(AB Müktesebatı, AB Anayasa sözleşmesi ve üye devletler anayasasında din vurgusu)
Birinci bölümde AB’nin gerçekte bir Hıristiyanlaştırma politikası olduğuna ilişkin pek çok örnekler vermiştim. Bu bölümde de yine AB’ye üye devletlerin anayasalarından ve yetkililerin kendi söylemlerinden örnekler vererek daha somut hale getirirken kamuoyunun yalnızca adını bildiği, içeriğinde neler olduğuna dair fikir sahibi olmadığı “AB Müktesebatı”na da kısaca değineceğim.
AB müktesebatının orijinali 80 bin sayfadan, AB Anayasasının tamamı ise İngilizce 341 sayfa ve 448 maddeden oluşmaktadır. AB Anayasası 13 Ekim 2004’te Brüksel de yayınlandıktan sonra 29 Ekim 2004’te Roma da 25 üye devletin temsilcileri tarafından imzalandı. Anayasanın resmen yürürlüğe girmesi için 01 Kasım 2006 tarihin kadar AB üye devletleri tarafından ya meclislerinde ya da halk oylamasıyla onaylanıp kabul edilmesi gerekmekteydi.
Rumca dâhil ama Türkçe hariç tam 21 dilde yayınlanan AB Anayasasının içeriğini Türk siyasiler dahi bilmiyordu, kamuoyunun bilmesi de zaten imkânsızdı. Peki, Avrupa halkı neyi oylayacaklarını biliyor muydu? İnanılması güç ama 28 Ocak 2005 günü Avrupa Komisyonu, 455 milyon nüfuslu ve 25 üye devletten oluşan tüm AB ülkelerini kapsayan bir kamuoyu yoklamasının sonuçlarını açıkladığında çok şaşırtıcı ve çarpıcı gerçeklerde su yüzün çıkmış oldu.
Bilgi toplumu, uygar, medeni diye bildiğiniz, sıradan bir vatandaşını dahi gereğinden fazla önemsediğiniz ve saygı duyduğunuz Avrupa halkına meğerse medeniyet, uygarlık hiç uğramamış. AB komisyonunun araştırmalarının sonuçlarına göre: Avrupa halkının % 89’nun AB Anayasası hakkında ya çok az bilgisi var ya da hiç yoktu. Yine araştırmaya göre, Avrupa halkının üçte biri AB Anayasasının adını bile duymamış. Yani Avrupa halkı geleceklerini birinci dereceden ilgilendiren Avrupa Anayasasını duymadan, bilmeden, okumadan önlerine konulan sandıklarda onaylamışlardı.
Avrupa halkı gibi bizim halkımız da oylamaya sunulan cumhurbaşkanlığı, anayasa değişikliği gibi referandumların içeriğinde neler olduğunu bilmeden veya yanlış bilgiyle onaylamışlardı. Bugün bile ne AB Müktesebatı ne de AB Anayasası hakkında tam olarak bilgi sahibi olmayan siyasi figürler “Avrupa birliğine girerek medeniyet, uygarlık öğreneceğiz” yalanıyla kamuoyunu aldatmış, AB’nin dayattığı kararları uygulayarak Türkiye’yi her konuda dışa bağımlı hale getirmişlerdir.
AB uygar değil din devletidir
Anayasasında laiklik ilkesi bulunmayan, din ve devlet işlerini birbirinden ayıramayan, yetkiyi ve ilhamı dininden alan Avrupa’nın modern, uygar, bilgi toplumu olmasından söz edilebilir mi? Avrupa Anayasasının aslında bir “Hıristiyan Anayasası” olduğunu kanıtlayan en önemli madde AB Anayasasının ilk maddesinde yer almaktadır.
AB Anayasasının giriş bölümünde şu ifade kullanılmaktadır: “Drawing ınspıratıon from the cultural religios and humanist inheritance of Europa from whice hav developed the universal values of the invioble rights of the human person freedom, democracy, equality and th rule of law.” Tercümesi de; “Dokunulmaz ve vazgeçilmez insan hakları olan özgürlük, demokrasi, eşitlik ve yasaların üstünlüğü gibi evrensel değerlerin gelişmesine kaynak olan Avrupa’nın kültüründen, dininden ve insanlık mirasından ilham alarak…” şeklindedir.
