Demirtaş yine açıklama yapmış "Canım bir şey çektiğinde yiyemedim ya da kızlarıma sarılıp kokularını ciğerime dolduramadım diye koca bir halkın özgürlük hayallerini, onurunu, kendi onurumu bir kenara atacak değilim"
Ve devam etmiş , "Tek seçenek direnmek olunca, gerisi kolay oluyor" dedi.
Bunu diyen eli, dili, vicdanı kanlı adam 16 yaşında Yasin Börü olmak üzere sadece 6-7 ekim olaylarında onlarca Kürt vatandaşımızın ölümüne sebep olandır.
O gün Kobani bahanesi ile halkı sokağa çağıran terörist Demirtaş'ın ardında bıraktığı bilanço;
2 polis memuru şehit oldu, 43 sivil vatandaş hayatını kaybetti.
331'i polis memuru, 438'i sivil vatandaş olmak üzere 769 kişinin yaralandı. Çatışmalarda 5 örgüt mensubu ölü, 3 örgüt mensubu ise yaralı olarak ele geçirildi.
4 bin 291 şüphelinin gözaltına alındı, bunlardan bin 105'i tutuklandı.
Türkiye genelinde 2 bin 389 olay meydana geldi.
Olaylara 121 bin 899 göstericinin katıldı.
27'si kaymakamlık binasına 52'si emniyet binasına, 283'ü okul binalarına, 73'ü siyasi parti olmak üzere 2 bin 558 binaya saldırıda bulunulduğu ve zarar verildiği tespit edildi.
Daha yazayım mı?
Yazsam sığmaz.
Peki bu yazdıklarım Mustafa Kemal döneminde olsaydı ne olurdu?
Demirtaş bir urganın ucunda sallanıyordu elbette.
Yatıp kalkıp bugünkü Türkiye’nin terörle mücadele kanunundaki acayip aymazlığa dua etmesi gereken bir terörist “çocuklarımı kucaklayamıyorum, istediğimi yiyemiyorum” diye utanmadan ajitasyon yapıyor.
6-7 Ekim olayları ile yargılanan bu siyasetçi kılıklı teröristin bağlı olduğu terör örgütünün 36 yılı aşan resmi bilançosu ise kısaca şöyledir ;
PKK 1984 ve 2020 arasında polis, asker, korucu gibi güvenlik görevlisi olmak üzere yaklaşık 8 500 insanımızı şehit etti.
36 yıl içinde toplam 25 bine yakın kamu güvenlik görevlisi yaralandı.
1984 yılından bu yana 6 bine yakın sivilin ölümüne, 12 bine yakında sivilin de yaralanmasına sebep oldu.
Ve devlete ilk kez 15 Ağustos 1984 tarihinde silah çeken PKK terör örgütünün bugüne kadar toplam 44 bin .
Canı bir şey çektiğinde yiyemediği için ya da kızlarıma sarılıp sevemediği için “ bir halkın” özgürlük hayallerini, onurunu, kendi onurunu bir kenara atacak değilmiş...
Ulan sen hangi halkın özgürlüğünden bahsediyorsun.
O halkın anneleri şuan senin “parti” diye başkanlığını yürüttüğün binaların önünde evlat nöbetindeler.
Çocuklarının özgürlüğünü senin bölmeye hatta öldürmeye çalıştığın Türkiye devletinden talep ediyorlar.
Ellerinde Türk bayrakları ile “ölecekse benim evladım bu bayrak için ölsün , bu bayrağa silah çekerek asla...” diyorlar.
Ve özgürlüğünü direnerek getirmek istediğin o halk “ biz Türkiye ile özgürüz, bizi esir alan pkk ve uzantıları” diye ağıt yakarak isyan ediyorlar.
Hani bil diye söylüyorum sen o halktan değilsin .
Sen boğazda rakı yudumlayıp, sana mandela rolü biçenlerin piyonusun.
Sen sağ salim, en güzel hayat şartlarında çocuklarına sarılamamanın hüznünü timsah gözyaşı ile anlatmaya çalışırken bir bilsen kaç çocuk babasını hiç göremeyecek, kaç eş kocasına, kaç anne yavrusuna hiç kavuşamayacak.
Sen o eli kanlı, yüreği cani, fitne ve ihanetine devam ettikçe sana destek verenlerle birlikte Yasin Börü’nün ahından kaçamayacaksın.
Yasin’e bu dünyada doyamayan ailesinin vebalini sen her iki cihanda da çekeceksin.
Haa bu arada ATATÜRK fiziken elbette yaşamıyor ama onun ruhu bu millette ve devlette bölünmez bütünlüğü ile yaşıyor bunu bilesiniz.
Bu devlet bize gökten zembille inmedi, bu millet birlik mayasını 100 yılda almadı ki, size ve sahiplerine boyun eğsin.
Direne direne yok olacaksınız.