AVRUPA BİRLİĞİ'NİN ÖTEKİ YÜZÜ: YAZI DİZİSİ- 3

Veysel BOĞATEPE

(Bizans- Pontus’un yeniden inşası, Asya’nın Hıristiyanlaştırılması, misyonerlik ve asimilasyon politikaları)

Türkiye coğrafi olarak Avrupa’nın bir parçasıdır fakat kültürel, ekonomik, siyasi ve askeri açıdan iyi değerlendirilmelidir. Çünkü Hıristiyan topluluğu AB’ye Müslüman ülkenin alınabilmesi için tam uyum yani yukarıda da belirttiğim üzere askeri, ekonomik, siyasi ve kültürel olarak gerekli kriterlerin yerine getirilmesi talep edilmektedir. Türkiye’nin bunca zamandır AB kapılarını aşındırmasına rağmen halen üyeliğe kabul edilmemesinin başlıca nedeni de budur. Askeri, siyasi, ekonomik alanda özellikle de AKP döneminde ciddi aşama kaydedilmiş olsa da kültürel / dini kriterlerin yerine getirilmesi oldukça zor bir aşamadır.

Daha net ifadeyle izah edecek olursak Türkiye’nin AB’ye üye olabilmesi için Hıristiyanlaştırılması gerekmektedir. Açılım sürecinde eş zamanlı olarak uygulanan “Dinler arası diyalog” aldatmacası da gerçekte Hıristiyanlaştırma propagandasının bir parçasıydı. Bu gerçeği bizzat Papa II. John Paul’un kendisi 1991’de yaptığı bir konuşmada “Dinler arası diyalog kilisenin bütün insanları, kiliseye döndürme amaçlı bir misyonun parçasıdır. Bu misyon aslında Mesih’i ve İncil’i bilmeyenlere ve diğer dinlere yöneliktir.” sözleriyle ifade etmiştir.

İşte Papa’nın bu isteği, yani Hıristiyanlaştırma politikası AKP’nin vakıflar yasasında yaptığı 5737 Sayılı Vakıflar Kanunu’nun değişikliği ile yerine getirilmiştir. Yapılan değişiklikle gayrimüslimlerin misyonerlik faaliyetleri serbest hale getirilirken cumhuriyet döneminde adeta birer casus yuvası gibi çalışan ve bu sebeple kapatılarak vakıflara devredilen kilise, sinagog havra gibi ibadethanelerin bakım ve onarımları gerek bağışlarla ve gerekse bizzat devletin yani halkın kasasından karşılanarak tamir ettirilerek yeniden hizmete açılmıştır. 

Avrupa Parlamentosu’nun 1996’dan beridir patrikhaneye doğrudan bağlı olan Heybeliada Ruhban okulunun açılması ile Ayasofya Camisinin kiliseye dönüştürülmesi, Fener Rum patrikhanesinin evrensel niteliğine kazandırılması gibi bir dizi talep ve çağrıları işte bu yasa ile karşılık bulmuştur. Heybeliada Ruhban Okulu, sıradan bir dini okul değil Lozan’da Atatürk’e kabul ettiremedikleri Grek yayılmacılığının Harp okuludur. Roma ve Bizans özlemini her platformda açıkça dile getirmekten kaçınmayan Patrik Bartholomeos halen yeni Roma ile Konstantinopol’ün Başpiskoposu ve evrensel Patriği unvanını kullanmaktadır. Patrik açıkça Türkiye’yi yeni Roma, İstanbul’u ise Konstantinopol olarak görmektedir. Avrupa Parlamentosu kararlarında da İstanbul’dan, Bizans İmparatorluğu dönemindeki Konstantinopol adıyla bahsedilmektedir. AB’nin dile getirdiği benzer talep ve istekler gerçekte Vatikan’ın istek ve talepleridir. Bu da AB’nin Hıristiyanlaştırma örgütü olduğunu ortaya koyan çarpıcı örneklerden birisidir. 

