Kelkit'liyim. Yani Aydın Doğan’la hemşehriyiz. Fakat hemşehrilikten öte yakınlığımız vardı. Ailelerimiz 1980 öncesi birlikte ticaret yapardı. Büyük amcamız, Aydın beyi Vehbi Koç’a götürene kadar Doğan ailesi başarısız bir kaç ticari girişime sahipti. Bunlardan biri de minibüs distribütörlüğüdür. Her hemşehrisine bir tane satıp batmaktan kurtulmuştur. Koç ailesinin prensliğine yükseldikten sonra Milliyet’i satın almış böylece sistem içinde önemli bir alanı doldurmayı başarmıştır.
12 Eylül darbesi öncesi ailemiz Boraks dahil sayısız maden işletiyordu. Ayrıca büyük bir taşımacılık ağına sahipti. Bütün darbelerin kazananı Koç’ların işareti doğrultusunda amcamız Şevket Uyanık’ın sahip olduğu tüm bu işletmelere 12 Eylül’de el koydular. Böylece Doğan’larla aramızda önemli bir sınıf farkı oluştu ve ailelerimiz birbirinden uzaklaştı. Fakat her ne kadar yüksek sermayeye mensup olsa da sonuçta Doğan’lar kökleri Anadolu’da bir ailedir. Bazı geleneksel değerleri korurlardı. Özellikle ağabey Hacı Doğan’la amcamız arasındaki yakın dostluk ömürlerinin sonuna dek sürdü. Biz de üçüncü kuşak yeğenler zaman zaman görüştük. Son olarak babamın 2007’deki milletvekili adaylığı döneminde şifahen de olsa desteklerini eksik etmediler.
Kısacası Türkiye’nin yakın tarihinde önemli bir yer tutan Doğan ailesini tanırım. Kişisel özelliklerini, ilişkilerini bilirim. Onlarla ilgili söyleyebileceğim şey her birinin aydın, saygıdeğer özelliklere sahip olduğudur. Ayrıca hayattaki en büyük keyiflerinin de öyle saraylarda ağırlanmak değil Kelkit’de bir göze kenarında rakı içebilmek olduğuna tanığım.
Ancak konu siyasete gelince iki ayrı cephede yer aldığımıza kuşku yok. Mesele aslında sınıfsal. Şöyle ki Doğan ailesi Cumhuriyetin kuruluşunda egemen olan eşraf ailelerinden biridir. Babaları İrfani bey Kelkit CHP başkanıydı. Tek parti döneminde CHP başkanı olmak demek devleti temsil etmek anlamına geliyordu. O zamanlar Kelkit’in 110 pare köyü var. Belli günler dışında köylülerin ilçe merkezine gelmesini bile yasaklamış İrfani bey. Öyle ki onun bazı özellikleri yörede adeta ata sözü haline gelmiş. Bugün bile eğer bir evlat babasından çok sık para isterse “senin ananı İrfani bey mi belledi” derler. Zira İrfani beyin el koyduğu tarlalarda rençberlik yapan bir çok Ermeni kadından gayrı meşru çocuk sahibi olduğu söylenir.
Elitleşmek biraz böyledir despotlukla başlar. Bir dönem sonra, aydın nitelikli bir kuşak ortaya çıkar ve artık despotluğa ihtiyaç kalmaz. Çünkü geçen zaman içinde sistem şu veya bu şekilde işler bir düzene kavuşur. Fakat bizim gibi sistemin sürekli kesintiye uğradığı ülkelerde elitler her ne kadar aydın bireyler yetiştirseler de despotluğa duydukları ihtiyaç bitmez. Tek parti diktası nasıl İrfani beyi güçlendirdiyse 12 Eylül darbesi de Doğan ailesini dünya elitlerinin sofrasına taşımıştır.
Burada Doğan ailesinin süreğen çizgisi iç ve dış güç odaklarıyla kurdukları ilişkilerdir. Hürriyet yönetimi bu açıdan bakıldığında Doğanların anlayışını yansıtmaktadır. Ertuğrul Özkök’le onları bugünkü sona ulaştıran ortaklıkları tek kelimeyle tiksinti vericidir. Özkök’ün çapsız idaresi altında medya tekellerini her güç odağının hizmetine sundular. Sonuçta bugün kaçar gibi iktidarın kucağına bıraktıkları bu yapıyı savunacak hiç kimse kalmadı. Aydın bey “dayanacak gücüm kalmadı” demiş. Önünde diz çökmediniz güç mü kaldı? Haksızlığa baskıya uğrayan feryat eder. Gıkınız çıkmıyor.
Bugün Doğan medya bir milyar dolarlık bir rezaletten başka bir anlam ifade etmiyor. Bu satışa dahil olan yayınların çoğu ya kapanacak ya da küçülerek önemsizleşecek. Bir yıl sonra ticari değeri bugünkü fiyatın yarısı bile etmeyecek.
İktidar açısından ise Doğan medya zaten çok uzun bir süredir sorun olmaktan çıkmıştı. Fakat yine de bu büyük medya tekeli önemli bir potansiyeli temsil ediyordu. Özellikle CHP ve çevresindeki siyasal kesimlerin beslenme kaynağıydı. Bu satışla darbe esas olarak bu odağa indirildi. İdeolojik açıdan homojen olmayan bu cephe kendisini bütünleyen büyük bir olanağı yitirdi.
Doğan medyanın yıkılışı seçim öncesi alınmış bir önlem değildir. 30 yıllık neoliberal dönemin iflas ettiğinin ve büyük medya araçlarının da devlet kontrolüne geçtiğinin kesin bir ifadesidir.