Atatürk ve Devletin "babalaşması"

S. Ağa BAYDİLİ

Kadim Türk töresi ana hatlarıyla iki ayrı kültten beslenir; bunlardan biri ATA kültü, diğeri ANA kültüdür. Ata kültü Oğuz Ata’da simgeleşmiş bir tarih şuurunu; Ana kültü ise kendini devlette ifade eden bir gelecek kurgusunu işaret eder. Ata kültü silsile bir külttür; bugün de devam eden, yarın da devam edecek olan bir aidiyet şuuru, bir kültürel damar sürekliliğidir; kadimdir, ilkeseldir, bir gelenek arka planıdır. Yakın zamanlarda, Mustafa Kemal Atatürk’te bütün berraklığıyla gördüğümüz fotoğraf bu şuurun fotoğrafıdır.

Ana kültü Ergenekon’da “Daha deniz oğul, daha toprak, daha gökyüzü…” diye haykıran ANA’dan; devlet olma şuuruna taşınan ve devlette kemalini bulacağı öngörülen bir YAŞATARAK YAŞAMA üslubudur. İnsanı bütün coğrafyası, bütün imkânları ve bütün özlemleriyle yaşatacak… özetle yaşatarak yaşayacaksınız. Türk’ün devlet telakkisi bu değişmez prensipten beslenir; kadimdir, bütün coğrafyalar ve bütün vakitler için değişmezdir.

Kadim töremiz devleti kusal sayar; kutsal, yani kutsalları olan. Kültürel kodlarımızın devleti ebed müddet sayışının temelinde; devletin tek kutsalının ADALET olması mecburiyeti vardır. Töresel derinliğimizde ve inanç kumaşımızda ebed müddet olan adalettir. Devletin kutsiyeti; adalete nispeti seviyesindedir. Buradan açık yüreklilikle söylemek gerekiyor ki; adaleti zaptetmiş bir devletin kutsiyeti korkunun kutsiyetinden başka bir anlam taşımaz. Kutsal devlet; adaleti paylaşan, şefkati paylaşan, nimeti paylaşan devlettir. Aksi durumlarda babalaşır devlet. Güç sahipliğinden ve sopadan ve korkudan ve servet sahipliğinden kutsallıklar üretir kendine ve üvey babalaşır.

Devletin babalaşması; gücü ele geçiren iradenin zalimleşme niyetlerinin ürünüdür, eli sopalı bir üsluptur. Devletin babalaşması töresel bir kopuşun; töreden, daha doğru bir söyleyişle akıldan, adaletten ve ahlaktan kopuşun TÖRESİZ ideolojisidir. Babalaşmak; yapıp etme gücünü elinde bulundurarak adaletin zaptı, aklın prangası demektir; hizaya sokma imtiyazıdır, ceberuttur, hizaya çekeni yoktur. “Hayatınız bütün köşeleriyle bana aittirir”in pervasız ifadesidir.

O büyük Osmanlı’nın, o kadim Osmanlı’nın her cülusta “Mağrur olma padişahım senden büyük Allah var…” haykırışı; bu ceberutlaşma ihtimalini ikaz içindir. Cihan padişahına “alemde bir civan” olduğunu hatırlatan, kutsalın tebaası olduğunu hatırlatan vicdani bir dizgindir.

Kadim kültürümüzde ANA KÜLTÜ; kucaklayıcı, şefkatten beslenen, merhamete sarılmış bir anne korumacılığı demektir. Ana kültü; “karnın aç mı evladım”ın, “üşüme evladım”ın, “bir yerin ağrıyor mu evladım”ın, “aman dersini çalış evladım”ın kültüdür. Şefkat esas, merhamet mecburi, istişare muhakkaktır; adildir, ahlakidir, aklidir. Ana kültü elinde sopayla hizaya sokma kültü değil; geçmişi doğurma, bugünü doğurma, yarını doğurma ve bir anne öngörüsüyle geleceğe taşıma kültüdür. Bugünümüzün… yaralı bugünümüzün derindeki sorumlusu; kadim töremizin bu iki kadim kültünden, Ata kültünden ve Ana kültünden kopmuş niyeti kirli siyaset etme iradesidir.

Ne yazık ki erk’i ele geçirenler devleti babalaştırarak babalaşmış ve iktidar gücüyle insan tekini hizaya sokmayı siyaset üslubu olarak pazarlamışlardır. Aile sosyolojisinden biliyoruz ki babalar; eline sopa aldıkça üvey babalaşır; kendini sigaya çekecek bütün manevi otoriteleri, bütün kutsalları kendisi üretir, kendisi tanımlar. Parti devletlerini besleyen zihniyet bu BABA DEVLET despotizmidir.

Türkiye bu kavram yanılsamasından bir an evvel kurtulmalı; aklın, adaletin ve ahlakın anaca tesisi demek olan DEVLETİ yeniden kendi asil konumuna oturtmalıdır. Oğuz Ata’dan Mustafa Kemal Atatürk’e, Mustafa Kemal Atatürk’ten Başbuğ Alparslan Türkeş’e uzanan ATA KÜLTÜNÜ ıskalamadan.

S. Ağa Baydili

Siyasetcafe.com

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.