AB’nin yeni Bizans ve Pontus özlemi

Türkiye’de Bizans / Pontus toplantıları cumhuriyetin ilk yıllarına yani 1929’lara kadar devam etmiştir. Toplantıların temel amacı da Türklerin Asya steplerine atılması, Ayasofya’nın yeniden kiliseye dönüştürülerek İstanbul, onların tanımıyla da Konstantinopol merkezli Bizans’ın yeniden inşa edilmesidir. Boğaziçi üniversitesinde 1999’da yapılan kongrede Hipodromun ortaya çıkartılması için Sultanahmet Camisi de dâhil olmak üzere pek çok Türk eserinin yıkılmasını bu sebeple istemişlerdir. Paris’te 2001 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı J. Chirac’ın başkanlığında yapılan Bizans toplantısına 200’den fazla Bizans uzmanı katılmıştır. Aynı talepler yani İstanbul surları içerisinde Ortodoks Din devletinin kurulması, Ayasofya’nın yeniden kiliseye çevrilerek merkez yapılması tekrarlanmıştır. Halen Fransa’da 100’ü aşkın Bizans ile ilgili vakıf, dernek ve enstitü aktif olarak çalışmaktadır. Buna paralele olarak Pontus’un yeniden canlandırılması için de Yunanistan 1985’ten itibaren Pontus soykırımı ile Ege ve Akdeniz’deki iddialarını arttırmıştır. Bu iddiaların baş aktörü de Pasok Partisi yönetim kurulu üyesi Mihalis Haralambidis’dir.

Türklerin asimile edilebilmesi için en önemli direnç noktası olan dinin kırılması gerekmektedir. Bu da misyonerlik faaliyetleriyle yapılmaktadır. Asya’yı Hıristiyanlaştırmanın kilit noktası Türkiye olduğu için AKP’nin yaptığı Vakıflar yasası değişikliğiyle Türkiye’deki misyonerlik, Hıristiyanlaştırma faaliyetleri de yoğunlaştırılmıştır. Bugün yaklaşık 136 bin Katolik, 106 bin AB misyoneri Türkiye’de hiçbir engele takılmadan misyonerlik faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu bağlamda AKP, Heybeliada ruhban okulunun açılmasına olumlu bakmadı, Ayasofya’yı Camiye dönüştürdü ancak bunlar AB/D ile politik olarak ters düştüğü için gerçekleşmedi. Bu iki önemli talebi yerine getirememiş olsa da Vatikan merkezli AB’in istek ve taleplerini büyük ölçüde karşılamıştır. Sadece 2003 -2014 yılları arasında bin 29 taşınmaz malı, cemaat ile vakıflara tescil ettirmiştir. Ayrıca 21 taşınmaz malın cemaat vakıflarına bedelinin ödenmesine karar verilirken 100 vakfın da çevresinin genişletilmesi talebini uygun görmüştür.

III. Bin yılda Asya’nın Hıristiyanlaştırılması

Avrupa Parlamentosu’nun talepleri doğrultusunda vakıflar yasasında yapılan kanunu değişikliği ile pek çok kilise ve Sinagog’un bakım ve onarımı için yurtdışından gelen nakdi bağışın yanı sıra kamunun parasını da harcanmıştır. Örneğin; yıllardır kapalı olan harabe kiliselerden Sümela ile Akdamar kiliseleri restore edilerek yeniden açılmıştır. Sadece Akdamar kilisesinin tamir ve restorasyonu için yaklaşık 2. 6 milyon lira devletin kasasından yani milletin cebinden karşılanmıştır. Bu kapsamda ayrıca Edirne’de Merkez Havra (Büyük Sinagog), Gökçeada’da Aya Nikola ile Ayamarina Rum Ortodoks Kilisesi, Hatay’da İskenderun Süryani Katolik ile İskenderun Rum Katolik Kilisesi, Diyarbakır’da Sur Ermeni Protestan ile Sur Ermeni Katolik Kilisesi, Gaziantep’de Nizip Fevkani Kilisesi ile Şahinbey Havra’sı, Ayvalık’ta Cunda Taksiyarhis (Ayanikola) Kilisesi, İskenderun’da Arsuz Maryo Hanna Kilisesi, İstanbul Edirnekapı’da Aya Yorgi Kilisesi, Hatay Yayladağı’nda Rum Ortodoks Kilisesi ile Sveti Stefan Kilisesi gibi pek çok Kilise, Sinagog ve Havra’ların bakım ve onarımı yapılarak yeniden hizmete açılmıştır.