Bu ifadenin izahı da şudur; Avrupa Anayasasının ilham kaynağı Hıristiyan dini ve kültürüdür. Yani Hıristiyan dininden, kültüründen ilham alınarak yazılmıştır. Pek inandırıcı olmasa da % 99’u Müslüman olduğu söylenen Türk halkı nasıl oluyor da AB anayasasının boyunduruğu altına girmeyi kabul ediyor? Politikasını din üzerine inşa eden AKP’liler nasıl oluyor da birer Hıristiyan Anayasasının ateşli savunucusu olabiliyorlar? Türkiye’de hukukun üstünlüğünden söz edile durdun AB yasasının alt başlığında yer alan “AB’nin Birlik Yasası- I -6. Maddesi”nde hukuk gerçeği çarpıcı bir şekilde ortaya koyuluyor.
Söz konusu yasada; “The Constitution and law adopted by the institutions of the union in exercising competences conferred on it shall have primacy over the law of the Member States.” ifadelerine yer veriliyor. Türkçesi de; “Anayasa ve kendilerine verilmiş olan yetkileri kullanan Avrupa Birliği kurumlarının uyguladığı yasalar, Üye Devletlerinin yasalarının üstünde olacaktır.” şeklindedir. Bunun tam olarak anlamı da şudur; AB’ye üye olan devletlerin egemenliği sona erecek, T.C Anayasası Hıristiyan Anayasasının denetimi altına girecek, AB Anayasası geçerli sayılacak, Başkent Ankara değil Brüksel olacaktır. Uluslar arası Tahkim yasası kabul edilecek, kayıtsız şartsız Türk milletine ait olan egemenliği AB’ye teslim edilecektir. Hak Hukuk aradığınızda Ankara’nın değil Brüksel’in yolu gösterilecektir.
Denilebilir ki, Türkiye henüz AB’ye üye değil ve bu sebeple AB anayasası da Türkiye’yi bağlamaz. Evet, ama AB’ye üye olmak için öncelikle AB, dahası Kopenhag Kriterlerini koşulsuz olarak yerine getirmek gerekiyor. Ekonomi, kültür, siyaset, din, sağlık, hukuk vb. birçok alanda AB Kriterleri “reform” yalanı altında uygulanarak Türkiye bugün ki duruma getirilmiştir. Keza Kopenhag Kriterlerinin tümünü yalnız Türkiye değil, Avrupa ülkelerinin de uygulaması mümkün değildir. Çünkü aksi durumda bölünme, parçalanma sürecine girmeleri kaçınılmazdır. Kopenhag Kriterler, Türkiye gibi ulus devletleri içeriden çökertmek için hazırlanmış sinsi planın parçasıdır. Türkiye’de kamuoyunun “Kürt Açılımı” olarak bildiği süreçte ki uygulamaların tamamı Kopenhag Kriterlerinin pratikte uygulamasıydı ve Türkiye’yi bölünme noktasına getirmişti. Anayasasının 2. Maddesinde; “Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal hukuk devletidir.” yazılıdır. Yani din ile devlet işlerini birbirinden ayıran Türkiye’ye uygarlığı ve demokrasiyi öğretecek olan AB ülkelerinin uygar, demokratik olmadığını bir de kendi anayasalarından örnekler vererek açıklayalım.
AB’ye üye devletler anayasasının esin kaynağı nedir?
Bugün 27 üyesi bulunan AB’ye üye devletlerden yalnızca Fransa ile Slovenya anayasasında “laik”lik ilkesi yer almaktadır. Geri kalan tüm üye ülkelerin anayasası Hıristiyan dininden ve mirasından ilham alınarak hazırlanmış, birer Hıristiyan din devletlerdir. Şimdi AB üye devletlerden bazılarının anayasalarından örnekler vererek konuyu daha somut hale getirelim. Örneğin; İtalyan Anayasasında din ile devlet işleri Lateryan anlaşmasına göre düzenlenmiştir. Bu anlaşmanın 1. Maddesinde “04 Mart 1848 tarihli İtalyan Anayasasının birinci maddesinde yer alan ilkeyi, İtalya kabul eder ve tekrar onaylar. Buna göre; Devletin dini Katolik Apostolik Roma dinidir.” ifadesi yer alırken 2. Madde de “İtalya; kutsal papalık makamının egemenliğini tanır.” şeklinde din devleti olduğunu açıkça ortaya koyan ifadeye yer verilir. 3. Madde de ise “İtalya; kutsal makamın Vatikan’da ki egemenlik otoritesini ve mülk sahipliğini tanır.” ifadelerine yer verilir. Özetle; İtalya’da Vatikan otoritesi yani din, devlet otoritesinin üstündedir.
