Çakmaklı - Bölmelik! - Tepe’ye sade bir anıt dikildi.
Üzerindeki mermer levhada şu satırlar okunurdu:
‘Burası 2/3 Eylül 1922 Cumartesi saat 22.30’da, Yunan Orduları Başkumandanı General Trikopis ile maiyetinde bulunan İkinci Kolordu Kumandanı Albay Vangelis, Albay Kalinalis ve kurmay başkanları ile yaverlerinin muzaffer Türk Ordularının Beşinci Kafkas Tümeni Komutanı Kurmay Albay Dadaylı Halit Bey - Akmansü - tarafından teslim alındığı yerdir.’
Ahmet Çavuş, iki asker arkadaşıyla keşif görevindeydi. Arkalarından 40 kişilik bir takviye grubu gelecekti. Yanlarındaki silah ve teçhizat sınırlı sayıdaydı. En çok güvendikleri ise, saatli, tetikli ve fitilli 11 el bombasıydı. Sessiz, dikkat çekmeden Elmalıdağ’a tırmandılar. Ahmet Çavuş hızlı yürürdü, grubun hayli önündeydi. Zirveye yaklaşınca bazı sesler duydu ve ardından karaltılar gördü. Biraz daha yakınlaştığında, portatif masa etrafında oturan 8-10 subayı farkedebildi. Arkadaşlarının gelmesini dahi beklemedi. Hemen eline ilk gelen bombayı aldı. Gecenin sessizliğini yaran haykırışı duyuldu:
‘Kıpırdamayın! Ellerinizi havaya kaldırın! Teslim olun! Yoksa hepiniz hemen ölürsünüz!’
- Alay Komutanlığı Yapan Çavuş… -
Yunan subaylar yıldırım gibi önlerine düşen emre uydu. Ayağa kalktılar ve ellerini kaldırdılar. Ahmet Çavuş’un arkadaşları da gelmişti. Bir anda subaylardan birisi yanlarındaki ata binip kaçmaya kalkıştı. Ama Ahmet Çavuş, fırsat vermedi. Atın dizginlerini tuttu. Binicisinin yakasına yapıştı, alaşağı ediverdi.
Elleri hâlâ havada asılı kalan bir subay sordu:
‘Kimsiniz? Rütbeniz nedir?’
Ahmet Çavuş, ‘Başçavuşum! Alay komutanıyım,’ dedi.
Yunan subay Türkçe’yi iyi konuşuyordu. Cevaba şaşırdı:
‘Bir başçavuş alaya nasıl komuta edebilir?’
Çavuş nefes almadan devam etti:
‘Bizde fırka - tümen! - yöneten onbaşılar da var!’
- Yunan Subaylar Zorluk Çıkarmadı… -
Ahmet Çavuş’un arkadaşları ellerinde silahları bulunduğu halde, Yunan subaylara yaklaştı. Üzerlerindeki tabanca, kılıç, el bombası ve mermi gibi teçhizatı topladılar. Sonra da kendilerini güvenliğe almak için birkaç adım geri çekildiler.
Yaşlı ve en yüksek rütbeli subay şaşkınlıktan sıyrıldı. Hâlâ esir edildiklerine inanamamıştı. Arka arkaya sorular sordu:
‘Ne kadar kuvvetiniz var?’
‘Üç birliğimiz saldırı için hazır! Çevrenizi tamamen çevirdik ve hepinizi imha edeceğiz…’
Korktular ve - zoraki! - sevimli görünmeye çalıştılar. Karşı harekete girişmenin yararsızlığını anladılar. Direnmeleri sonucu değiştirmeyecekti. Aksine çıkacak çatışmada birkaçı hayatını yitirebilirdi. Sonra iki grup arasında buzlar çözüldü. Türk tarafından birisi çantasındaki peksimetlerden uzattı. Yunan tarafı da sigara uzattı. Düşman askerleri açtı. İkram edilen peksimetleri hemen midelerine indirdiler.
- Trikopis Esir Alınınca Savaşın Seyri Değişti… -
Türk askerleri ile Yunan esirler arasında sohbet devam ederken, Kaymakam Hüseyin Hüsnü Bey ile tabur komutanı Fuat Bey de yanlarına geldi. Fuat Bey gördüklerine inanamadı. Gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açıldı.
‘Trikopis… Trikopis…’ diye haykırdı. Ahmet Çavuş ve 2 arkadaşı, savaşın kaderine hükmeden, düşmanın - yeni! - başkomutanı General Nikolaos Trikopis’i esir etmişti. Büyük kapışmanın kaderi belirlenmişti. Kahramanlarımız kimi yakaladıklarını bilmiyordu. General Trikopis de Yunan Orduları Başkomutanlığı’na atandığını öğrenmemişti. General Yeoryos Hacıanestis yerine Yunan Orduları Başkomutanlığı’na getirilmesine ilişkin emri ulaştıracak Yunan posta eri, Türk süvarileri tarafından yakalanmıştı. Karar tebliğ edilememişti. Olayı, Mustafa Kemal Paşa’nın yaveri Yüzbaşı Muzaffer Kılıç Bey, Halit Bey’e iletmişti.
