Türkiye'yi 15 Temmuz'a getiren sebepleri bir dizi liste halinde sıralayabiliriz.
İster siyasal İslam’ın yükselişi deyin, ister aldatılmış, kandırılmış hikâyeleri anlatın bir şey değişmeyecek.
Bu hikâyeleri 12 Eylül'de de dinledik. Yıllarca 12 Eylül'ün sebeplerini tartışıp durduk.
Sağlıklı sonuçlar çıkaramadığımız o kadar net ki, 15 Temmuz'un adım adım gelişini göremedik.
Bu gün 15 Temmuz için kolektif bir fikir birlikteliği içinde değiliz. Ana muhalefetin başındaki "Kontrollü darbe" iddialarında bulunurken, iktidar mağduru oynuyor, kandırıldım, aldatıldım edebiyatı yapıyor.
Doğal olarak toplum da bu kutuplaşmadan nasibini almış; her gün bir şehir efsanesi üretiliyor.
Aylarca TV'lerde Fetö'nün müritlerinin sözüm ona itirafları yayınlandı.
Ama hep aynı kısır döngüden çıkılmadı. Oysa darbeyi yapanlar da, darbeye muhatap olanlar da meselenin asıl kaynağını bal gibi biliyorlar.
Gerek 12 Eylül, gerekse 15 Temmuz'un asıl planlayıcılarının kim/kimler olduğu ayan beyan ortada.
Türkiye'nin jeopolitik olarak herkesi kıskandıracak bir konumda olması bir yana, yüzlerce yıllık intikam ve işgal planları olan devletlerin değişik yollardan operasyon yapmaları, "milletler mücadelesi" ekseninde değerlendirilirse çok da yadsınamaz.
Hal böyle iken ve bir 12 Eylül hadisesi yaşamışken bu kadar gaflet uykusunda veya ihanet içerisinde olmamızın ve kendimizi koruma reflekslerini geliştirmemizin doğurduğu sonuçların sorumluluğunu başkalarında aramak abesle iştigal etmek değil de nedir?
12 Eylül'e dönelim:
12 Eylül tam da bu günlerin temelini atmak, bu günlere zemin hazırlamak için yapıldı/yaptırıldı.
12 Eylül başlangıçtı. Türkiye'yi top yekûn işgal etme (savaşmadan, içeriden) planının ilk ayağıydı ki, başarılı da olundu.
12 Cuntacıları ve onların kontrolünde beslenen tarikat-cemaat siyasetçileri Türkiye'yi 15 Temmuz'a getirdi.
12 Eylül Türkiye'de kolayca idare edilebilecek emir erleri yetiştirmek için yapıldı. Bunun için de en iyi malzeme tarikat ve cemaat taassubuna girmiş, hiç bir şeyi sorgulamadan, şeyhlerinin iki dudağının arasından çıkan emre göre yapan sözde Müslüman, gerçekte piyonlar üretildi.
Üretildi diyorum ve bunu kelimenin tam anlamı ile diyorum.
Çünkü 15 Temmuz'da savaş uçaklarından bomba yağdıran hastalıklı beyinler özenle ve uzun uğraşlar sonunda özel olarak üretildi.
Bu piyonları üretme programı için iki şey gerekiyordu.
Birincisi uygun zemin ve ortam ikincisi materyal gerekiyordu.
Zemin ve ortam 12 Eylül cuntacıları eliyle hazırlatıldı.
Materyal ise hazırdı, sadece işleyecek, uygulayacak zaman gerekiyordu.
O materyal ise Said-i Nursi'nin kitabı Risale-Nur'du.
Önceden yetiştirilmiş Fetullah Gülen ise bu projenin "Hoca Efendisi!" olarak karşımıza çıkacaktı.
12 Eylül o kadar sinsi ve ustaca hazırlanmıştı ki, bu gün "hizmet erleri" sıfatı ile karşımıza düşman olarak çıkanların eğitimi bile 12 Eylül'den önce planlanmıştı.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun bu anısı buna en iyi örnektir.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun cezaevinden çıktıktan sonra bir yakınına(İsmi bende mahfuz) paylaştığı bu cümleler, planın vahametini anlamamız açısından önemli:
"Cezaevine girdiğim zaman koğuşlarda istiflenmiş koliler vardı. Kolileri açtığımızda içlerinde Saîd-i Nursi'nin Risale-i Nur kitaplarını gördüm ve çok şaşırdım! "
Evet, 12 Eylül Nurcuları hem mürit olarak hem siyasi olarak "Gerektiği zaman" kullanmak üzere planlanmıştı.
Projenin siyasi ayağı ise hiç aksamadan yürüdü.
PKK terörü, Fundamentalizm, Atatürk ilkelerinin ve Cumhuriyet değerlerinin kaldırılması, Şeriat-Tarikat yapılanmalarının devlete hâkim olması, Laik Cumhuriyetten Din devletine geçiş gayretleri, Türklüğün yasaklanacak hale gelmesi ve. Fetö belası...
Bütün bunlar 12 Eylül programının birer parçalarıydı ve 12 Eylül'den sonra gelen siyasi iktidarlar tarafından uygulandı.
Özal iktidarı 12 Eylül cuntacılarının himayesinde kuruldu ve kollandı.
Daha sonra AKP iktidarına yetişmiş Fetö elemanları monte edilerek devletin kılcal damarlarına kadar sızdılar.
Günümüze dönersek:
Suçlu kim?
Tek kelime ile Fetö veya CİA demek kolaycılık değil mi?
12 Eylül’den sonra görev yapan bütün siyasiler Fetö’nün gelişmesine, büyümesine bilerek veya bilmeyerek yardımcı olmuşlardır.
Kimi alacağı 3-5 oyun hesabını yaptı, kimine koltuk ve para tatlı geldi kimi de aldıkları emri uyguladı.
Cemaat Devletin kurumlarını hızla işgal ederken hiçbir siyasetçi açıktan tavır koymadı. Aksine korundu kollandı.
Bu yıkım ve işgal projelerine karşı hangi savunma mekanizmalarımızı kullandık?
Devletin Milli refleksi neden tepki vermedi?
12 Eylül’ün ABD/CİA projesi olduğunu herkes bilmesine rağmen, onun getirdiği iktidarlara ve projelere yine herkes destek oldu.
Kendimizi kandırmayalım!
Eğer aynı gaflet ve aymazlık ile tarikatları oy deposu görürsek; Bu ülkede Fetöler hiç bitmeyecek. Çünkü bu gün bütün tarikat ve cemaatler birer potansiyel Fetö'dür.
Eğer bir daha 15 Temmuzlar yaşamak istemiyorsak 12 Eylül'ü ders alalım. Devlette tarikat ve cemaat yapılanmalarına karşı aynı hoşgörü ve gaflet devam ederse 15 Temmuzlar bitmez.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş ilkelerinden taviz verirsek ve Atatürk'ün getirdiği Milli ve Bilimsel eğitimden taviz verirsek 15 Temmuzlar bitmeyecek.
Mürteza Öztürk
Siyasetcafe.com