 2.761 kurum ve kuruluş kapatma) olmak üzere toplam 131.922 tedbir işlemi gerçekleştirilmiştir.
26 Aralık 2019 tarihi itibarıyla Komisyona yapılan başvuru sayısı 126.300’dür.
22 Aralık 2017 tarihinden itibaren karar verme sürecine başlamış olan Komisyon tarafından, 26 Aralık 2019 tarihi itibarıyla verilen karar sayısı, 9.600’ü kabul ve 88.700’ü ret olmak üzere toplam 98.300’dür. İncelemesi devam eden başvuru sayısı 28.000’dir. (Kabul kararlarından 50’si kapatılan dernek, vakıf, televizyon kanalı kuruluşların açılmasına ilişkindir.)
siyasetcafe.com