Türkiye’de en sarsıcı olayların dahi en fazla gündemi 1 hafta meşgul edebildiği SÖZCÜ Gazetesi’nde Rahmi Turan’ın Külliye’ye giden CHP’li yazısı il yapılan büyük algı operasyonu ve habercilik skandalının da gündemden düşmesi ile bir kez daha kanıtlandı.
Bu arada özellikle Barış Pınarı Harekatı’nın hemen öncesinde sıklıkla konuşulan ve Türk siyasetinin geleceğindeki denklemlerin tam da ortasında oturacağa benzer olan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’ın kuracağı yeni partiler yeniden gündemin ilk sırasına oturdu.
Bu bağlamda Babacan’ın Habertürk’te Fatih Altaylı’nın programına çıkarak,uzun süren sessizliğini bozması ve kuracağı parti ile ilgili yaptığı açıklamalar çok önemli.
Babacan’ın yaptığı bazı açıklamaları bu nedenle dikkatle incelemek lazım. Babacan daha programın başında Altaylı’nın Abdullah Gül ile ilgili sorusuna cevap verirken,Gül’ün Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP’nin tüm kararlarını onaylamasını “Zaten kendisinin önüne gelmeden uyarılarını yapıyordu,beni veto etmek durumunda bırakmayın diyerek müdahale ediyordu” diyerek tabiri yerindeyse Gül’ü “temize çekti”.
Babacan bunu yapmaya çalıştı çalışmasına ama bunun kimsenin Gül’ün AKP’nin tüm yanlış kararlarını onaylaması noktasındaki duruşunu değiştirdiğini söylemek imkansız.
Tam aksine Babacan bu açıklaması ile aslında Abdullah Gül’ün imzaladığı,veto etmediği her bir kararı en ince ayrıntısına kadar AKP iktidarı ile fikir alışverişinde bulunarak yani gayet bilinçli ve hazırlık sürecine katkı koyarak kendi Cumhurbaşkanlığı döneminde AKP’nin çıkardığı pek çok yanlış ve sıkıntılı yasaya imza attığını tescillemiş oldu.
Babacan’ın açıklamalarında bir başka dikkat çekici nokta ise parti içi ayrışmaya,hem de derin bir ayrışmaya ta 2012 yılında girdiklerini belirtmesi ve bu süreçten sonra Erdoğan ile fikirsel olarak ayrıldığını açıklamasıydı.
Babacan enteresan bir şekilde AKP iktidarını kendisinin bakanlık görevi aldığı dönem ve sonrası olarak ikiye ayırıyor bu söylemleri ile ve burada hem “Ben kendi dönemim ile ilgili her türlü sorumluluğu almaya hazırım” derken kendi bakanlığı sonrası dönem için ise “Parti yanlış yapıyordu yanlışa ortak olmadım” mesajı veriyor.
Yani Babacan şimdiden karşısındaki en büyük eleştiri olan “Bu kadar yanlış yapan ve ülkeyi bu hale getiren AKP’nin ülkeyi bu güne getiren politikalarının en önemli figürlerinden bir tanesiydiniz” eleştirisine bu şekilde yanıt vererek “Benim olduğum dönem gayet başarılı, benden sonrasını zaten parti kötü yönetti ve bu süreçte benim mesuliyetim yok” diyor.
Ama bu yanıt da tatminkar değil tabii ki zira o zaman da kendi tabiri ile “ayrışma yaşadıkları” 2012’den bu güne geçen 7 yılda parti içerisinde kalmaya, partinin milletvekili olmaya neden devam ettiği sorusu cevapsız kalıyor.
Babacan bu ayrışmanın yaşanmasının ardından kendisini pasifize ettikten sonra neler yaptığı sorusuna pek çok uluslar arası temas, konferans sunum gerçekleştirdiğini anlatırken burada özellikle vurguladığı “Bir şartla…Basına kapalı olması şartı ile” vurgusunu yapması dikkat çekiciydi. Babacan dediği gibi “Parti politikasına ters düşmemek için mi basına kapalı toplantıları tercih etmişti yoksa kapalı kapılar arkasına bazı pazarlıkları gerçekleştirmek için mi?” diye insan sormadan edemiyor.
Babacan’ın sözlerinden aslında Davutoğlu ile neden birlikte hareket etmediklerini anlamak da gayet mümkün. Zira Davutoğlu ana omurgasını kendi Başbakanlığı döneminde AKP içerisinde il başkanı, milletvekili,yöneticilerden oluşturacağı bir partiyi hazırlıyor.