Ve yine yazılı anayasası bulunmasa da belgelerle geçmiş ve köklü gelenekleri, kuralları bulunan İngiltere, İtalya ile dini ortak mirasa sahiptir. Resmi dini Hıristiyan Anglikan Kilisesi’nin dinidir. İngiltere de kral ya da kraliçe hem devletin hem de kilisenin başıdır. Yani uygar İngiltere din ile devlet işini birbirinden ayıramamıştır ama bize laiklik ve demokrasi dersi verebilmektedir. Devletin ve dinin başı olan kral ya da kraliçe aynen şöyle yemin eder: 'İngiltere krallığını, bugüne kadar sahip olduğu sömürgelerini parlamentoda kararlaştırılmış olan yasalara ve gelenekler göre yöneteceğime resmen söz verir, yemin ederim.” Yemin ederken de elini incilin üstün koyar, yemin bittikten sonra incili öper ve başının üstüne koyarak yeminini tamamlamış olur. Başka bir AB üyesi İrlanda anayasanın girişi “Tüm gücün sahibi, hepimizin döneceği, devletin ve insanların tüm davranışlarını biçimlendiren çok kutsal üçlü adına….Biz İrlanda halkı tüm görev ve sorumluluklarımızın kutsal tanrıya, İsa ya karşı olduğunu saygıyla kabul eder, atalarımızın asırlardır süren mücadelesini o’nun sağladığını bilir, bu anayasayı kabul ederiz.” ifadeleriyle başlar.
Bu ifadeler, neredeyse İrlanda anayasasının tamamını özetleyecek nitelikte olduğu için detaylandırmaya gerek görmüyorum. Son bir örnek ülke daha vererek konuyu özetleyeceğim çünkü 27 üye devletin anayasalarını detaylı olarak anlatmak, başlı başına bir konu olduğu için hayli bir zaman ve emek gerektirecektir. Son örneğimiz ise Yunanistan Anayasası olacaktır. Yunanistan’ın dini, İsa’nın Doğu Ortodoks Kilisesi’nin dinidir. Anayasasının girişinde de “Yunan Ortodoks Kilisesi, kutsal kilise yasalarını kutsal ruhani meclis hükümlerini ve kutsal geleneği sadakatle izler.” İfadeleri yer almaktadır.
Görüldüğü üzere uygar zannedilen Avrupa din ve devlet işlerini birbirinden ayıramamıştır. Üzerinde durduğumuz bu gerçekleri bir de Avrupa Komisyonu Başkanı Romani Prodi’nin bir söylemiyle açıklayalım. Roman Prodi 29 Ekim 2004 günü toplantıda yaptığı bir konuşmada şöyle diyordu: “Din bizim kimliğimizin bir parçasıdır. Dinin etkisini kabul etmeden Avrupa tarihini anlayamazsınız. Hıristiyan dini, Avrupa kimliğinin oluşmasında çok büyük bir katkıda bulunmuştur.”…
Aynı toplantıda Alman parlamenter Elmar Brok ise “Avrupa bir bütün olarak Hıristiyan mirası üzerine kurulmuştur.” şeklinde çok çarpıcı bir ifade kullanmıştı. Avrupa Konvansiyonu’nun Valery Giscard d’Estaing’in önderliğinde hazırladığı “Avrupa İçin Anayasa Sözleşmesi”nin 29 Ekim 2004’te Roma’da törenle imzalanması bile çok şey ifade etmektedir. Bu sözleşmenin girişinde de “Kültürel, dinî ve insanî mirasından esinlenerek…” ifadelerine yer verilirken, devamında ise “Birlik, kiliseler ile birlikte üye ülkelerdeki dinî kurumlar ya da toplulukların ulusal hukuk altındaki statülerine saygı duyar ve önyargı göstermez.” şeklinde ucu açık, yorumlanabilir bir ifade kullanılıyor. Yani Hıristiyanlık dışındaki dinlere (Budistlik, Müslümanlık, Yahudilik vs.) önyargılı yaklaşılamayacağını söylüyor ki bu tamamen gerçek dışı bir ifadedir. Sonraki bölümlerde devam edeceğimizden bu bölümü kamuoyu adına şu sorularla noktalayalım.
Ülkemizde her alanda uygulanan sözde reform yalanı altında uygulanan “AB Yasaları” Hıristiyanların çıkarları için değil de kimin içindir? Meydanlarda “Yolumuz Avrupa yoludur”, “AB Uyum Yasalarını Uyguluyoruz” diyerek nutuklar atan AKP kadrosu, AB yasalarını uygulayarak Müslüman Türk halkının egemenliğini Hıristiyan kilisesinin boyunduruğu altına sokmuş olmuyor mu?
AB hakkındaki bu gerçekleri ve sonraki bölümlerde açıklayacağım gerçekleri kamuoyundan neden gizliyorlar?