Bu ülkenin sokakları, ölümlü bir faniye “sen bizim her şeyimizsin”, “Türkiye seninle gurur duyuyor”, “kurtar bizi baba”, “öl de ölelim vur de vuralım” ve benzeri yüzlerce slogana şahitlik etmiştir.
Sıradan bir konuşmayı elleri patlatırcasına alkışlayan yandaşlar, vasatlığa asalet yükleyen sırdaşları vardır bu ülkenin. Ne övgüsünde ne de yergisinde ölçülü olamayan bir ülkedir Türkiye…
Siz istediğiniz kadar “ey ahali ellerinizi tasarruflu kullanın!” “yanınızdakileri tepenize çıkarmayın, tepenizdekilere tapmayın, tabandakileri de tepmeyin” deyin bunun kitlelerde karşılığı yoktur.
Sorumluluğu ihale eden, kurtuluşu hep başkalarından bekleyen zihniyetin başarısızlık kaderidir. Birbirini hem denetleyen hem tamamlayıp destekleyen bir anlayışla sonuç almak mümkün olur. Bir elin nesi var? Sorusu bunun için sorulur. El ele vurunca ses, akıl akılla desteklenip, denetlenince başarı çıkar. Akıl akılla hem çoğalır hem de zenginleşir. Kendi aklıyla yönetim ya da siyaset bir yere kadar yapılabilir.
Yüzyılların ötesinden gelen Farabi ve Fenelon’un görüşlerini layıkıyla algılayabilenler kendilerini başarısızlığın girdabına düşmekten alı koyabilir. Bu nedenle bilgelerin özellikle bir başkanda bulunması gereken erdemler konusunda ortaya koyduğu görüşlere kısaca değinmekte yarar var.
Farabi, “Arai Ehil Medinetülfazıla” adlı eserinde bir lider ya da yöneticide bulunması gereken erdemleri şöyle sıralamıştır:
Organları tam olmalıdır, anlayışlı olmalıdır, belleği güçlü olmalıdır, akıllı ve ince görüşlü olmalıdır, güzel konuşur olmalıdır, öğrenmeye gönüllü olmalıdır, yiyeceğe içeceğe ve eğlenceye tutkun olmamalıdır, doğruluğu sevmeli ve yalancılıktan tiksinmelidir. Nefsini yüksek tutmalı ve kendisinden kuşkulandıracak şeylerden çekinmelidir, dindar olmalı ve dünya kaygılarında gözü bulunmamalıdır, adaletli olmalı ve kötülük yapmaktan çekinmelidir. İşinde ayak diremeli ve dilekli olmalıdır.
Farabi bu erdemler tek kişide bulunmazsa, bir kaçı birinde, bir kaçı da ötekinde bulunursa o iki kişi başkan (lider) olur. Eğer bu erdemler üç kişide bulunursa o üç kişi başkan (yönetici) olur. Bu erdemler için çok kişi gerekiyorsa o kadar kişi başkan olur.
Bir kurum ya da yapı mensuplarının bilgi, yetenek ve zekâlarını kullanabildiği ölçüde demokratiktir. Mensuplarının akıllarını küçümseyen, yeteneklerini yok sayan, zekâlarıyla alay eden anlayış yönetmez, güder. Amaçlar doğrultusunda insanların özelliklerini bir araya getirerek örgütleyen, insanlarını yüreklendiren ve onları motive edenler için başarısızlık diye bir kavramdan söz edilemez.
Fenelon ise bir Kral ya da yöneticinin nasıl bir tutum, tavır, algı ve davranış içinde olması gerektiğini şöyle ifade eder:
Kral halka her şeyi yapabilir ama yasalar da krala her şeyi yapabilir. Kralın iyilik yapmakta sınırsız bir gücü vardır ama kötülük etmek istedi mi, elleri bağlı olmalıdır. Yasalar ona halkların en değerli hazine olarak emanet ederler, ama uyruklarına bir baba olmak şartıyla….
Kralın başkalarından fazla varlığı olmamalı, yalnız zor görevini hafifletmek, ya da yasaları desteklemekle görevli adamı, halkta saygınlık uyandırmak için ne gerekli ise onu elinde bulundurmalı… Kralın öbür insanlardan daha zengin, daha keyfince yaşayan bir insan değil, daha akıllı, daha dürüst ve daha onurlu olması gerekir.
Dışarıya karşı ordularının başında yurdunun koruyucusu, içeride ise, halkın daha iyi, daha uslu akıllı ve daha mutlu olmasını sağlayan bir yargıç durumundadır. Tanrılar onu kendisi için kral seçmiş değillerdir; halkın adamı olmak için kral olmuştur; Bütün dikkatini, bütün kaygılarını, bütün sevgisini halka vermek zorundadır. Kendini unuttuğu ve halkın yararına canını verdiği ölçüde krallığa layıktır.
Unutmamak gerekir ki günümüz demokrasilerinde insanlar krallar, sultanlar üzerine değil kurallar, kaideler daha doğrusu yasalar üzerine yemin ederler. Yasaya evet demek gerçekte krala hayır demek anlamına gelir.
Machiavelliyi sonsuz bir vecd ve saygı ile içselleştirenler, Farabi ve Fenelon söz konusu olduğunda anlama ve kavrama sıkıntısı çekmektedirler. İnsanların ‘duymak istediklerini duymak; anlamak istediklerini de anlamak’ gibi bir zaafları vardır. Yüz yıllardır Farabi ya da Fenelon gibilerin söylediklerine kulak tıkayanlar süreç içerisinde kulaksız kalmak gibi bir kaderi yaşamak zorunda kalmışlardır.