General Trikopis, 1952’de - 84 yaşındaydı! -, Atina’daki evinde Türk gazeteci Hıfzı Topuz’u kabul etti.
Teslim alındığı anı anlattı:
‘Bizim anlayışımıza göre, kılıç düşmana teslim edilmez. Küçüklük sayılır! Yaverim heyecanla yanıma geldi:
‘Generalim! Kılıcınızı imha edelim,’ dedi. Derhal uzattım. Hemen önümde parçaladı. Atım da vurulmuştu, biraz ötede can çekiştiriyordu. Diğer bir ata atlayıp çemberi yarmayı denedim. Başaramadım. Yaka paça yakalandım. Eğerine asılı süvari kılıcına da el konuldu. Beni ve arkadaşlarımı ilk kez Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın yanına götürdüler. Sonra da Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa’nın huzuruna çıkardılar…’
Ahmet Çavuş ve arkadaşlarına teşekkür edildi. Cesareti, ataklığı ve sonuç alıcı davranışından ötürü kendisine ‘İstiklal Madalyası’ verilecekti. Trikopis’in bazı elbiseleri de kendisine hediye edildi.
- Çanakkale Gazisi Ahmet Çavuş… -
Ahmet (Ünlü) Çavuş, Afyon - 1890! - doğumluydu. Eğitimini aynı şehirde yaptı. Çanakkale için seferberlik ilân edildiğinde ‘gönüllü’ oldu. Görevinden ayrıldı. - Afyon Cezaevi’nde gardiyandı! - Gözünü kırpmadan vatan savunmasına iştirak etti. Birinci Dünya Savaşı’na katıldı. Osmanlı Orduları terhis edilince İstanbul’dan Afyon’a yürüyerek döndü. Ayağında değil postal, çorap bile yoktu.
Babası Tınaztepe’de eski bir değirmenin sahibiydi. Oğlunu görünce tanıyamadı. Karşısında iskelete benzeyen ‘insan kurusu’ dururdu. Sarıldılar, hasret giderdiler. Ahmet Çavuş biraz dinlendi ve yine yola koyuldu. Afyon’a ulaşıp annesine ve akrabalarına kavuşmalıydı.
Afyon işgal altındaydı. Gece yarısı evine ve ailesine erişebildi. Ama sıcak yatağında uyuyamadan Yunan askerlerince gözaltına alındı. Bir komşunun ihbarı, düşmanı uyandırmıştı.
Askerin döndüğü, rahat durmayacağı rapor edilmişti. Ahmet Çavuş’un ellerine kelepçe vuruldu ve Merkez Komutanlığı’na götürüldü. İşkenceye alındı, bildiklerini anlatması beklendi. Ama her seferinde sade vatandaş olduğunu, değirmencilik yaptığını tekrarladı. Babasının değirmenini hatırlattı. Köylülerinden şahit(ler) gösterdi.
Muhtar da askerlikle değil çiftçilikle uğraştığını söyleyince inandırdı. Sonunda serbest bırakıldı. Ailesine dahi veda edemeden yeniden yollara koyuldu. Yürüyerek Ankara’ya vasıl oldu.
Terhis edilen birliğinden tanıdığı pek çok arkadaşı da Ankara’daydı. Bölüğü eğitim sonrası cepheye sevk edildi. İnönü Savaşları’na iştirak etti. Çöğürler Köyü civarında ağır yaralandı. Sahra hastanesine kaldırıldı. 4 ay boyunca tedavi edildi. Sağlığına kavuşunca yeniden kıtasına döndü. Sakarya Savaşı’nda da bulundu. Yunan’ın bozgununu ve kaçışını an be an izledi.
- Yunan Subayların Türk Karargâhına Götürülmesi… -
Türk Ordusu tarafından teslim alınan Yunan subayların listesi şöyleydi: Yunan Ordusu Başkomutanı General Trikopis, 2. Kolordu Komutanı General Dijennis - Hasta olduğu anlaşılıyordu. Girdiği bölgelerde halka insanlık dışı uygulamalarda bulunmuştu.
