Yerel seçimde büyükşehirlerin neredeyse kaybedişinin ardından oy kaybını durduramayan AKP için ekonominin daha da derinleşen krizi ile birlikte buna eklenen dış politikadaki yılların getirdiği yanlış uygulamalar ile gelen yalnızlık giderek bir “Erken seçimi” zorunlu hale getirmekte…
Her ne kadar başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri sıkılıkla televizyonlarda seçimlerin zamanında yapılacağı yönünde beyanatlar verseler de özellikle GELECEK VE DEVA PARTİSİ gibi AKP tabanından oy transferi sağlayacak partilerin seçime girememesi için yapılan düzenleme iktidar partisinin bu yönde bir hazırlık içerisinde olduğunu ortaya koymakta.
Ancak AKP bir yandan erken seçim çalışmaları içerisine girse de bir yandan da önünü “Temizlemek” istiyor…
Yapılan son anketlerde muhalif ittifak bloğunun birleşik hareket edebilmesi halinde Cumhur İttifakı’nın önüne geçtiği görülmekte.
Bu bağlamda AKP, özellikle İYİ PARTİ’nin HDP konusundaki sert tavrını “Kaşıyarak” önce HDP’yi daha da “Terörle eş anlamlı parti” haline getirmek, ardından HDP-CHP yakınlaşmasını sağlayacak -son milletvekilliklerinin aynı gün düşürülmesi olayında olduğu gibi –çeşitli hamleler yaparak İYİ PARTİ-CHP-SAADET PARTİSİ’nin kurudğu Millet
İttifakı’nı bozmak şeklinde ana hatlarını çizebileceğimiz bir strateji izliyor.
Bunun yanında muhalif sesler üzerinde hukuk adeta bir “silah” olarak kullanılırken erken seçim esnasında muhalif sesler minimize edilmeye çalışıyor.
ABD’de yapılacak başkanlık seçimleri AKP açısından da çok önemli.Zira Trump’un seçimi kaybedip Biden’in kazanması halinde AKP’nin ABD ile ilişki kurup destek alma şansı hemen hemen hiç yok.
Bu nedenle AKP Ekim ayı sonu Kasım ayı başında ABD Başkanlık seçimlerinden önce bir seçim yapmak isteyebilir.
Ancak AKP erirken giderek sertleşmeye ve montrolü de elinden kaybetmeye başladı.Parti içerisinde çözülme emareleri de artık çok daha belirgin şekilde gözükmekte.
Partideki çözülmenin yanı sıra parti içerisindeki klikler savaşı ise her geçen gün daha fazla yüzeye çıkıyor.
Süleyman Soylu’nun kabul edilmeyen istifası ile sonuçlanan sokağa çıkma yasağı ilanı gecesinden bu yana Soylu o gece kendisine karşı kimin,nerede pozisyon aldığını not aldı ve parti içerisinde mücadele halinde olduğu Berat Albayrak’a yakın ekibi tasfiye etmek için düğmeye bastı.
Bu bağlamda son günlerde PELİKAN ekibi tedirgin.
PELİKAN EKİBİ’nin “Başı” konumundaki Süheyb Öğüt’ün önce bu tırların yazarına, sonrasında ise Ahmet Davutoğlu’na yakın isim Taha Ün’e “Kendisini PELİKAN isimli var olmayan bir örgüt ile irtibatlandırarak, kamuoyunda itibarını zedlemek” suçlaması gerekçesi ile suç duyurusunda bulunması işte tam da bu rahatsızlığın sonucu.
Zira devlet içerisinde önemli mekanizmaları kontrol eden Soylu’nun Berat Albayrak’a direkt cepheden savaş açmak yerine, Albayrak’ın en önemli silahı olan bu ekibi dağıtmak adına bir hamle yapmasından çekiniliyor.
İşte tam da bu yüzden eskiden PELİKAN YALISI ile olan bağı yazılıp çizildiğinde bırakın reddetmeyi, bu bağı bir “Güç gösterisi” olarak niteleyerek sessiz kalarak onaylayan Süheyb Öğüt bu gün “Benim bu yapı ile alakam yok,hatta böyle bir yapı da yok” diye suç duyurusunda bulunarak olası bir Soylu operasyonuna karşı “Önalma” çabası içerisine giriyor.
Tüm bu şartlar altında kan kaybını durduramayan AKP için önümüzdeki 2-3 ay içerisinde korkulan pandeminin 2.dalgasının gelip gelmeyeceği de çok önemli zira şu anda dahi dibi görmüş ekonominin 2.dalgayı kaldırması mümkün değil.
Bu bağlamda son günlerde “Normalleşme” sonrasında yeniden artış gösteren CORONA VİRÜS vak’a sayısı, hasatalığa yakalananlar kadar AKP iktidarını da “Solunum cihazına mahkum” hale getirebilir.
AKP’nin en büyük handikapı ise “Güvenilirliğini yitirmiş” olması.Bu güven kaybı AKP’nin ülkenin içerisinde olduğu ekonomik ve siyasal zorluklar karşısında halkı inandırmaya çalıştığı “Pembe tabloya” kimsenin inanmamasına ve toplumun her katmanının özellikle ekonomik krizin yakıcı ve yıkıcı etkisini daha derinden hissetmesine yol açıyor…
Ve AKP’nin yönetemediği ekonomi hızla uçuruma doğru giderken,yabancı sermayenin süratle ve büyük miktarda Türkiye’yi terketmesi, uluslar arası SWAP anlaşmalarına Türkiye’nin dahil edilmeyerek küresel ekonomik sistemde yalnızlaştırılması 2001 krizinden de büyük bir enkazın ayak seslerinin duyulmasına yol açmakta…
Böylesi bir enkazın ortaya çıkması halinde ise Babacan’ın “Kurtarıcı” olarak önümüze getirildiğini görebiliriz.
AKP ERİRKEN kendisini kuran,bu memleketin bu hale gelmesine en çok vebali olanlardan birisini bu milletin önüne “Kurtarıcı” olarak çıkmasına sebep olması ise Türk halkı için gerçekten üzülecek bir durum.
Neler olacak,neler yaşanacak,bekleyecek ve göreceğiz…