Yine AKP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, ikisi Bor ilçesinde olmak üzere Niğde de 2018’de 4 kilisenin onarılarak hizmete açıldığını söylemiştir. Dahası, Cumhuriyet tarihinde ilk defa AKP döneminde İstanbul’da Süryani Mor Efrem Süryani Kadim Ortodoks kilisesinin temeli 3 Ağustos 2019’da atılarak sıfırdan inşa edilirken, Denizli’de de bir cami kiliseye dönüştürülmüştür. İstanbul Balat’taki Sveti Stefan kilisesi gibi bazı kiliselerin açılışı bizzat Tayyip Erdoğan tarafından yapılırken, Diyarbakır’da tam 100 yıl sonra AKP’nin hizmete açtığı Surp Giragos Ermeni Kilisesi’nin çan sesleri duyulmuştur. Tüm bunların yanı sıra 40 binden fazla ev tipi kiliselerin açılmasına göz yuman AKP, bu gerçeği de kamuoyundan gizlemiştir.

Yukarıda vermiş olduğum örnekler, Vatikan merkezli AB parlamentosunun Türkiye’den talep ve istekleridir ki bu da açılım süreciyle eş zamanlı olarak AKP iktidarı tarafından “AB uyum yasaları” kılıfı altında uygulanmıştır. Bu aynı zamanda AB’nin Hıristiyanlaştırma politikasının başka bir yansımasıdır. Papa II. John Paul, 1999’da yaptığı bir konuşmada “Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bin yılda Amerika ile Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.” sözleriyle hedef ve amaçlarını açıkça ortaya koymuştur. Bu gerçeği eski Kenya devlet başkanı Jomo Kenyatta;“Hıristiyanlık Afrika’ya geldiğinde Afrikalıların toprakları, Hıristiyanların ise İncil’i vardı. Hıristiyanlar bize gözlerimizi kapatarak dua etmeyi öğrettiler. Gözlerimizi açtığımızda onlar bizim topraklarımızı, biz de onların İncil’ini almıştık” sözleriyle çok net bir şekilde özetlemiştir. 

Tekrar hatırlatacak olursak Türkiye gibi Müslüman bir ülkenin AB’ye girebilmesi için Hıristiyanlaşması gerekmektedir ki Vakıflar yasasında yapılan değişikliğiyle bunun önü açılmıştır. Sadece bir yıl içerisinde (2005 -2006) Trabzon’daki Santa Maria kilisesine 12 bin 500 genç kayıt yaptırarak Hıristiyanlığa geçmiştir. Aynı yıllarda yaklaşık 3 bin genç, Adana Nüfus memurluğuna müracaat ederek kimliğine Hıristiyan yazdırmıştır. Tüm bunlar AKP’nin izin verdiği ve bizzat katkı sunduğu misyonerlik, asimilasyon faaliyetlerinin birer sonucudur. Bu bakımdan Türkiye’nin Hıristiyanlaşmadan AB’ye kabul edilmeyeceği gerçeğini görmek gerekiyor. AB kültürüne entegrasyon, din de dahil olmak üzere telafisi mümkün olmayan kültürel erozyona ve milli değerlerimizin kaybedilmesine yol açacaktır.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.