Seçim bitti ama oylar sandıklarda, seçmenler evlerinde sayılmaya devam ediliyor. Kuşkusuz bu iktidarın başarısı; daha öncekiler gibi ekonomik krizin, siyasi krizin taşlarını döşeyen iktidar bu kez bir belediye seçimlerinden meşruiyet krizi çıkarmayı başardı. Belki kısa vadede elini rahatlatacak, karşı cephede yılgınlık, bıkkınlık yaratacak; mahkemeler, davalar açılacak, mazbatayı bir eliyle verip diğer eliyle alacak ama eninde sonunda iktidarın aleyhine sonuçlanacak. Çünkü her iktidarın ilk sorumluluğu meşruluğu tartışılamayan mekanizmalar kurmak ve bunu işletmektir.
Mekanizma işlemeden ak-kara belli olmaz. Öyle ya vatandaş evine ekmek götürecek ilk önce. Karnını doyuracak, hayattan ne kadar bıkmış da olsa elindekiyle mutlu olmaya çalışacak. Sonra şöyle bir arkasına yaslanıp %80’i iktidar kontrolünde olan televizyonlara göz atacak. Dinleyecek krize kim ne çözüm öneriyor. Anlamaya çalışacak; mesela kim IMF’nin programını destekliyor kim halkın.
Ekonomik kriz deyip geçiyoruz. Adını koyalım bu neyin krizi? Ödemeler ve kamu maliyesi dengesi bozulmuş. Yani Türkiye’nin borç yükü taşıyamayacağı seviyeye gelmiş. Enflasyon artışı, üretimde ve milli paranın değerindeki düşüş hep bununla ilgili. 1994 ve 2001 krizinde de aynı şeyleri yaşadık. Dış borçlar arttıkça milli gelirde düşme görülüyor. Devlet tahvillerinin dış borç kaynağı olarak en yüksek seviyede kullanıldığı(40 milyar dolar) 2013 yılından bu yana tablo çok daha net görünüyor(Toplam GSYH 2013’te 950 milyar dolardan 2019’da 706 milyar dolara düşmüş).
İktidar para arayışına girmiş durumda. Fakat küresel para hareketinde daralma var ve sermaye güvenli merkezlere çekilmiş. Türkiye ile paralel bir kriz içindeki Arjantin’e bakın; bir yandan IMF tarafından fonlanırken diğer yandan çok daha fazla sermaye ülkeyi terk etmiş. Orada da milli paranın değer kaybı, enflasyonun yükselişi durdurulamıyor; üretim ise neredeyse tamamen durmuş.
Albayrak’ın Yeni Ekonomi Programı da IMF reçetelerinden besleniyor. Aynı yapısal uyum ve kemer sıkma politikalarını savunuyor. Albayrak, Eylül ayında ekonomide ve kamu maliyesinde daralma hedeflediklerini ilan etmedi mi? Borç ödemelerini garanti edeceğiz diye en önemli üretim sektörü olan otomotive -nitelikli çeliğe %25 ek vergi bindirerek- darbe vurmadı mı? Şimdi de kıdem tazminatıyla bireysel emeklilik sistemini birleştireceklerini ilan etti. Kıdem tazminatı işçinin maaşından yapılan kesintilerle oluşturulacak. BES de şirketlere devredilip mecburi hale getirilecek.
Tüm bunlar ve piyasaya bağlılık yeminleri daha çok borç bulabilmek için yapılıyor. Fakat siz istediğiniz kadar kendinizi kanıtlamaya çalışın para politikasının yönetimini uluslararası sermayeye vermediğiniz sürece umduğunuzu bulamazsınız. Kurallar 2001 krizinde ne ise bugün de odur. Bir Kemal Derviş getirip başınıza oturtacaklar; kamu harcamalarını, tüm ihaleleri, bilançoları denetleyecekler.
Çalışanların reel ücretlerinde düşmeler olacak. Emekli maaşını, vatandaş işini kaybetmemek için bazı haksızlıkları sineye çekecek. Peki ya üretici dediğimiz işletme sahipleri ne yapsın? Yıllar boyunca kazandıkları parayı eve-arsaya yatırmışlar. Fabrikalarını kurtarmak için bu mülkleri satmak isteseler bile para etmiyor. Demek ki üretim krizinin temelinde de yine sizin yarattığınız rantiyeci ekonomi var. Şimdi kamu harcamalarını daraltarak, ekonomiyi küçülterek ve vergileri yükselterek üretimi nasıl artırmayı düşünüyorsunuz?
Hemşerim olan bir öğretmen ağabeyimiz vardı. 12 Eylül darbesiyle atıldığı mesleğine doksanlı yılların başında mahkeme kararıyla dönmeyi başarmıştı. Adamı Hakkari’nin bir köyüne tayin ettiler. Yalnız başına bir öğretmen. Bir gün teröristler gelmiş “Hoca” demişler, “biz bu okulu yakacağız”. Hoca birden fırlamış, kapının ardından bir bidon benzin çıkarıp okula dökmeye başlamış. Bir yandan küfür edip diğer yandan da “yakalım ulan yakalım” diyormuş. Bakmışlar adam deli, bırakıp gitmişler. Bir daha da ne gelen olmuş ne giden.
IMF, uluslararası finans çeteleri, Akbaba Fonları etrafımızı sarmış. Eşkıya kapıya dayanmış evi yakıyor. Bir ellerinde benzin diğerinde bir kova su. Siz kovadaki sudan mı medet umarsınız?
Büyük yangınlar bir kova suyla sönmez. Onu durdurmak için daha güçlü ateşler ya da patlamalar gerekir. Çünkü oksijen olmazsa ateş de olmaz. Krizi besleyen borçtur. Borcu borçla kapatma anlayışı eşkıyaya teslim olmakla sonuçlanır.