Gaddarlığı, ‘Tahkik-i Mezalim Cemiyeti’nin raporlarında açık açık yazılıydı! -, 2. Kolordu - İzmir’e ilk çıkan Yunan askeri kuvveti! - Kurmay Başkanı Albay Yuvannis, 13. Tümen Komutanı Albay Vandelis ve Albay Kalinalis ile yaverleri…
Esir subayların morali bozuktu. Yorgun görünüyorlardı. Oysa karargâha kadar yürümediler. Trikopis atından inip Halit Bey’in yanına geldi. En yeni kıyafetlerini giymişti. Görenler merasime katılacak sanırdı. Teslim alınacağı komutanı merak ediyordu. Fransızca, ‘Komutan kim?’ diye sordu.
Halit Bey günlerdir uykusuzdu. Cephenin en ileri ucunda, askerleriyle beraberdi. Sakal tıraşı olmamıştı, bakımsız vaziyetteydi. Haki elbisesi kirli ve eskiydi. Parıltılı, ütülü, madalyalarla süslü merasime çıkacak şekilde giyinemezdi. Ne başka bir üniforması ne de zamanı vardı. Trikopis, Halit Bey’in kıyafetinden ve bakımsızlığından komutanlık yapabileceğini düşünememişti. Halit Bey, Yunan Başkomutanı’na döndü. Mükemmel Fransızcası ile ‘Komutan benim,’ dedi. ‘Ordugâhımıza hoş geldiniz. Misafirimizsiniz. Buyurunuz…’
- Köylü, Yunan Mezalimini Unutmadı… -
Komutan ve esirler, çadırının önünde yanan kır ateşinin etrafında oturdular. Halit Bey, emir erini yanına çağırdı. Esirlere ikramda bulunulmasını istedi. Ama karargâhta misafirlere sunulacak yeterli yiyecek ve içecek yoktu. Hemen yakınlarındaki Göğem Köyü’nden erzak temin olunmalıydı. - Köy halkı, Yunan kuvvetlerinden zulüm görmüştü… - Evlerini basan, yiyeceklerine, samanlarına el koyan ve zalim davranan düşmana erzak veremeyeceklerini beyan ettiler. Ama Halit Bey’in şahsı ve askerleri için isteyeceği her şeyi derhal temin edebilirlerdi. Halit Bey, köy halkının tavrını saygıyla karşıladı. Asker erzakı ile karınları doyuruldu.
Bu arada Halit Bey, Uşak’taki Kolordu Komutanlığı’na telgrafla durumu bildirmişti. Beklediği cevap geldi: Esir Yunan subaylar, gerekli güvenlik tertibatı alındıktan sonra hızlı şekilde Uşak’a intikal ettirilecekti.
3 Eylül 1922 Pazar sabahı, kendilerine kahvaltı ikram edildi. 5. Tümen’in Süvari Bölüğü güvenliği sağlamakla görevliydi. Komutan Sivaslı Yüzbaşı Ahmet Bey, seçkin, cesur ve disiplinli askerdi. Esir zabitler kendi atlarıyla yola çıkacaktı. Yaralılar için köyden sağlanan kağnılar kullanılacaktı.
- Asım Gündüz Bey, Esir Komutanları Fırçaladı… -
Esir Yunan subayları, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım Gündüz Bey’in huzurundaydı. Asım Bey çok sinirli ve üzüntülüydü, adeta burnundan soluyordu. Yunan katliamı olanca korkunçluğu ile sürüyordu. Önlerine çıkan insanlar yaşlarına bakılmadan öldürülüyordu. Kadınlara tecavüz ediliyordu. Evler, samanlıklar, tarlalar yakılıyordu. Hayvanlar ya zehirleniyor, ya götürülüyor, ya da süngüleniyordu. Terk edilen yerleşim merkezleri yangın yerlerine dönmüştü. Önündeki Yunan subaylarına Fransızca dedi ki:
‘Sizi çağdaş bir ordunun yöneticileri mi, yoksa adi ve kan içen bir çetenin üyeleri diye mi karşılayayım, bilemiyorum!’
Uşak’taki karargâhta Başkomutan Mustafa Kemal Paşa, Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Birinci Ordu Komutanı Nurettin Paşa ve Dördüncü Kolordu Komutanı Kemalettin Sami Paşa bulunuyordu.
Yunan komutanlar, İsmet Paşa’dan sonra Mustafa Kemal Paşa’nın huzuruna çıkarıldı. Türk Orduları’nın Başkomutanı, Yunan meslektaşını teskin etmeye çalıştı:
- Mustafa Kemal Paşa, Yunan Komutana Kibar Davrandı… -
‘Üzülmeyiniz!’ dedi. ‘En büyük komutanlar bile yenilebilir. Napolyon da mağlup olmadı mı? Ama çok merak ettiğim bir husus var: Sivil halka neden zulmettiniz? Acımasızlık, katliam, hırsızlık, ırza tasallut, medeni insanlara özellikle de biz askerlere yakışır mı?’
Trikopis üzgün ve moralsizdi.
