Yusuf Kaplan, Yeni Şafak’taki köşesinden şöyle soruyor: “Cami olarak Ayasofya’nın neden kapatıldığını biri bize rasyonel bir şekilde açıklasın lütfen!”
Soruyu tersine çevirelim: Müze olarak Ayasofya’nın neden kapatıldığını biri bize rasyonel bir şekilde açıklayabilir mi?
Abdurrrahman Dilipak “Allah’a adanmış bir mabet müze yapılamaz” diye bir cevap veriyor. Bu mantıkla yaklaşırsak Göbeklitepe, Zeus, Apollon, Sümer Tapınakları da müze olamaz. Çünkü onlar da o çağın inancının mabedidir.
Hiç olmazsa Dilipak Kaplan gibi rasyonel bir açıklama aramıyor. Tamamen inanç ve değerler üzerine oluşturulmuş bir yargı kuruyor.
Batı kavramlarına karşı olan Yusuf Kaplan’ın batı düşüncesinin kökünde yatan rasyonalizme sığınması da ilginç. Çünkü rasyonalizm en başta din felsefesine karşı geliştirilmiş bir düşünme biçimi. Rasyonalizm hiçbir konuyu vahiy ya da ahlak üzerinden açıklanmasını kabul etmez. O sadece insanın aklına güvenir.
Kaplan, Ayasofya’nın 1934’de müzeye dönüşmesini Türkiye’nin bağımsızlığını kaybetmesiyle eş tutuyor. Ona göre bunun tek rasyonel açıklaması budur. Yeniden camiye dönüşümünü ise İstanbul’un fethi kadar büyük bir hadise olarak görüyor.
Açıkçası geleneksel sağ kesimler hiçbir zaman Ayasofya hadisesine Fatih ya da Atatürk gibi bakamadı. Bu konu Cumhuriyet tarihi boyunca hep hamaset meselesi olarak kullanıldı. Bir nevi kitleleri heyecanlandırma, onlara sembolik bir hedef göstererek bir fetih duygusu yaşatılmak istendi. O nedenle bu konuya rasyonel yaklaşmaları mümkün değil.
Ayasofya’nın müze haline gelmesiyle Türkiye’nin bağımsızlığı arasında bir ilişki kurmak da “rasyonel olarak” mümkün değil. Ayasofya, “Müslümanlara yasak kent” haline getirilmedi. Ya da İngilizlere tahsis edilmedi. Cumhuriyetin Kurucusu ve önderinin kararıyla müzeye dönüştürüldü. Doğrusu o dönem Ayasofya’nın müze ilan edilmesi Cumhuriyetin laik ve seküler bir toplum inşası yönünde attığı adımların bir parçasıydı. Cumhuriyetin rasyonalitesi bunu gerektiriyordu.
Bugün Ayasofya’nın yeniden camiye dönüşmesi nasıl ki Batıdan tepki görmediyse o gün müze haline gelmesi de onları fazla ilgilendirmedi. (Eğer batıdan anladığınız Yunanlılar ve Ruslarsa evet müzeyken de camiye dönüştüğünde de tepki gösterdiler. Çünkü Ayasofya esas olarak Ortodoks Hıristiyanların “Kabe”sidir.)
Diğer yandan örneğin Arslan Bulut, Ayasofya’nın açılmasıyla Huntington’un “Medeniyetler Çatışması” arasında bağ kuruyor. Kaplan’ın iddia ettiğinin tam aksine Ayasofya'nın ibadete açılması, Türkiye'yi "Batı güdümlü bir İslâm devleti"ne götürür diyor.
Bulut “Türkiye'nin en büyük gücünün Atatürk'ün kazandırdığı milli bilinç” olduğunu söylüyor. Bu yüzden de “Atatürk'ün kurucu ilkelerini yıkmaya çalışmak, Türk milletini yıkmaya çalışmakla eş anlamlıdır” diyor.
Oysa Yusuf Kaplan, sadece İslamist bir politikanın Türkleri kurtaracağı iddiasında. Hatta daha da geçmişe dönük analizler yapan Kaplan’a göre Türkler Müslümanlığı kabul etmeden önce barbar ve pagan batılılardan farksızdı.
Bu bakış açısı tam olarak Arap milliyetçiliğine dayanmaktadır. Onlara göre Türkler Müslümanlıkla tanışana kadar barbar kabilelerdi. Benzerine Avrupalıların Amerikan milletlerine yaklaşımında rastlanır. Zira Avrupalı fetihçilere göre onlar Amerika’ya ayak basmadan önce Yeni Dünya’da medeniyet diye bir şey yoktur.
Araplar Müslümanlığı kendi yaşam tarzlarıyla eş tutarlar. Onların dışında kalan adet, gelenek, dil, kültür ve milli kimlikler Müslüman olamaz. Araplara göre Türkler halen Müslüman olamamış bir millettir. Bu nedenle Türkler bugün bile İslam tarafından fethedilmesi gereken bir barbar topluluğudur.
Yusuf Kaplan, kendini Hazar kentlerini kuşatmış Arap ordularının komutanı, bizi de İslamlaştırılması gereken barbarlar olarak görüyor. Sanki Müslüman bir ülkede yaşamıyormuşuz gibi yatıp kalkıp Türk gençlerinin İslamlaşması, toplumun Müslümanlaşmasından dem vuruyor.
Anlaşılan o ki Ayasofya’nın resmi statüsünün değişmesi en çok bu kararı alanlara zarar verecek. Çünkü İslamcılar her meselede olduğu gibi bunda da mesajı yanlış algıladılar. Ayasofya’nın yeniden fethedildiği duygusuna kapıldılar. Karşılarında Konstantin olmadığına göre de onu Atatürk’ten kurtardıklarını düşünüyorlar. Daha da kötüsü onların zihninde Türklerin fethedilmesi gereken Bizanslardan bir farkı yok.