Hâlâ sövülüyoruz.
Hâlâ dövülüyoruz.
Hâlâ kurşunların hedefindeyiz.
Hâlâ bıçak darbeleriyle delik deşik ediliyoruz.
Kahrolası eller bize vururken, korkudan köşelere siniyoruz.
Kafamızı yorganın altına gömüp, gizli gizli ağlıyoruz.
Kimsenin duyamayacağı sessiz çığlıklar atıyoruz.
Moraran gözlerimizi fondötenle gizliyor, sanki suçlu bizmişçesine utancımızdan kimselere bir şey diyemiyoruz.
Ertesi gün hiçbir şey olmamış gibi bizi dövene hizmete devam ediyoruz.
Kimine göre mini etek ya da tayt giyersek orospuyuz.
Onlara göre tacizi de tecavüzü de hak ediyoruz.
İşte bu nedenle hakime göre de müsait kadınlarız.
Oysaki;
Bu hakimler, 12 yaş üzerindekileri kendini koruyabilir diye çocuk görmüyor.
Bu hakimler, kadın bedeninin sömürüldüğü genelevleri kapatmıyor.
Bu hakimler, kravatlı diye karısını öldürene iyi halden dolayı ağır ceza vermiyor.
Bu hakimler, sokakta, otobüste kadını döveni aynı gün sokağa salıveriyor.
Evde değersiziz…
İşte değersiziz…
Hiç birinci sınıf olamadık.
Küme atlayıp erkeklerle eşit olamadık.
Ülkemizde 2 milyon 200 kadın okuma yazma bilmiyor.
Ülkemizde kadınların 3/1’i çalışıyorken 3/2’si hala evinde hizmetçi.
Kadınların %1’i milletvekili, müsteşar, genel müdür iken % 99’u ise işçi ve memur.
Kimine göre evde bakacak çocuğumuz, memnun edecek kocamız var.
Bizim o makamlarda ne işimiz var.
İnanmayın bunlara…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla kadınlara bir takım haklar verilerek “kadınlık kaderi” değişmiştir.
Ancak günümüz muhafazakâr anlayışı ve söylemleri ile yeniden kadın bedeni üzerinden siyaset yapılmakta, mini etekli ve başörtülü, iffetli iffetsiz ifadeleriyle kadınlar ayrıştırılarak ötekileştirilmektedir.
Bir tarafta “Bedenimiz bizimdir” diye sokaklarda bağırarak mücadele veren kadınlar, diğer tarafta, yüzyılların kemikleşmiş görüşleri ve geleneklerinin ağırlığı altında ezilen kadınlar…
Kadına yönelik şiddetin 5000 yıllık geçmişi var.
100 yıllık hukuk yasalarıyla bir anda kadına şiddeti sonlandırmak imkansızdır.
Bir gecede ihtilal olur.
Ancak binlerce yıllık ataerkil geleneğin bir gecede çıkarılan yasayla hemen değiştirilmesi mümkün değildir.
Bunun için her alanda toplumun eğitilerek bu konuda bilinçlendirilmesi de şarttır.
Ve bunun için en büyük görev ise biz kadınlara düşüyor.
Wolstonecraft’ın dediği gibi kadın ve erkek arasında, cinsel arzulama dışında hiçbir fark kalmayıncaya kadar kadına yönelik her türlü ayrımcılık ve şiddeti sonlandırmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.
İşte bu nedenle 8 martlar biz kadınlar için kutlama günü değil, eşitlik ve hak alma için “mücadele günü”dür.