Kendini haklı çıkarmaya çalıştı:
‘Emin olabilirsiniz ki, haberim yoktu. Sivil halka karşı herhangi bir emir vermedim…’
‘Demek ki askerlerinize hükmedemediniz!’
Mustafa Kemal Paşa’nın son sözü ‘tokat gibi’ydi. Trikopis kızardı, korkunun her tonu yüzünde görülebilirdi. Belli etmemeye çalışsa da akıbetini düşündükçe ürperdi.
‘Aileniz merak içindedir. Bir telgraf yazarsanız, hemen göndertebilirim…’
Trikopis kendini daha fazla tutamadı. Gözyaşlarına boğuldu.
‘Yaverim bile kaş göz arasında yanımdan ayrıldı. İntihar etmeyi bile aklıma getirdim. Siz ise ailemi bile düşünüyorsunuz…’
Mustafa Kemal Paşa, yaveri Yüzbaşı Muzaffer Kılıç Bey’e döndü:
‘Misafirlerimizin yorgunluğu anlaşılıyor. Banyo yapmalarını ve istirahat etmelerini sağlayınız. Türk misafirperverliğini gösteriniz…’
‘Eşime sağ ve sıhhatte olduğumu belirtirseniz, sevinirim. Kendisi ailemle İstanbul’da kalıyor…’
‘Gereğini yapınız… Ailesine bilgi veriniz…’
Yeni başkomutanın yakalanması Yunan Ordusu’nun moralini iyiden iyi bozmuştu. Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşa’nın verdiği bilgiye göre öldürülen düşman askeri 100 bini aşıyordu. Esir sayısı 15 binden fazlaydı. 300’den çok top ele geçirilmişti.
- Esir Yunan Askerleri Kayseri’ye Gönderildi… -
General Trikopis ile beraber 2 general, 11 albay, 4 yarbay, 12 binbaşı, 34 üsteğmen, 69 teğmen, 194 yedek subay ve 2 bin civarındaki erbaş, Kayseri’nin Talas ilçesinde oluşturulan esir kampına gönderildi. Düşmanla işbirliğine giren Osmanlı vatandaşı Rumlar da aynı merkezde toplandı. Trikopis’in beyanına göre, ‘Talas’daki merkezde 4 general vardı.’
İstanbul Büyükada’da yaşayan Elena Trikopis ile ikiz kızları Maria ve Eirini de - kocalarıyla birlikte! - Talas’a getirildiler. Yüksek rütbeli Yunan subayların ikametine Amerikan Hastanesi’nin lojmanları tahsis edildi. Geniş bahçede oturup sohbet edebilecekler, çay içebileceklerdi. Ama yanlarında daima nöbetçiler duracaktı.
Yunan er ve erbaşlar da, Talas ve Zincirdere’deki büyük evlere yerleştirildi. Esirler, Türk askerinin yemeğine ortak edildi. Kıyafetlerinden yararlandırıldılar. Ücret karşılığı, şehir ve ilçelerdeki evlerin tamiratında çalıştılar. Kayseri ile Sivas arasındaki karayolunun yapımında maaş karşılığı ter döktüler.
Yunan esirler, 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması’nın ardından ülkelerine gönderildi.
- Kahramanlığı Filme de Konu Edildi… -
Afyonlu kahraman Ahmet Çavuş ve iki arkadaşı, bir anda Türk askerinin moralini yükseltmişti. Ordumuz 9 Eylül’de İzmir’e girdiğinde 400 kilometrelik mesafeyi 6 günde kat etmişti.
Savaş bitince, Ahmet Çavuş da günlük hayatına döndü. Evlendi; 4 erkek - Cemalettin, Osman, Selçuk ve Vedat! -, 2 kız - Hatice ve Müfide! - çocuk sahibi oldu. En büyük oğlu Cemalettin Ünlü, dönemin etkin gazetesi Ulus’un Yazı İşleri Müdürlüğü’nü yaptı. Kıbrıs’ta Basın Ateşeliği görevine atandı.
Ahmet Çavuş, Afyon Hapishanesi’nde başgardiyanlığa kadar yükseldi. 55 yaşında emekli oldu. 18 Mayıs 1956’da ölünceye kadar çalışmayı sürdürdü. Hayatı hep yokluk içinde geçti. Son anında dahi bekçilik yaparak evine ekmek götürdü.
Ahmet (Ünlü) Çavuş’un hayatı Yeşilçam’a da ilham verdi. 1972’de, yönetmen - senaryonun da yazarıydı! - Semih Evin, ‘Ahmet Çavuş’ adlı filmi çekti. Erol Taş, Aytekin Akkaya, Nermin Özses, Reşit Çildam ve Enver Dönmez başrol oyuncularıydı.
ALİ HİKMET İNCE