Geçtiğimiz günlerde MHP lideri Devlet Bahçeli önce HDP’nin kapatılmasını istemiş, sonrasında ise “Hazine yardımı” ile ilgili kısıtlama önerisi ile kıskacını biraz daha daraltmıştı.
Arkasından AKP’den sürekli artan dozajdaki HDP eleştirileri geldi…
Bu yaşanan gelişmelerin hemen ardından gerçekleştirilen 2 ayrı büyük operasyon ile içerisinde çok sayılı HDP’li yöneticinin de yer aldığı çok sayıda kişi gözaltına alındı.
Adeta bir “El” HDP üzerinden kurgulanan bir senaryo için düğmeye basmıştı.
Zira tam da bu esnada “HDP içerisinden 2 ayrı partinin çıkması” şeklinde özetlenecek bir senaryo da Ankara kulislerinde konuşulmaya başlandı.
Bu senaryoya göre HDP içerisindeki “Sol-Seküler” kanat HDP’den ayrılan Kars Eski Belediye Başkanı Ayhan Bilgen öncülüğünde, HDP içerisinde bulunan ve “İslami-muhafazakar” çizgiye daha yakın kanat ise Altan Tan önderliğinde 2 ayrı parti ile yapılanacaktı.
Tüm bu gelişmeler art arda yaşandıktan sonra Bahçeli bir kez daha ve bu sefer “Hayati önem arz ediyor” diyerek grup toplantısında HDP’nin kapatılması için çağrıda bulunurken, HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’dan ise “Kürtçe resmi dil ve eğitim dili olarak kabul edilmelidir” çıkışı geldi.
HDP Eş Başkanı Mithat Sancar’ın ortada konu ile ilgili bir tartışma yokken, hem de HDP “Kapatılma” çağrıları ile kıskaca alınmışken böylesi hassas bir konuda çıkış yapması 2 açıdan önemli.
Birincisi Mithat Sancar, yazımızın girişinde ortaya koyduğumuz son dönemdeki gelişmeler sonrasında tabiri caizse “Kafası karışan” ve bu “Kafa karışıklığı” özellikle DEVA PARTİSİ ve GELECEK PARTİSİ’nin bölge seçmeni üzerine yoğun pres yapması ile anketlere de oy düşüşü olarak yansıyan parti tabanını yeniden konsolide etmek üzere tabanına bir mesaj gönderdi.
İkincisi ise HDP varoluş temeli olan konularda “Şartlar ve baskılar ne olursa olsun” fikri olarak değişmeyeceğini ve geri adım atmayacağını da bu açıklama ile gösterdi. Bu açıklama ile HDP aslında “Bizi kapatmakla tehdit etseniz, yöneticilerimizi tutuklasanız, Hazine yardımından mahrum da bıraksanız biz bu görüşlerimizden ve taleplerimizden vaz geçmeyeceğiz, sistemle uzlaşmayacağız” mesajını verdi.
Bu şu açıdan da önemli; bu açıklama bize gösteriyor ki HDP “Kapatılma” kararına da gayet hazırlıklı ve yerine geçmişte pek çok örneği olduğu gibi hemen yeni bir parti kurulacak ve daha önce kapatılıp birbirinin ardına açılan HEP,DEHAP,HADEP,BDP gibi partiler nasıl ki çizgisel ve söylemsel bir değişikliğe gitmediyse HDP’nin yerine sadece parti binalarında tabela değiştirerek kurulacak bu yeni parti de aynı söylem ve siyasete kaldığı yerden devam edecek.
Tabii bu durum aslında “HDP içerisinden çıkartılması planlanan” -Bakınız “PLANLANAN” ifadesini gayet bilinçli kullanıyorum, zira HDP içerisinden 2 ayrı partinin çıkması senaryosu birebir HDP dinamiklerinden kaynaklı değil Ankara’nın “Yüksek rakımlı” tepelerindeki plan ve projelerin dinamikleri doğrultusunda yaşanacaktır- yeni partilerin durumunu daha da önemli hale getirmektedir.
AKP-MHP bloğu sistematik bir yol haritası izlemekte…
Bu “Plana” göre önce HDP içerisinde 2 farklı grup harekete geçirilecek ve ayrı parti çalışmalarının “Alt yapı zemini” hazırlanacak.
Bu zemin hazırlanırken belli bir mesafe kat edildiğinde HDP’nin kapatılması için düğmeye basılacak.
HDP’nin ardından “Devamı” olarak kurulacak parti kurulup, örgütlenme faaliyetini gerçekleştirene kadar HDP içerisinden çıkartılan bu 2 ayrı parti hayata geçerek HDP’nin bölgedeki hakimiyetini kıracak ve aslında bölgede HDP’nin devamı olarak kurulacak yeni parti ile birlikte doğrudan Kürt seçmene hitap ederek bölge seçmeninin oylarına talip olan 3 ayrı parti bulunacak.
Ayrıca HDP öncesinde kapatılan partiler yerine kurulan partiler kısa süre içerisinde yeniden ve farklı isimler ile açılırken yerlerine kurulan başka parti olmadığı için Kürt seçmenden kapatılan partinin aldığı oyu yeni açılan parti de aynen almaya devam etmişti.
İşte bu yeni durumda HDP yeniden açılana kadar geçecek süreçte 2 farklı parti daha kurdurulursa HDP yerine açılacak partinin artık eski oyunu tamamen koruma gibi bir şansı olmayacaktır.