Ve Davutoğlu partisini konumlandırırken AKP’nin oylarına gözünü dikmiş durumda.Kendisini ve partisini Erdoğan ve AKP’nin çözülmesi ile burada oluşacak boşluğu dolduracak yeni bir muhafazakar lider ve parti olarak konumlamakta.
Babacan ise açıklamalarında çok daha geniş bir siyasal yelpazeye hitap edeceğini, Özal’ın “4 EĞİLİMİ BİRLEŞTİRME” felsefesini daha da geliştireceğinin sinyallerini verdi.
Babacan Davutoğlu gibi sadece muhafazakar-milliyetçi seçmeni hedeflemiyor çok ciddi sürprizlerin partinin kuruluşunda parti kadroları içerisinde olacağını göreceğiz.
Ama tabii ki Babacan denilince akla “ekonomi” geliyor ve herkes Babacan’ın program boyunca ekonomi ile ilgili söyleyeceklerini merakla bekliyordu.
Babacan’ın ekonomi çerçevesinde yaptığı konuşmalar ise küresel piyasalar ile ilişkilerinin iyi olduğu,Türkiye için gereken parayı rahatlıkla küresel piyasalardan bulabileceği minvalindeydi.
Yani Babacan’ın Türkiye için vaad ettiği ekonomi modeli de “Borçlanma” Ama “Daha rahat borçlanma”.Babacan’ın da üretime,yeni iş alanlarına,yeni fabrikalara yönelik bir söylemi yok. Zaten kendi ekonomi bakanlığı dönemi memlekette “Babalar gibi” Cumhuriyet kazanımı devlete ait kuruluşların haraç mezat,1-2 yıllık cirosu bedeline satıldığı, Babacan’ın da bol bol yabancı kredi bulduğu ama üretim adına,yeni fabrikalar,üretim tesisleri kurulması adına hiçbir şeyin yapılmadığı bir dönemdi.
Babacan küresel piyasalardan bu paraları çok kolay bulacağını söylerken kendisine olan güveni dikkat çekti..
Belli ki Babacan yıllardır süren “Hazırlık dönemi” artık sona gelirken kendisini “Hazırlayan” ve Erdoğan sonrası için “Kurtarıcı” olarak siyaset sahnesine süren güç odaklarından ciddi güvenceler almış.
Kimdir bu Babacan’ı hazırlayanlar derseniz onları bulmak için Babacan’ın BİLDRBERG toplantılarının yıllarca nasıl “daimi katılımcısı” olduğuna, programda “ballandırılarak” anlatılan G-20 ZİRVESİ için hazırladığı rapora, bu raporu hazırlayan ve Babacan’ın da dahil olduğu ekibin İngiltere’nin “sivil sömürge sistemi” İngiliz Milletler Cemiyeti Commonwealth ve bu yapının ELİT İNSANLAR KONSEYİ ile ilişkilerine, Babacan’ın ELİT İNSANLAR KONSEYİ ÜYELİĞİNE, Babacan’ın “her an istişare ediyoruz,tecrübelerinden istifade ediyoruz” dediği Abdullah Gül’ün İngilizlerin yabancı ülkelerden “seçtiği” ve kendi ülkeleri için çalışacak “parlak isimleri” mezun ettiği Exeter Üniversitesi’ndeki öğrenim hayatından başlayıp,Kraliçe elinden nişan alışına kadar uzanan siyasal serüvenine bakmak gerekmekte.
Tüm bunlar karşımızda “İngiliz yapımı” “yeni “ görünümlü bir eski film uyarlaması olduğunu bize göstermekte.
Lakin Türkiye’nin yeni sistemindeki %50+1 sistemi içerisinde Babacan ve partisi tek başına da ciddi öne taşısa da asıl büyük önemi başka…
Babacan yeni kuracağı parti ile, Davutoğlu’nun partisi ,İYİ PARTİ,SAADET PARTİSİ ve DEMOKRAT PARTİ ile birlikte kuracağı bir ittifak ile (ki yapılan anketler Babacan ve Davutoğlu’nun partilerinin yarın seçim olsa toplamda %10-12 bandında olduğunu göstermekte) bu ittifakın taşıdığı %25 potansiyel oy oranı ile Türk siyasetinde yeni bir ittifak bloğu oluşturma ihtimali siyasetteki dengeleri temelinden etkileyecektir ve Babacan’ın asıl önemi budur.
Böylesi bir blok muhafazakar, milliyetçi,AKP küskünü,ekonomik sıkıntılardan bunalmış oyları rahatlıkla alabilme ve Türk siyasetinin kilidi olabilme potansiyeline sahip.
İşte Babacan bu işin “vitrinidir” lakin unutulmamalıdır ki “Babacan’ın şifreleri” Abdullah Gül tarafından hazırlanmıştır.