Her insanın algısı akıl ve bilinç kapasitesine göre farklılık arz eder. Bazı insanların akıl ve bilinç algısı çok derin olduğu için bir cümleden bir kitap dolusu anlamı algılarlar, bazıları ise her işittiklerini yanlış veya ters algılarlar.
Kur'an tilaveti, vaiz sohbeti, şiir dinlemekte böyledir. Kimisi bir ayet işitirken ağlar, hüzünlenir, maneviyatı artar ve tevbe eder, kimisi de bir ayet işitirken ya ters anlar veya başka başka şeyleri düşünmeye başlar.
Kur'an ve hadisleri işitip ibret alma yerine ters algılama girdabına düşme bir hastalıktır ve insan için bir musibettir. Akıl ve mana sahibi insanlara göre böylelerinin yanında beş dakika oturmak insan için adeta bir senelik kabir azabı gibi olur.
Hace Nizam'ül Mülk'ü zindana attılar. O zindandayken ülkenin düzeni ve halkın asayişi bozulmaya başladı. Hace Nizam'ül Mülk'e vezirlik makamını tekrar üstlenmesi için çok ısrar ettiler. Ancak Hace Nizam'ül Mülk çok incindiği için zindanda inzivada kalmayı tercih etti ve vezirlik teklifini reddetti.
Ülke yetkilileri Hace Nizam'ül Mülk'ün cahil birisi ile yan yana beraber olmasından çok rahatsız olduğunu bildiklerinden dolayı zindana onun yanına zır cahil ve ahmak olan bir çobanı gönderdiler.
Hace Nizam'ül Mülk zindanda Kur'an tilavet ederken çoban Hacenin yanına geldi, selâm verdi ve onun karşısında oturarak, ona bakmaya başladı. Bir müddet sonra çobanın hali değişti ve yüksek sesle ağlamaya başladı.
Hace Nizam'ül Mülk zindana yeni atılan kişinin Kur'an maarifine arif birisi olduğunu ve Kur'an tilavetinden etkilenip ağladığını zannetti.
Başını kaldırarak çobana baktı ve niçin ağladığını sordu.
Çoban derinden bir ah çekerek şöyle dedi: Benim ateşimi yeniledin, derdimi bana hatırlattın!
Hace, neden diye sordu.
Çoban şöyle dedi: Benim güttüğüm sürüde bir keçim vardı. Ot yediği zaman onun çenesindeki sakal senin sakalın gibi hareket ediyordu. Şimdi sizin sakalınızı gördüğümde aklıma o geldi, kalbim sızladı ve ağladım.
Hace Nizam'ül Mülk "inna lillah ve inna ileyhi raciun" dedi ve çok rahatsız oldu ve kağıt, kalem istedi, sultana şöyle bir yazı yazdı: "Yüz sene karanlık zindan köşelerinde kalmak, Rum'da, gurbet diyarlarında esirlerle yaşamak, yüz Kaf dağını piyade yürümek, zır ve kara cahil ile bir an yan yana kalmaktan iyidir." (Merdan'ı İlm, cilt 5 sayfa 482)
Enis'ul Ukela kitabında şöyle yazar; Fars sultanlarının şöyle bir adeti vardı; Bir alime öfkelendikleri zaman onu bir cahil ile beraber hapsediyorlardı.
Hz. İsa aleyhisselam şöyle buyurmuştur:
“Ben Allah’ın izniyle çok hastayı tedavi edip onlara şifa verdim; anadan kör olan ve abraş hastalığına yakalananları iyileştirdim ve ölüleri dirilttim. Ancak ahmak adamı ıslah ve tedavi edemedim.”
Ya Ruhellah! Ahmak kimdir? diye sorduklarında şöyle cevap buyurdular:
“Ahmak adam; bencil ve kibirli olan adamdır; her fazilet ve özelliği kendisinden bilir; her yerde, her çeşit hakkı kendisine nispet verir; başkalarına hiçbir konuda saygılı davranmaz; işte böyle ahmak bir adam asla ıslah ve tedavi edilmez.” (Bihar'ul Envar, c. 72, s. 320)
Cahil ve ahmak insanların algıları ya yanlış olur veya ters olur. Onun için meşhur bir deyime göre "hiç anlamamak ters anlamaktan iyidir."
Akıllı ve maneviyatlı her insan koyunun kurttan kaçtığı gibi ahmak ve cahil insandan kaçar ve öylelerinden uzak durur. Zira öyleleri ile hem dem olmak insanı mana ve maneviyattan uzaklaştırıp günah bataklığına düşürür.
Selam ve dua ile...