Bu 3 “Kürt partisine” ek olarak bölgede DEVA PARTİSİ ve GELECEK PARTİSİ’nin de -DEVA PARTİSİNİN özerklik başta olmak üzere etnisite siyaseti üzerinden, GELECEK PARTİSİ’nin ise kurduğu şeyh-şıh-tarikat ilişkileri üzerinden- toplamda %1-2 Kürt seçmeni etkileyeceğini de buraya ekleyecek olursak, bölgede Kürt seçmenin oyuna talip 5 farklı parti ortaya çıkacak.
İşte tam da burada AKP-MHP bloğunun “Dar veya daraltılmış bölge” sistemi ile hayata geçirecekleri yeni seçim kanunu devreye girecek.
Zira bu sistemde pek çok farklı seçim bölgesine ayrılan illerde oluşturulacak seçim bölgelerine ülke barajına ek olarak bir de “Bölge barajı” konulması planlanıyor. Ülke barajı %5 veya 7’ye düşürülürken bu 2. Barajlar devreye girecek bu sefer de.
Ama işin en önemli kısmı ve “Püf” noktası ise bu “Seçim Bölgesi” içerisinde birinci olsanız dahi barajı aşamazsanız 2. Olan parti o bölgede çıkan bütün oyların sahibi oluyor.
Hali ile plan başarılı olur da bölgede Kürt seçmen oyuna talip 5 ayrı parti seçime girecek olursa bugüne kadar blok halde HDP’ye giden bölge seçmeni oyu bu kez bu 5 farklı parti arasında bölünecek… Bu partilerden hiçbirinin de bu bölünmüş tablo ile barajı aşma şansı olmayacak.
Ve son noktada bu partiler bölgede 1. Parti olsalar bile bölge barajına takılacak ve hemen arkasından 2. Parti olan AKP pek çok yerde hak etmediği halde tüm milletvekillerini kazanacak..
AKP bir sonraki seçimlerde seçimin kaderini belirleyecek en önemli hususun Kürt seçmen oyları olduğunu da, normal şartlarda bir daha bu oyların kendisine gelmesi gibi bir durumun olmadığını da biliyor.
İşte bu nedenle yapılacak bu seçim sistemi değişikliği ve Kürt oylara talip olacak farklı “Suni” partiler yaratarak bölgede HDP’ye blok halinde giden oyları bölüp, yeni sistemin sağladığı avantaj ile bu oyları kendi alamasa da sistemin nimetlerinden yararlanarak kendisine vekil olarak kanalize etme planını kuruyor.
AKP bu planı kuradursun bence “Devlet” farklı bir planla çok uzun olmayan bir süre sonra Demirtaş’ı serbest bırakacak ve “Devletin” muhatap olarak kabul edeceği yeni bir parti Demirtaş liderliğinde kurulacak, bu parti bölge siyaseti değil tıpkı 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin uyguladığı “Türkiye siyaseti” izleyecek.
Ve bu durum gerçekleşirse bu bölünmüş tablo ortadan kalkacak ve HDP’den kopan tüm gruplar ile sosyalist seçmenin blok halinde bir araya gelebileceği,, hem kırsalda, hem metropol büyükşehirlerde oy alma potansiyeline sahip bir parti ortaya çıkacak, HDP ise “Marjinalize” edilerek sistemin dışına atılacak.
Hatta orta vadede böylesi “Potansiyel” seçmen profiline sahip bir partinin ana muhalefet partisi konumuna gelmesi potansiyeline bakırsa hiç şaşırtıcı olmayacaktır.
Ve “Devlet” bu planı uygulamaya koyduğu anda fiili olarak Kürt sorunu ile ilgili siyasal parti olarak Selahattin Demirtaş’ın bu yeni partisini muhatap kabul edecek.
***
Öte yandan “Ankara’dan kurgulanan” HDP içerisinden 2 ayrı parti çıkarma senaryosunda ortaya çıkacak partilerden birisinin liderliği için öngörülen Altan Tan’ın bu senaryo ile ilgili “Önemli olan suni bir hareket olmaması, HDP’yi bölme amaçlı bir plan üzerinden gerçekleşmemesi” dedikten hemen sonra Türk siyasetinde yeni kurulan yahut kurulmak üzere olan partileri işaret edip “Kimse bu partilerin kaynaklarını sorgulamıyor, benim değirmenimde su yok” ifadelerini kullanarak kendisinin böyle bir düşüncesi olmadığını belirtmesi önemli.
Altan Tan hem bu oyunun Ankara’da “Yüksek rakımlı tepelerden” kurulduğunun farkında olduğunu, hem de gerek HDP içerisinden çıkartılması planlanan ,gerekse yeni kurulan diğer partilerin finansmanının nasıl sağlandığının “Şaibeli olduğu” mesajını da bu ifadelerle vermiş oldu.
Ama bizim gördüğümüz Altan Tan olmasa da, Ayhan Bilgen’in “Ankara’nın derin mutfaklarında pişirilen” bu yemeğin “Servisini yapmaya” oldukça niyetli ve bir o kadar hevesli olduğu şeklinde…
***
Bakalım Kürt seçmen ve HDP üzerinden kurgulanan bu senaryolar nasıl ve kimler eli ile hayata geçirilecek ya da belki de daha da önemlisi “Geçirilebilecek mi?”
Zira “Geçirilebilecek mi” sorusunun cevabı AKP için “Hayır” olursa, AKP’nin dinleyeceği şarkı bundan sonra Muazzez Ersoy’dan “Beraber Yürüdük Biz Bu Yollarda” değil, The Everly Brothers’tan “Bye Bye Happinnes” olur (By By Love)